Çocuk ayırımcılığı dersem, ne dersiniz? Ebeveynler tarafından bir çocuğun diğerlerine göre daha öncelikli bir planda tutulması. Dilerseniz bir koltuğa uzanalım ve çocukluğumuza dönelim. Belki ailenizdeki o gözde çocuk sizdiniz. Belki ebeveynlerinizin sizlere eşit davrandığını düşünüyorsunuz. Belki de bu başlık hoş olmayan anılarızı canlandırdı. Üzgünüm: Ama her koşulda yalnız değilsiniz…
Geçenlerde bir grup arkadaşımla beraber oturuyorduk. Sohbet ederken konu konuyu açtı. Birden kendimizi “ebeveynlerin bazı çocuklarını kayırması” konusunu tartışırken bulduk.
Bir arkadaşım anne ve babasının o ve kardeşleri arasında sürekli ayrımcılık yaptığını söyledi. Üç kardeşli bu ailede, ortanca çocuk olan arkadaşım, büyük kardeşinin her zaman ailenin gözdesi olduğunu, küçüğün de seneler sonra dünyaya geldiği için el üstünde tutulduğunu ve kendisinin hep ortada kaldığını söyledi. Nedenini bilemediği bir şekilde sürekli eleştirildiğini, iş, eş gibi seçimlerinin küçümsendiğini ve başarılarıın önemsenmediğini anlattı. Bir firmada üst düzeyde yönetici olan ve benim çok başarılı bulduğum arkadaşımının bu durumu beni hem üzdü, hem de düşündürdü. O ana kadar bu tutumun daha çok küçük çocuklu ailelerde yaşanan bir sorun olduğunu düşünüyordum. Yetişkin olan çocukların da aynı muameleye maruz kalması beni şaşırttı. Arkadaşımın artık bir çocuk değil. Ancak anne ve babasının yaptığı çocuk ayrımcılığı içini acıtmaya devam ediyor.
Benim Ailem
Kendimden dört yaş küçük bir erkek kardeşim var. Abla konumunda olduğum için büyürken “Kardeşin daha küçük, onu yapmasına/almasına izin ver. Sen ablasın. Onu idare et.” gibi sözleri sık sık duydum. Çocuk aklımla bazen bu sözlerin zoruma gittiğini hatırlıyorum. Ancak anne ve babamın kardeşimi kayırdığını hiç hissetmedim. Çünkü bana bu sözleri söylerken, ona da “Ablanın sözünden çıkma.” diyerek aramızdaki dengeyi sağlarlardı. Annem ve babam ikimizin de başarılarıyla gurur duydu, ikimizin de hatalarını düzeltmeye çalıştı. Aile değerlerimize uymayan davranışlar her ikimiz için de yasaktı. Küçük yaştan itibaren kardeşimle bana birbirimizi sevmeyi ve birbirimize destek olmayı öğrettiler. Bu nedenle o zaman da, şimdi de kardeşim ile aramızdaki bağ çok özeldir.
Bununla beraber, Türk aile yapısında kız ve erkek çocuklar arasına konulan ve anlattığımda bazılarınıza yabancı gelmeyecek farklılıkları ben de yaşadım. Örneğin üniversite sınavında şehir dışı okulları da yazmak istememe rağmen, kız çocuğu olduğum için tek başına başka bir şehirde yaşayamayacağım söylendi. Ancak erkek kardeşim üniversiteyi başka bir şehirde okudu. Bu nedenle benden çok önce (her ne kadar kendi parasıyla olmasa da) kendi kirasını ve faturasını ödemeyi öğrendi.
Yine erkek kardeşimin benden çok daha önce tek başına geceleri dışarı çıkmasına izin verilirken, benim için bu söz konusu bile olamazdı. “Sana güveniyoruz ama çevreye güvenmiyoruz kızım.” deyişi tanıdık geliyor mu? O dönemlerde sadece kız olduğumdan ötürü yaşadığım bu durumun beni üzdüğünü hatırlıyorum. Şimdi geriye baktığımda bunlar çok da önemli detaylarmış gibi gelmiyor. Çünkü cinsiyet odaklı bu kültürel öğeler dışında kardeşimle aramda hiçbir fark olmadı. Eşit derecede ilgilenildik, desteklendik ve sevildik. Bu nedenle annemle, babama minnettarım.
Haklı Kayırışlar, Haksız Kayırışlar
Her ne kadar toplumumuzda “Anne için bütün çocukları aynıdır.” ya da “Ebeveynler bütün çocukları eşit sever.” gibi görüşler genel olarak kabul görse de, pratikte çok çocuklu ailelerde ilginin ya da desteğin belli bir çocuk üzerinde yoğunlaşması azımsanmayacak kadar çok.
Bu kayırışlardan bazıları toplum tarafından daha kolay kabul görüyor. Mesela çocuklardan biri diğerinden yaşça küçükse (mesela çocuklardan biri bebekse) ya da bir çocuğun özel bakıma ihtiyacı varsa (örneğin engelli bir çocuk varsa) anne ve babanın o çocuğa öncelik vermesi herkes tarafından makul görülüyor.
Ancak koşullar eşit olduğu ya da özel bir durum olmadığı halde belli bir çocuğunu kayıran anne ve babalar yok mu sanki? Bir çocuk daha uslu diye, uyumlu diye, akıllı diye ya da, garip ama gerçek, daha güzel diye diğerinden üstün tutulduğuna hiç şahit olmadınız mı?
Purdue Üniversite’sinden sosyoloji profesörü J. Jill Suitor’un yaptığı bir araştırmaya göre, Amerikan ailelerinin %33-%66'ında ebeveynler çocuk kayırıyor. Ünlü Time dergisinin yazarlarından olan Jeffrey Kluger’ın yazdığı ve 2011 senesinde Amerika’da yayınlanan “Kardeş Etkisi: Kardeşlerimizle Aramızdaki Bağlar Bizim Hakkımızda Neleri Ortaya Çıkarır*” isimli kitabındaysa bu oranın daha yüksek olduğunu iddia ediyor. Yazara göre “Ebeveynlerin %99'unun favori bir çocuğu var. Geri kalan %1'de yalan söylüyor.” Bayağı düşündürücü öyle değil mi?
Daha da ilginç başka bir araştırmadan bahsedeceğim. Çocuk Sağlığı ve Davranışları konusunda uzman olan İngiliz Prof. Stephen Scott, ebeveynlerin yaptığı çocuk kayırıcılığının tek yumurta ikizleri üzerinde etkileri konusunda bir araştırma yapmış. Araştırma sonuçlarına göre, genetik anlamda birbirleriyle aynı olan tek yumurta ikizlerinin ebeveynleri dahi, bir çocuğu diğerine göre kayırabiliyor ve bu tutum da çocukların davranışları üzerinde etkili oluyor. Gözde ikiz, kendine daha çok güvenen, daha sosyal ve okulda daha başarılı olurken, daha az ilgilenilen ikiz okulda daha başarısız, daha antisosyal ve daha haşarı oluyormuş.
Diğer kardeşe göre daha az tutulan bir çocuk olmanın yukarıdaki gibi olumsuz yönleri varken, bazı çocuklar bunu olumluya çevirmeyi başarıyor. Dikbaşlı olduğu için çocuklukta daha az tutulan bir kişi, büyüdüğünde hakkını daha kolay arayan ve başarı peşinde koşan bir yetişkine dönüşebiliyor. Geçmişte önüne herşey altın tabakla getirilen favori çocuksa, büyüdüğünde hayatın zorluklarına karşı daha savunmasız bir birey olabiliyor.
Ebeveynlerin çocuk kayırıcılığı üzerinde oldukça fazla araştırma yapan Cornell Universitesi’nden sosyolog Prof. Karl Pillemer “Çocukların çok büyük bir adalet anlayışı olduğunu ve çevrelerinde adil olmayan şeylerin fazlasıyla farkında olduklarını” söylüyor. Prof. Pillemer, 70 yaşından büyük yetişkinlerle yaptığı röportajlardan çıkan sonuca göre, yaşlılar için en duygusal anılardan birinin kendi ebeveynlerinin çocuk kayırıcılığıyla ilgili tutumları olduğunu anlatıyor. Çocuklara fazlasıyla farklı davranılan ailelerde, bunun senelerce devam eden etkisi olduğu anlaşılıyormuş.
Ah Şu Ebeveynler
Pekiyi ebeveynleri bu şekilde çocuk kayırmaya iten faktörler ne?
California Üniversitesi tarafından yapılan ve 384 kardeşin 3 sene boyunca izlendiği bir araştırmaya göre, babaların %70'inin, annelerin de %65'inin favori bir çocuğu oluyormuş. Babalar çoğunlukla en küçük kızı, anneler ise en büyük oğlanı tutuyormuş.
“Favori Çocuk” isimli kitabın yazarı psikolog Dr. Ellen Weber Libby, ebeveyn-çocuk ilişkisinde “çocuğun kişiliği”, “ebeveynle çocuk arasındaki benzerlikler” ve “bilinç dışı seçimler” gibi birden fazla faktörün belli bir çocuğun daha fazla kayırılmasına yol açabileceğini söylüyor. Dr. Libby şöyle diyor: “Birincisi ebeveynler çocuklarını eşit olarak sevemez. Çünkü her çocuk farklıdır. Her çocuğun kendine özgü kişiliği onun farklı bir şekilde sevilmesine yol açar. İkincisi bazı çocuklar görünüş ve davranışlar açısından belli bir ebeveyne daha çok benzer. Bu benzerlikler o çocuğa karşı doğal bir çekim olmasına (eğer kendimizi seviyorsak) ya da o çocuktan uzaklaşmamıza (eğer kendimizi sevmiyorsak) yol açar. Üçüncüsü, belli bir çocuğu üstün tutma davranışı genellikle bilinçli olarak yapılmaz. Yani anne-baba bilinçli olarak belli bir çocuğu gözde olarak seçmez. Bu durum zaman içerisinde gelişir.”
Bunların dışında da çeşitli kaynaklarda ilk çocukların, küçük çocukların, daha fazla zaman geçirilen çocukların ya da belli bir hobi paylaşılan çocukların daha gözde olduğuna dair iddialar var.
Bir de ülkemizden örnek vereyim. Yeni nesil bu konuda daha olumlu bir noktaya gelmekle beraber, toplumumuzda erkek çocukların kız çocuklarına göre hala daha üstün tutulduğunu bilmiyor muyuz? Kız çocuklarının bu çağda bile erkek çocuklarına kıyasla eğitim olanaklarına daha az eriştiği doğru değil mi? İlk anda akıllara gelen “Haydi Kızlar Okula” kampanyası çok değil, bundan birkaç sene önce yapıldı.
Çocuklarımızın eşit olduğunu istediğimiz kadar iddia edelim. Oralarda biryerlerde kayırılan bir çocuk ve ikinci plana atılan bir çocuk mutlaka var. Belki de yüksek sesle favori bir çocuğumuz olmadığını iddia edip, yalnız başımıza kaldığımızda bu konu hakkında vicdan azabı çekmektense, favori çocuğumuza rağmen tüm çocuklarımıza nasıl eşit davranabileceğimize odaklanmalıyız.
Ya siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Favori bir çocuğunuz olduğunu söyleyecek kadar cesaretli misiniz? Ebeveynlerinizin kardeşlerinizle size eşit davrandığına inanıyor musunuz?
Sevgiler,
Tanla
Diğer yazılarım için>> BebekveBen.com
Facebook>> Bebek ve Ben
Twitter>> Bebek_ve_Ben