Yazarlar
Bugünkü yazımızı konuk yazarımız İffet abla kaleme alıyor…
Her sabah kahvemi yudumlarken yazılarını şevkle takip ettiğim Ömür hanım kızım dünkü makalesinde yine fevkalade önemli sosyal ve kültürel bir tespit yapmış. Efendim, Dünya Emzirme Haftası münasebetiyle bir takım kendini bilmez, şovenistler “Analar istedikleri yerde emzirsinler!” diye çığırmışlar. Bak, bak, bak! Ömür hanım kızım da “Kadınlar parklarda, sokaklarda cinsellik objesi memelerini herkesin gözüne soka soka emzirmesinler! İçimiz fena oluyor, libidomuz yerlerde sürünüyor, cinsellikten soğuyoruz, tüm erkeklerimiz de eminim benimle aynı fikirdedir.” demiş. Ne de hoş demiş…
Bu bana aslan parçası oğlum Hulusi’yi emzirdiğim, bir türlü sonu gelmeyesice o kutsal günleri hatırlattı. Bir keresinde, hiç unutmam, sene 1963, aylardan Ağustos, Karamürsel’de denize nazır, 2 katlı bir müstakil evde oturuyoruz. Hava nasıl sıcak, çok afedersiniz mabadımız sedirlere yapışıyor. O zamanlar Hulusi 3 haftalık mı ne? Bir akşamüstü sağ ayağını böğrüme böğrüme teptirmeye başladı, anladım ki acıkmış körolmayasıca… O gün rahmetli annemle, babam misafirliğe geldikleri için mecburen gözlerden ırak bir yere geçmem gerekti. O zaman bizim arka odanın balkonu kuytu. Böyle dağlara, bayırlara doğru bakıyor. Şuracıkta emzirsem otlayan ineklerden başka kimse görmez, belki bir parça da serin olur diye düşündüm. Balkondaki sedire oturdum, sırtımı kapıya döndüm, tedbir olarak da büyükçe bir battaniyenin altına girdim. Cinsel münasebet objelerimi (adlarını anmak istemiyorum şimdi) ağzıyla sündürmek münasebetiyle beslenmek gibi iğrenç bir iş yapan yavrumu ve düşüncesiz kafamı battaniyeyle mümkün olduğunca kapamışım ki maazallah yanlışlıkla biri görürse libidolarına halel gelmesin. Kulaklarım her an biri balkona çıkacakmış gibi kapıda, kalbim bir kuş gibi pır-pır, bir an evvel vazifemi tamamlayıp cinsel objelerimi ortadan kaldırmak istiyorum. Hasılıkelam, bana göre pek de temkinli olarak Hulusi’mi emziriyorum.
Lakin mevsim yaz, hava 50 küsür derece, kahvaltıda yumurtaları asfaltta pişiriyoruz, denizden yalım yalım lodos esiyor, Hulusi’nin susuzluğu bir türlü dinmiyor. Battaniyenin altında sıcaktan hafiften içim geçmiş, gözlerimi 2 saniye kapamışım, sonra da üzerinize afiyet horul horul uykuya dalmışım. Rüyamda, eltim Sakine, görümcem Mahmure, bir de diğer kaynımın karısı Sebahat akıllara ziyan bir sıcakta, böyle yemyeşil bir çayırlıkta, bir çeşmenin başında oturuyoruz. Çok afedersiniz, sırım gibi bir delikanlı başında zıpır bir kasket, boynunda esvap niyetine el kadar bir tülbent parçası, belden üstü böyle çıplak, yani malum cinsel objeleri meydanda, bana toprak testilerle su taşıyor. Merak edip ismini soruyorum. “Benim adım Çetin Hortum, ha bunu sakın unutma uşağum.” diyor. (Ki seneler sonra hakikaten böyle bir aslan parçası dünyaya gelmiş, onu da Ömür hanım kızımın makalesinden idrak ettim. Lakin adı Çetin Hortum değilmiş de Çening Totum’muş.) Efendim bu Çetin delikanlısı bana su taşıdıkça gözlerim malum objelerine ve baklava dilimi karın kaslarına takılıyor, yüreğim hafiften hop diyor. Ben ki daha önce gün ışığında bırakın kocamı kendimi dahi, zinhar, üstü çıplak görmemişim. Sakine, Mahmure ve Sebahat yanımda ağızlarının suyu akarak Çetin efendiye bakıyorlar. "İlaç niyetine bize de bir bardak su ver" diyorlar. Neyse mevzuyu dağıtmayalım…
Tam rüyaya tatlı tatlı devam ederken sen rahmetli babam, ki kendisi çok nüktedan bir adamdır, biraz serinlemek için elinde karpuz tabağıyla balkona girmiş, beni Kumburgaz sahilindeki 5 kişilik aile çadırı havasında görünce “Vay efendim, sen şov mu yapıyorsun tüm mahalleye!” diye höykürerekten, Allah yaratmış dememiş, sırtıma inen uçan tekmeyle rüyalardan uyandım. O tekmeyle battaniye bir tarafa, Hulusi bir tarafa, ben bir tarafa, rahmetli teyzemin yadigarı Sümerbank işi karpuz tabağı bir tarafa… Tabakla beraber burnum da kırılmış çok afedersiniz. O an yaptığım hatayı anladım ama çok geç…
Bir müddet sonra annem yanıma geldi. Baktım sol gözü mosmor. “Bu kızın terbiyesi senin yüzünden eksik kaldı, yarım akıllı karı! Adabıyla nasıl emzirileceğini öğretmedin mi? Yarın öbür gün kocası bunu inek gibi emzirirken görüp de cinsel isteği sönerse, tövbeler tövbesi başımıza kalır tek çocukla…” diye onu da bir güzel benzetmiş. Annem morarmış gözüne buz basarken bana “Bak kızım” dedi. “Kadının bu kutsal vazifesi keşke mümkün olsaydı da şu adı batasıca cinsel objeler vasıtısıyla eda edilmeseydi. Lakin başımızda böyle bir musubet var maalesef. Bu nedenle bu emzirme vazifesine çok meraklıysan ya bu işi mümkün olduğunca insan gözünden ırak bir yerde yapacaksın. Ya da bu gereksiz emzirme bahsini kapatıp şekerli muhallebiyle besleyeceksin sübyanı.” dedi. Tabii o zamanlar serde gençlik var, asiyim. “Çocuğumu muhallebiyle falan beslemem!” dedim. 2 ay süreyle (ki o zamanlar kadınlar ortalama 1,5-2 ay emzirirlerdi.) dedemden yadigar kalan gömme dolabın içinde emzirdim Hulusi’yi. Kapıya da anamı diktim ki bir daha aynı felaket başımıza gelmesin. Hulusi o yaz gömme dolabın içinde sıcaktan 2 defa havale geçirdi ama olsun. Maksat zaten çocuk beslemek değil, cinselliğimizi başkalarının gözüne gözüne sokaraktan şov yapmamak, erkeklerin aklına karpuz kabuğu düşürmemek…
Ya işte sevgili okurlar… Ömür hanım kızımın kıymetli makalesini okuyunca aklıma bu deli anılarım geldi. Kendisiyle inanın gurur duydum. Çünkü sözleri rahmetli babamın 55 sene evvel, rahmetli dedemin de 85 sene evvel emzirme hususunda sarfettiği cümlelerle neredeyse birebir aynıydı. Ne bir eksik, ne de bir fazla. Ömür kızım, adabı muaşeret kurallarına riayet ederek, kadının toplum içinde haddini bilmesi gerektiği gerçeğini hepimize hatırlatmıştır. Her ne kadar kendisi son derece modern görünümlü bir hanım kızımız olsa da, neticede öz be öz geleneksel bir Türk anasıdır ve memleketimiz erkeklerinin psikolojisini de son derece doğru tahlil etmiş bir sosyologdur bana göre. Zira hepimizin de bildiği gibi memeler bir kadının erkeğine sunduğu bir cinsel objeden başka birşey değildir ve olamaz da… Emzirme olayı kapalı kapılar arkasında gizlice icra edilerek, kimseye rahatsızlık verilmeden bir an önce bitirilmesi gereken talihsiz bir hadise olup, parkların esas sahibi göbeğini kaşıyarak rakı içip, mangal yelleyen Türk erkeğidir.
Haberin Devamı
Sevgiler,
Haberin Devamı
Tanla
Haberin Devamı
Blog>> BebekveBen.com
Facebook>> Bebek ve Ben
Twitter>> @Bebek_ve_Ben
Pinterest>> bebekveben
Google+>> bebekveben