Amerika’da Anne Olmanın Bana Öğrettikleri

Can Amerika’da doğdu. Doğumundan önce de, sonra da, Türkiye tatili yaptığımız kısa süreler dışında, yanımda, yakınımda beraberce bebek büyüttüğüm bir Türk arkadaşım, hatta bebekli bir arkadaşım olmadı. Amerika’da eski oturduğumuz şehirde sadece bir tane bebekli arkadaşım vardı. Onun çocuğunun doğduğu zaman da Can henüz portakalda vitamin bile değildi :0) Makus kaderim… Biz oradan taşındığımızda hem o arkadaşım Can’la neredeyse yaşıt başka bebekler yaptı, hem de diğer arkadaşlarım çocuk doğurdu. O şehirde kalsaydık Can için çok güzel arkadaşlar olacaktı. Kısmet değilmiş.

Haberin Devamı

Şu anda yaşadığımız şehirde de arkadaş grubumuz ya müzmin bekar, ya evli ve çocuksuz, ya da çocuklarını çoktan büyütmüş çiftler. Dolayısıyla bebek bakımı konusundaki tüm tecrübelerimi kah okuyarak, kah araştırarak, kah doktora sorarak, kah kafa göz yara yara kendim oluşturdum.

Bununla beraber bebeklere ve çocuklara olan büyük sevgimden ve ilgimden, Türkiye’de yaşadığım dönemde bebek/çocuk bakımını fazlasıyla gözlemlemişimdir. 2011 senesinde BebekveBen’de yazmaya başladığımdan beri dahil olduğum online gruplar, websiteleri, takip ettiğim sosyal medya hesapları ve elbette bloguma gelen okur mektupları sayesinde Türk annesinin bebek/çocuk büyütme stiliyle de bayağı tanışık oldum.

Türk annesinin ve Amerikan annesinin de bence çocuk büyütmek konusunda oldukça benzer ve farklı yönleri var. Hatta Türk annesini Avrupalı anneden ziyade, Amerikan annesine yakın buluyorum. Ben Can’ı büyütürken her iki tarafta faydalı bulduğum yönleri uygulamaya çalışıyorum. Yine de özellikle Türkiye ziyaretlerimiz sırasında benim çocuk bakma stilimin klasik Türk annesinden farklı olduğu bazı noktaları keşfedip, şaşırıyorum. Kimi zaman da ben farketmesem de çevremdekiler yaptığım bazı uygulamaların farklı olduğunu söylüyorlar. Bu yazımda klasik Türk annesinden farklı olduğunu düşündüğüm yaklaşımlarımı anlatacağım.

Çocuğumu Aşırı Giydirmem

Bunu Türkiye’ye gelince fark ettim. Havada bırak kar, en ufak üfürük olduğunda kendi ailemdekiler dahil pek çok anne, dışarıya çıkarken çocuğu lahana gibi sarıp sarmalıyor. Örneğin kışın biraz soğuk fakat güzel bir havada yürüyüşe çıkılırken, çocuğun üzerine fanila, kazak, pantolonun altına yünlü çorap, hepsinin üzerine kar tulumu giydirip, kafasına bere, boynuna atkı, ayağına çizme, eline eldiven giydirdikten onra pusete oturtup, üzerine polar battaniye örtüp, bebek arabasının üzerine de rüzgar gelmesin diye şeffaf muşamba saran pek çok kişi var. Çocuk elbise katlarının çokluğundan kollarını bedeninin yanına kavuşturamıyor. Pusetin içinde garibim, sera etkisi şeklinde muhtemelen kurdeşen döküyor. Bu bebeklerin çoğu aşırı giydirilmekten güzel havanın keyfini bile çıkaramıyor. Sıcaktan pusette uyuyakalıyorlar. Ne anladım ben o yürüyüşten. Aynı havada ben Can’a en fazla fanila, kazak, normal bir mont, normal bir ayakkabı ve kadife pantalon giydirdim. Annem “Bu çocuk üşüyecek” derken Can mutlu-mesut pusetten çevresini izliyordu. Şapkasını ve eldivenini takmama rağmen çoğunlukla çıkarıp atıyordu. Battaniye ve muşambayı hiç kullanmadığımızı bilmem söylememe gerek var mı? Yine özellikle kaloriferli evlerde bebekler yatırırken kat kat pijamalar giydirmek, üzerine kat kat battaniyeler örtmek, kafasına şapka takmak hem çocuğu bunaltıyor, uyumasını engelliyor hem de SIDS’e davetiye çıkartıyor. Can Türkiye’de karlı kışta bile üzerine örtü örtmeden pamuklu pijama üstüne uyku tulumuyla uyudu. Yatakta bebekleri aşırı giydirmekten ve örtmekten uzak durun derim.

Haberin Devamı

Sterile Dikkat Ederim ama Sürekli Steril Ortam Yaratmam

Haberin Devamı

Türkiye’de bebek bakılırken acayip steril bir ortam yaratma çabası var. Bebek doğduktan sonra aylarca mikrop kapacak endişesiyle evden çıkarılmıyor. Evde yere düşen bir emzik aceleyle sabunlanıp çocuğa geri veriliyor, yere düşen bir bisküvi parçası pislendi diye çöpe atılıyor. Sosyal ortamlarda çocuğun oturacağı, elinin deyeceği yerler adeta dezenfekte ediliyor. Daha büyük çocuklar için komşunun pişirdiği yemek zinhar yedirilmiyor… Bunların tersi birşey yaptığınızda gözler devrilerek sana bakılıyor. Ben çocuğun makul ölçülerde/koşullarda mikroplarla temas etmesinin faydalı olduğunu düşünüyorum. Çünkü aşırı steril ortamlarda büyüyen çocuklar, baş edebilecekleri mikroplarla dahi temas etmediklerinden bağışıklık sistemleri kuvvetsiz oluyor. Bu korunaklı çocuklar daha çabuk ve daha sık hasta oluyorlar, hastalıkları daha uzun sürüyor. Can doğumundan 7 gün sonra fazla kalabalık olmayan bir restoranda ilk soyal ortamına girdi. Evde yere düşen emziğini de ağzına aldı, yere düşen yemeği de yedi. Ancak bence çok ilginç bir not, steril ortamlara bu kadar dikkat eden Türk annesi bana göre bazı kritik konularda hata yapıyor. Mesela çok küçük bebekleri herkesin şap şup öpmesi, yeni doğan bebeği evde ziyarete gelenlerin ellerini yıkamadan bebeğe dokunmaları, yere düşen emziği annenin ağzına soktarak temizlemesi, ufak bebeğin kaşığının ağıza sokularak sıcaklığına bakılması ve aynı kaşıktan beslenmesi bence sağlık açısından çok daha kritik hatalar…

Yemek Yemesi için Zorlamam

Genlerimizde var: “Ne yapsak olmuyor, bu çocuk doymuyor, bu çocuk zayıf, hiç yemiyor.” Okurlarımdan en sık gelen şikayetlerden biri bu. Türk annesinin içi, çocuğu sumo güreşçisi kıvamında pofidik-pofidik yapmadan rahat etmiyor. Ne yalan söyleyeyim, başlangıçta benim de eğilimim bu yöndeydi. Ancak çocuk doktorumuzun ısrarlı telkinleri sonucu bu konuda kendimi eğittim. Ben yine her gün sebzesini, etini, meyvesini kısacası dengeli menüleri hazırlamaya devam ediyorum. Yemek zamanı hepimiz beraberce oturup, Can’ın önüne de tabağı koyuyoruz. Yemek konusunda felsefemiz “Yiyeceği gıdaları ve ne zaman yiyeceğini biz seçiyoruz, ancak ne kadar yiyeceğini ona bırakıyoruz.” Yani teklif var, ısrar yok :) Hele hele kaşığı elimize alıp ağzına tıkmak hiç yok. Bu kurallar nadiren (Türk anası damarım tutunca ya da Türkiye’ye gidince) bozuluyor. Beslenme konusunda ne aşamalardan geçtiğimizi, nasıl olgunlaştığımızı beslenme etiketinden okuyabilirsiniz.

Her Rahatsızlıkta İlacı Basmam

Sonbahar, kış yani hastalık mevsimleri geldiğinde internetteki anne forumlarında konuşmalar, yazıların altındaki yorumlar ilaç isimlerinden geçilmiyor. Azıcık ateşte, aksırdığında, öksürdüğünde hemen panikle ilaca uzanılıyor. Özellikle basit grip vakalarının burun akması, hapşırma, öksürme gibi belirtileri olduğunda bunları iyileştirmek için herhangi bir ilaca gerek yok. Burun akması ve öksürük çocuğunuzu ne kadar perişan etmiş gibi gözükse de gribin 10 günlük bir seyri var. Bu süre dolduğunda ilaca gerek kalmadan geçiyor. Tek ilacı dinlenmek ve bol bol sıvı içmek. Tıkalı burunlara en iyi ilaç serum fizyolojik. Öksürük için ayağa Viks sürerek çorap giydirmek yeterli. Özellikle yatmadan önce yapılırsa çocuk uyurken rahat ediyor. Hele ki viral rahatsızlıklara antibiyotik vermek ya da ateşi 38’e çıkınca hemen ateş düşürücü ilacı dayamak kadar hatalı yaklaşım yok. Ateş düşürücü ilaçlar geçici olarak ateşi düşürse de, aslında çocuğun mikroplarla mücadele etme yetisini maskeliyor. Her ateşte çocuğun havale geçirmesinden korkuluyor. Can’da Kuzey’in yanımızda olmadığı bir gün ateşlenmişti. Bizi korkutan o vakadan sonra ateş konusunda yaptığım ve doktordan da teyidini aldığım araştırmaların sonucunu Her Ateşte İlaca Sarılmayın yazımda anlattım. Siz de ateşten korkan ebeveynlerdenseniz mutlaka okumanızı tavsiye ederim. Keza antibiyotik bakteriyel enfeksiyonları tedavi ediyor. Viral enfeksiyonlara karşı etkisiz. Gereksiz yere antibiyotik vermek, vücudun antibiyotik direncini yükseltiyor ve ileride gerçekten antibiyotik gerektiren bir rahatsızlık olduğunda ilaç işe yaramıyor. Bu nedenle basit rahatsızlıklarda, doktorumuzla koordineli giderek ilaçsız tedavi yöntemlerini izliyoruz. Bu şekilde Can’ın daha dirençli bir bünyesi olduğuna inanıyoruz.

Uyku Konusunda Tercihi Çocuğuma Bırakmam

uyku

Özlenen Tablo

Çocuğun sağlıklı bir şekilde büyümesi için uykusunun düzenli olması ve uyuması için de belli bir rutini olması şart. Türkiye’de en sık gözlediğim durum özellikle küçük çocukların uykusu konusunda disiplinin bir türlü yaratılamaması. Uyku zamanı geldiğinde çocuk evin efendisiymiş ya da yetişkinmiş gibi davranılıyor. Yetişkinlerle beraber geç saatlere kadar oturtuluyor, ayakta sallama, kolda sallama gibi yaş ilerledikçe uygulanması imkansız yöntemlerle uyutulmaya alıştırılıyor, sonra da bir türlü uyutulamadığından şikayet ediliyor. Yaşı ya da karakteri ne olursa olsun çocukların belli bir saatte uykuya gitmesi gerekiyor. Ebeveynlerin bu konuda kararlı ve tutarlı olması şart. Acıklı acıklı bakarak “Ne yapsam olmuyor. Bu çocuk uyumuyorrr!” diyen arkadaşlara birkaç soru sorduğumda ya uyku konusunda belli bir rutin uygulamadıkları ya da rutin uygulasalar bile kritik bazı konularda hatalı yaklaşımlar yaptıklarını fark ediyorum. Can’ın uykusunda da bizim zorluk çektiğimiz anlar elbette oldu. Ancak zaman içinde kendimizi eğiterek belli bir düzene ulaştık. Bu konuda uyku etiketiyle yazdığım yazılara göz atmanızı öneririm. Eminim size yardımcı olacak pek çok ipucu bulacaksınız.

Çocuğuma Sorumluluk Veririm

Türkiye’de çocuk yetiştirme konusunda annelerin en sık yaptığı hatalardan biri de çocuğa sorumluluk vermekten kaçınmak. Yerken kaşığı ağzına vermek, kendi başına giyebilecek yaşta olmasına rağmen elbiselerini giydirmek, oyuncaklarını toplamak, kırar/döker/yapamaz endişesiyle ev işlerinden uzak tutmak, ödevlerini onun yerine yapmak, liste uzar da uzar… Biz çocuklarımızın yaşı ne olursa olsun, yaşına uygun sorumluluklar alabileceğini kabul etmek istemiyoruz. Korumak gayesiyle sürekli onun yerine kararlar alıp, günlük hayatta yapması gereken işleri onun yerine biz gerçekleştiriyoruz. Amerika’da ailelerde gözlediğim, en çok takdir ettiğim ve Can’da da uyguladığım şeylerden biri de Can’a çok küçük yaşlardan beri sorumluluk vermek. Can’ın şu anda Montessori felsefesine göre eğitim veren bir anaokuluna gitmesi de bu konudaki kararımızı oldukça destekliyor. Can 5 aylıktan itibaren kendi biberonunu tutuyor, 8-9 aylıktan itibaren kaşık/çatalla kendi kendine yemek yiyor, şu anda bulaşık yıkama, çatal/kaşık yerleştirme, toz alma, çamaşırları makinadan çıkarma, çorapların çiftlerini bulma gibi pek çok günlük hayat aktivitesini gerçekleştiriyor. Montessori felsefesi ve Montessori aktiviteleri konusunda daha fazla bilgi almak isterseniz Montessori etiketli yazılarımı okuyabilirsiniz. Bu yazılarda çocuğunuza sorumluluk vermeye başlamanız için güzel ipuçları ve aktiviteler göreceksiniz.

Çocuğuma Bir Birey Gözüyle Bakarım

Çocukların elbette yetişkin olana kadar pek çok konuda gözetilmesi gerekiyor. Ancak yukarıda da anlattığım gibi çocukların yaşlarına uygun konularda sorumluluk alması gerektiğine gönülden inanıyor ve bunu oğluma uyguluyorum. Madalyonun diğer yüzünde de çocuk hakları var. Çocuğa bir birey olarak bakılması ve haklarının olduğunun kabul edilmesi konusunda almamız gereken çok yol var. Amerika’da toplu taşıma araçlarında çocuklar da koltuğa oturur. Çocuğun her birey gibi oturmaya hakkı vardır. Yetişkinlerle beraber kuyruğa giren bir çocuğun sırası gaspedilmez. Sokakta tanımadığınız çocuklara ebeveynlerinden izinsiz dokunmazsınız. Kaldı ki, tanıdığınız bir çocuğu dahi olsa onun isteği dışında sevmek gayesiyle yanağını sıkıştırmamalısınız. Çocuğun annesi/babası olmanız, onun banyo esnasında ya da tuvalete otururken çekilmiş ve sizin pek bir şirin bulduğunuz çıplak fotoğrafını sosyal medyaya koyma hakkını size vermez. Çocuğa bir birey olduğu için saygı göstermek bunları gerektirir. Türkiye’de bunları konuştuğumda arkadaşlarımın müstezi bir şekilde güldüğünü görüyorum. Biz maalesef hala çocuk tacizlerini, çocuk gelinleri, başları örtülerek okula giden ortaokul çocuklarını, çocuk işçileri konuşuyoruz. Çocuğun bir birey olarak görülmesi konusunda almamız gereken çok yol var. Türkiye’de de birgün mutlaka daha iyi bir noktaya gelinecek ama okuyan, düşünen anneler olarak artık bu ivmeyi hızlandırmamızın zamanı gelmedi mi?

Bugün klasik bir Türk annesinden farklı olduğunu düşündüğüm yaklaşımlarımı anlattım. Aileden uzakta çocuk büyütmek hiç kolay değil. Ancak bizim gibi bu durumda olan tüm aileler bir şekilde başarıyor, başarmak zorunda. Yaşanan tüm zorluklara rağmen çocuk büyütmenin ödülleri her zaman bir adım önde gidiyor. Bu yolda sizlere farklı bir bakış açısı sunabiliyorsam ne mutlu bana…

Sevgiler,

Tanla

Diğer yazılarım için>> BebekveBen.com

Facebook>> Bebek ve Ben

Twitter>> @Bebek_ve_Ben

Pinterest>> bebekveben