Aşkın Kimyası
İlk görüşte aşk doğrumudur?
Öncelikle aşkın, sadece duygusal ve psikolojik bir süreç olmadığı, aksine hormonların etkisiyle yaşanan nörolojik bir süreç olduğunu bilmek olayları daha iyi ve doğru analiz etmeyi kolaylaştıracaktır.
İnsanların beynindeki sevgili imajı, aşık olacakları kişi imajı, doğduklarından yedi, sekiz yaşına kadar gördükleri kişilerden etkilenerek bilinçaltlarında şekillenmekte ve bir imaj oluşmaktadır.
Bilinçaltında şekillenen bu imaj, uygun kişi görülünce beyni uyararak, o kişiyi algılayacak şekilde harekete geçirmeye başlıyor. Ve ilk görüşte aşk bu hormonların salgılanması ile yaşanan bir durumdur.
Bu hormonlar; kalp atım hızından, reflekslere, duygu durumumuzdan, uykuya bütün fonksiyonlarımızı etkilemeye başlamakta ve bu hormonların etkisiyle hedef kişi dünyanın en güzel ve eşsiz kadını veya erkeği olarak görülmeye algılanmaya başlıyor ve bu süreçte bütün olumsuz özellikler beyin tarafından göz ardı ediliyor, görmezden geliniyor ve engelleniyor. Çünkü beyin; bilinçaltında yatan imaja uygun kişiyi kaybetmemek için, kendisini bile devre dışı bırakacak derecede hedef kilitleniyor. Âşık olup da hiç kimseyi dinlemeyen, hiçbir şeyi gözü göremeyen kişilerin davranışlarının altında işte bu süreç yatmaktadır. Yaşanan bu süreçte; hormonların etkisiyle mantıklı düşünme ve davranma devre dışı kalmakta ve depresyon gibi bir hastalık hali yaşanmaktadır.
Aşkın gözü kör müdür?
Bazen iyi bir eş, iyi bir uyum; mutlu bir evlilik için yetmeyebiliyor. Başlangıçta her şey iyi giderken veya aşkın büyüsüyle iyi gittiği sanılırken zamanla pembe bulutlar dağılmaya başlayınca; başlangıçtaki ritim ve uyum bozulmaya, sorunlar çıkmaya başlıyor.
Belki de evliliklerde hayal kırıklıklarının, ayrılıkların bu kadar çok yaşanmasının sebebi, evlenecek gençlerin aşkın heyecanı ve büyüsü ile başlarda görmezden geldikleri bazı gerçek ve sorunların pembe bulutlar dağılınca iki taraf içinde sorun olmaya başlamasıdır.
Elbette ayrılıkların, boşanmaların önüne tamamen geçmek mümkün değildir;yürümeyecek, aşılamayacak sorunlara sahip birçok evlilik ayrılıkla sonuçlanacaktır. Fakatterapilerlekişisel hatalardan, tecrübesizlikten ve bilgisizlikten kaynaklanan birçok boşanmanın önüne geçmek ve evlilikleri yaşanır hale getirerek sağlıklı ve mutlu şekilde sürmesini sağlamak mümkündür.
Eşimizi seçerken; düğün pastası seçmek kadar özen göstermiyoruz
Düğün törenlerinde gelinlikten, davetiyeye kadar en ince ayrıntısına kadar düşünen, planlayan eşler hayatlarını paylaşacakları eşi seçerken maalesef aynı titizliği ve önemi göstermemektedir.
İnsanların; bir ömür boyu beraber yaşayacağı eşini seçerken sadece fiziksel çekicilik ve aşkın ötesinde dikkat etmesi, analiz etmesi gereken birçok önemli faktör vardır.
Erken yaşta evlilik hataları artırıyor
Erken yaşlarda insanlar daha kendini bile tanımıyorken, kendi duygu, düşünce ve beklentilerinin bile farkında değilken, beraber ömür geçireceği eşini seçmesi çok doğru bir karar olmayacaktır. O nedenle erken yaşlarda evlenmek, bir takım gerçekleri görmeyi engelleyen ve hatalı kararlar verme riskini artıran bir durumdur.
Evlendikten sonra nasılsa eşimi değiştiririm…
İnsanların evlenmeden önce yaptıkları önemli hatalardan biri, eşiyle olan uyumsuzlukları, farklılıkları evlilik öncesinde görmesine rağmen; nasıl olsa evlendikten sonra eşimi, kendi isteğim doğrultusunda değiştirebilirim düşüncesidir.
Evlendikten bir süre sonra cicim ayları, flört dönemi bitip, insanı kör eden büyülü perde kalktığında ve eşin hala değişmediği görülünce, başlangıçta göze batmayan, sorun olmayan farklılıklar, uyumsuzluklar kısa bir sürede sorun olmaya başlamaktadır.
Herkesin yaşamış olduğu bir geçmişi, içinde yoğrulduğu bir kültürü, alışkanlığı, şekillenmiş bir kişiliği var, evlenirken bu değerleri de beraberinde getirmektedirler ve belli bir yaştan sonra kişiliği oturmuş bir insanı ve alışkanlıkları değiştirmeye çalışmak zor ve insanlarda tepkiye neden olan bir girişimdir. O nedenle insanları ve kişiliklerini değil, olaylara bakış açısını, davranışlarını, verdikleri tepkileri değiştirmeye çalışmak daha akıllıca, tepki ve direnç göstermeyecekleri, kabul edebilecekleri bir yoldur.
Amacımız da zaten insanları tamamen değiştirip birbirinin kopyası iki insan yaratmak değil, çatışmaları engelleyecek denge ve dinamizmi sağlayarak evliliği uyumlu hale getirmektir
Toplumsal ve Kültürel Değişim Evlilikleri olumsuz etkilemiştir.
İlişkilerin karmaşıklaştığı değişen dünyamızda artık evlilikler; iki kişinin ‘ biz evleniyoruz’ demesiyle yürütülemeyecek kadar zor hale gelmiştir. Binlerce yılda şekillenmiş olan evlilik anlayışı ve kadın-erkek rolleri son otuz, kırk yılda hızla değişmeye ve evlilikleri derinden sarsmaya başlamıştır.
Bu değişimle birlikte artık hiç kadın annesi gibi evde oturmuyor, çalışıyor, toplumda aktif roller üstlenmeye ve en önemlisi beklentileri değişmeye başlamıştır.
Fakat kadının bu hızlı değişimi karşısında erkeklerin rol ve beklentileri aynı oranda değişmemiş, değişmediği gibi kadının bu değişimini de kabullenememiştir ve gelinen bu durum; erkek ve kadınlar arasında ciddi diyalog sorunlarını ve çatışmaları da beraberinde getirmeye başladı.
Evliliğe yüklenen hayali ve abartılı beklentiler…
Pembe Bulutlar Arasında Evlilik
Pembe bulutlar arasında gözüken, bahçesinde çocukların oynadığı yeşil panjurlu bir ev… Gençlerin ayaklarını yerden kesen hayallerle dolu bir yolculuktur evlilik.
O yola girdikçe bulutlar dağılmaya başladıkça önünüzü daha rahat görür, uzaktan hissettiğiniz gizemin yavaş yavaş kaybolduğunu, büyülü mistik manzaranın yok olmaya, gerçeklerin ortaya çıkmaya başladığını görürsünüz.
Gençlerin, başlangıçta evliliğe yükledikleri abartılı ve hayali beklentiler, gerçeklerle yüzleşmeye başladıkça zamanla etkisini kaybetmeye ve evlilikte sorunlar da ortaya çıkmaya başlar.
Evlilik hayallerle sürdürülemeyecek kadar gerçekçi, iniş, çıkışları, keskin virajları olan, iki farklı insanın uzlaşmasını gerektiren, içinde rengârenk katmanların olduğu zor ama, zor olduğu kadar hayallerin ötesinde tarifsiz hazların yaşandığı bir yoldur.