Çocuk sahibi olmayı istemek evrensel bir istektir ve kısırlık sorunu kadın hastalıkları içinde kanserden sonra kadın için en önemlisidir. Çocuk sahibi olma arzusu insanlık tarihi kadar eskidir ve her zaman farklı anlamları olsa da her zaman çok önemli olmuştur. Ailesel olarak ailenin büyümesi ve soyun devam etmesini sağlaması, köklenme duygusunun pekiştirmesi, duygusal olarak paha biçilmez bir mutluluk kaynağı olarak görülmektedir. Çocuk sahibi olmak isteyip bu konuda sonuç alamayan çiftlerde yaşanan ve dikkat edilmesi gereken sorunlar duygusal özgüven kaybının çifti çok etkilediği, eşler arasında tedavi sürecinde yıpranmalar yaşandığı, kadınların tedavi sonrası gerçekten hastalanabildiği, maddi manevi kaybın gelecek korkusuna neden olduğunu gözlemleniyor.
1.Duygusal tehlike ; Kısırlık tedavileri çiftlerde Özgüven Kaybına neden olmaktadır.
Kısırlık konusu gündeme geldiğinde çiftin yaşadığı kayıplar nedeni ile yaşadığı psikolojik çöküntü ve verdiği duygusal tepki şiddetli olabilir. Hayatının kontrolünün elinden kaydığı düşüncesi ile yaşadığı kayıplar arasında başta özgüven , ilişkiler, sağlık ve maddi kayıpları sayabiliriz.
Çift defalarca bebek sahibi olmak için çaba gösteriyor ve bunun karşılığını alamıyorsa yüksek ölçüde özgüven kaybı psikolojik aşınma yaşanmaya başlamaktadır. Özellikle bireysel olarak yaşamlarının bir çok alanında çok başarılı olmuş kişilerde bu durumla başa çıkmak daha da güçleşmektedir.
2.İlişkilerde tehlike ;Kısırlık tedavileri eşler arasında soğukluk yaratabiliyor.
Kısırlık tedavileri sırasında ikinci ve gerçek korkulan kayıp ilişkilerde yaşanabilir. Bu aile içinde, evlilik ilişkisinde ve arkadaşlık ilişkilerini içerebilir.?Bu süreç zarfında yaşanan stres ve gerginlik eşlerden birinin diğerini sorunlu olan eşi bırakma korkusu yaşamasına neden olabilir. Bu süreçte yaşanan acı deneyimler sonucunda çiftler ayrı ayrı ve birlikte en çok desteğe ihtiyacı olan dönemde birbirlerinden alamayabilirler. Nasıl ve ne şekilde yapacaklarını bilemeyebilirler. Erkekte kadında kendi içine çekilip kendini bu konuda izole edebilir.
Tedavilerin evliliğe getirmiş olduğu fazladan gerilim çiftin cinsel yaşam değişiklikler yaratabilir. Bir çok araştırmacı kısırlık sorunu yaşayan çiftlerin ilişkilerinde de sıkıntılar yaşadıklarını belirtti. 1992 yılında Fertil Steril dergisinde Domar A Broome Zuttermeister P. ve arkadaşlarının yayınladığı “Infertil kadınlarda depresyon görülme sıklığı ve öngürülebilirliği “ makalede “ cinsel ilişkinin çiftlerde çocuk sahibi olamama başarısızlığını hatırlatma” nedeni ile eskisi gibi başarılı olamayabileceğini , tedavilerde kısırlık merkezlerinde ekibin önerisi ile yapılan zamanlanmış ilişki , sık sık yapılan ilişki ve sınırlandırılmış ilişki ile çiftlerin cinsel hayatlarına yapılan müdahale ile artık bu işi angarya gibi hissetmelerine neden olmakta ilişkide duygusallık ve samimiyet duygusu kaybolduğundan bazen evliliklerin kopabildiğine işaret etmektedir.
3.Çevresel Tehlike ;Kısırlık sorunu yaşayan çiftler çevrelerinden uzaklaşıyorlar
Kısırlık tedavisi gören çiftlerde yaşanan bir diğer zorluk aile ve arkadaşlar arasında yaşanmaktadır.
Rahatlıkla çocuk sahibi olabilen bir insanın bunu defalarca denemiş ve başarılı olamamış bir kişinin gerçek duygularını tam olarak hissedemediğinden kendi hayatlarındaki gelişmeler konusunda da paylaşımları bir müddet sonra azalmaya başlar sonra tamamen kesilebilir.?Hamile kalınan akrabalar ve arkadaşlar bu haberi saklamaya başlarlar . Bir araya gelindiğinde akrabalar ve arkadaşlar çocuklarını getirme konusunda tereddüte düşerler. Rahatsız olabilecekleri düşüncesi ile bu tür ortamlara çağırmamaya yada aynı ortamda olmamaya başlarlar. Anneler günü, babalar günü, yeni bebek haberinin kutlaması gibi günlerde nasıl davranacaklarını bilemedikleri için çiftin olmamasını yeğleyebilirler ve davet etmeyebilirler. Dini bayram ve aile kutlamalarında aileye yeni katılmış bebekler ve hamile akrabalar olduğunda ve konular bunun üzerine yapıldığında çift kendini daha çok izole edilmiş değersiz hissedebilir. Bir müddet sonra çift bu tür toplantılarda ve gruplardan kendini çeker ve uzaklaşır . Yalnızlık da başarısızlık kadar kötü bir duygudur.
4.Fiziksel Tehlike ; Kısırlık sorunu kadına sağlığını gerçekten kaybettirebilir.
Kısırlık ile ilgili gözlemlenen üçüncü kayıp sağlık kaybıdır. Hanımlar kısırlık tetkikleri ve tedaviler ile ilgili hastanelerin yardımcı üreme teknikleri bölümlerinde ,tüp bebek merkezlerinde büyük zaman harcamaktadırlar. Gerçekten hasta olmamalarına rağmen ,tahliller ve tedaviler sırasında hasta olarak tanımlanmak kendilerini fiziksel olarak da iyi hissetmemelerine neden olmaktadır. Bunun üstüne ilave olarak da üreme verimliliğini artırmak için almış oldukları haplar ve kullanılan hormonal ilaçların bazı yan etkileri hastalık duygusunu yoğun olarak yaşamalarına neden olabilir.
5.Maddi tehlike ; Kısırlık sorununda maddi kayıplar hastada gelecek konusunda büyük kaygı yaratmaktadır.Kısırlık tedavisi görürken en önemli kayıplardan biri de geleceğe duyulan güven kaybıdır. Kısırlık ve tüp bebek tedavileri her defasında başarıyla sonuçlanan tedaviler değildir.?Her tedavi devlet güvencesinde değildir. Bazı yan tedavilerde olması gerektiğinden son derece pahalı olabilen tedavilerdir.?İşlerini kaybetme korkusu nedeniyle bir çok kadın tüp bebek tedavisi yaparken işyerine tedavilerini bildirememektedirler. Patrona göre hamile kalabilecek bir personel verimli bir personel değildir, hamilelik izni, emzirme izni yerine personelin daha ucuzu ve yenisi gelmelidir. Bu kadında hem tedavi hem de iş geleceği açısından ve üstüne üstlük gelecekte çocuksuz ve yapayalnız olabileceği korkusu ile 3 defa kaygı yaratan bir durumdur.?7 ila 10.000 Tl arasında tutan tüp bebek tedavileri de maddi olarak aileleri tabi ki çok sarsmaktadır. Olumsuz tedavi sonunda bir daha o parayı tekrar denkleştirememe ve yeniden tedavi olamayacağı korkusu da hali hazırda yapılan tedavinin riske atılmasına neden olmaktadır. Bu ilk ve son şansım diyerek tedaviye başladığından kadın zaten tedaviye 1-0 yenik başlamaktadır. Aşırı stresin hormonal dengesizlikler yarattığı tedavilerde hamilelik başarısını etkilediği 1980 yılından bu yana yapılan bir çok araştırmada belgelenmiştir.