Sakarya’da evinin bahçesinde sabaha karşı silahla öldürülen kedi #sütlaçiçinadaletistiyoruz !
Hayvanlara yapılan işkenceleri gördükçe insanlığa dair azıcık kalan duygularımın da yok olduğunu hissederken geçtiğimiz günlerde yüreğimi parçalayan bir olay daha oldu.
Bu olayı direkt Meltem Çağlayan’ın anlattığı şekilde aktarmak istiyorum:
Evimizin bahçesinde vurdular
“Sütlaç’ı 2014 yılının Mayıs ayında yaklaşık üç aylık bir bebekken bulduk. Ön sol bacağı felçliydi. Defalarca veteriner kliniklerine götürdük, yapılacak bir şey olmadığı söylendi. Evimize aldık ve sevgiyle hayata bağladık. Artık bir bacağının felçli olduğunu bile fark etmiyor, hoplayıp zıplıyordu. Ne de olsa sevgi her şeyin ilacıydı. Ailemizin bir parçası oldu.
Anne olmak dürtüsüyle dışarı kaçtı bir gün ve beş tane yavrusu oldu. Muhteşem bir anne oldu. Zamanı geldiğinde dört yavrusunu sahiplendirdik, bir kızını biz büyüttük. Emekli olunca İstanbul’dan uzaklaşmak istedik. İstanbul’a çok da uzak olmayan bir yerde, özellikle kedilerim için bahçeli ev arayışına girdik. Sakarya ilinin Akyazı ilçesine taşındık. Aynı ilçe içinde ev değiştirip Alaağaç Mahallesi’nde kapalı bahçe içerisinde müstakil bir eve taşındık. Komşularımızla ilişkilerimiz çok iyiydi. Farklı kültürlerde yetişmiş olmamıza rağmen onlar bizi sevip benimsedi, biz de onları. Çok mutluydu yavrularım. Etrafı duvarlarla çevrili güvenli bahçemizde oynuyor, ne zaman canları isterse eve giriyorlardı. Düzenli olarak klinik muayenelerini, aşılarını yaptırıyorduk. Çok sağlıklı, keyifli yaşıyorlardı.
Bir gün bahçemize bir haftalık iki kedi yavrusu attılar. Eve alıp karınlarını doyurduk, aşılarını yaptırdık, sahiplendirdik. Ertesi gün, kardeşleri olması muhtemel bir yavru daha attılar. Onu da biz büyütmeye karar verdik. Konu komşudan, yavruların annesinin silahla vurulduğu söylentisi olduğunda inanmak istemedik. Dediğim gibi benim kuzularım bahçede özgürdü, sadece miniği tek başına çıkartmıyorduk. Kızlar balkonda, bahçede canları isterse evde yatıyorlardı. 10 Temmuz sabaha karşı saat 04.00 civarı silah sesi duyduk. Akyazı’da ne yazık ki bu sesler çok olağandı. Sabah Sütlaç’ı balkonda göremeyince aramaya başladım. Kuzum silahla vurulmuş, ölmüştü. Hem de evimizin bahçesinde. Boynundan tasması alınmıştı. Kim bilir hangi cani duyguyla! O bizim evladımız gibiydi, canımız çok yandı. Sütlaç ve diğer masum canlar için bir şeyler yapmam gerekiyordu. Jandarma ‘Şüphelendiğiniz kimse var mı?’ diye sordu, nasıl olsun ki… Köy ortamı olduğu için etrafta kamera falan da yok.”
Destek verin
Bir canın sorumluluğunu almak, ona bağlanmak bambaşka bir şey. Bu duygunun bu dünyaya ait olduğundan bile artık şüpheliyim. Bunu kendi yaşadıklarımdan örnekle şöyle anlatabilirim:
Yıllarca direndim. ‘Bakamam’ dedim. ‘Çalışıyorum, bu sorumluluğu alamam’ diye ısrar ettim.
Sonra bir an geldi. 2019’un 5 Eylül’ü… Akşamüstü… Tam apartmana gireceğim sırada bir bez parçasının üzerinde ıslak, üşüyen bir çift yeşil göz gördüm. Bir de kulakları… ‘Vücudundan büyük kulakları var’ diye eğlence konusu oldu arkadaşlarım arasında…
Bir saniye bile tereddüt etmediğimi hatırlıyorum. Sanki bunca zaman birbirimizi beklemiştik. Elimi uzattığım anda kucağıma atladı, boynuma sokuldu, eve girdik ve her şeyi o kapının ardında bıraktık.
Kardeş olayı benim için hep önemliydi. Çınar’dan sonra – Pınar ile uyumu ve anlamından dolayı bu ismi verdim- bir kediyi daha evlat edineceğimi biliyordum. Uzun sürmedi. Bir ay sonra saklandığı arabanın altından çığlıklarıyla durdurdu beni. Annem yanımdaydı. ‘Acaba annesi buralarda mıdır?’ diye bakındık göremedik. Belli ki kaybetmişlerdi birbirlerini. Korkusu hırçınlaştırıyordu. Aldık yanımıza, çıktık eve. ‘Pier’ dedim adına. Rıhtım, iskele anlamı… Hırçınlığının sadece korkusundan olmadığını anladım. Tüm vücudunu böcekler sarmıştı. Benim siyah tüylü sandığım boğazından başlayıp göbeğine kadar olan kısım meğerse kar beyazıymış. Bir haftalık ilaçlama ve temizlemeden sonra anlayabildik.
Pınar, Çınar ve Pier… Benim küçük çekirdek ailem…
Çınar ve Pier aşkı meşhurdur mesela benim çevremde. Hava çok sıcak bile olsa parmaklarının ucunu dokundurarak uyurlar. Birbirlerini göremediklerinde endişelenirler.
Ben Çınar’ı kısırlaştırmada geç kalınca doğanın kanunu ile Pier hamile kaldı. Çok zor bir doğum atlattık. Üç gün çalışma masasının altında ellerimi tutarak sancı çekti. 26 Mayıs öğlen 14.30 gibi ilk çocuk doğduğunda göbek bağını bile anne baba birlikte kesti. Ödüm kopuyordu. ‘Aman babayı yanaştırma çocukları öldürür’, ‘Baba çocuklara dokunursa anne emzirmez’ diyenler oldu. Ama… Çınar ve Pier aşkı! Tüm ezberleri bozdu. Benim canım Çınar’ım Pier’e sarıldı, çocukları temizledi, ısıttı… Hani kediler günde 15-16 saat uyurmuş ya… 3 gün uykusuz kaldı o da bizimle. Pier de onsuz doğurmazdı zaten. Sancısı arttığında hemen bir adım ötedeki Çınar’ı miyavlamalarıyla yanına çağırıyordu.
5 çocuktan 2’si yaşadı. Çok üzüldüm, çok ağladım.
Hayatım için Çınar ile Pier’den öncesi ve sonrası diye bahsedebilirim.
Karantinanın ilk ayı ağır bir hastalık geçirdim. Patilerini başıma koyup saatlerce gözümün içine bakışlarını ölsem unutmam mesela. Bazen Çınar konuşacak artık diye bile düşünüyordum…
Şu an ben bu satırları yazarken onlar çocuklarıyla etrafımda koşturuyorlar. Arada bilgisayarın üzerinden geçtikleri için tekrar tekrar yazıyorum. Eğer daha sabırlı bir insan olmak istiyorsanız bu yüzden kesinlikle bir kedi ile yaşamalısınız…
Örneğin tezgâhın üzerine çıkıp bardağı yere düşürdüklerinde ilk düşündüğüm cam parçasının bir yerlerine batmaması... Ya da havaların feci sıcak olduğu günlerde henüz sineklik taktıramadığım için teras kapılarını, pencereleri açmadığım günler oldu. Onları beşinci kata çıkarıp sonra da ‘Hadi dolaşın etrafta’ diyemezdim. Bir fırının içinde gibi yaşadık günlerce ama önemi yoktu… Sağlıklılardı ya hepsinden önemlisi buydu.
Bana neşeden, huzurdan başka bir şey getirmediler. Dışarı çıktığımda eve koşa koşa gelmemin en büyük nedeni onlar.
Fakat… Dünya kötü ruhlarla dolu. Dilleri olmayan, insana sadece mutluluk veren, şu dünyada 3 – 4 kiloluk yer kaplayan bu hayvanların bir şekilde hayatta kalmasını kaldıramayan kötü ruhlar…
Yukarıda uzun uzadıya anlattığım benim sadece bir yılda yaşadıklarımın ufacık kısmı. Meltem Hanım ve ailesi Sütlaç’a tam 6 yıl gözü gibi baktı. Bu şekilde ayrılmak acıların en büyüğü, en vahşisi. Yaşadıklarını aklım hayalim almıyor.
Sosyal medyada #sütlaçiçinadaletistiyoruz başlığıyla katilin bulunması ve bir an önce hayvan hakları yasasının çıkması için bir kampanya başlatıldı. Eğer bu yazıyı okuduysanız ve bu kampanyadan haberiniz olduysa lütfen desteğinizi esirgemeyin.
Gelişmeleri ve inanıyorum ki katilin yakalandığını buradan ve sosyal medyadan size duyuracağım.