Edebiyat Ajanı Nermin Mollaoğlu: Rusça ve Japonca çevirmen arıyoruz
Kalem Ajans’ın kurucusu Nermin Mollaoğlu bir Edebiyat Ajanı. En kısa haliyle yazarları yayınevleriyle, yayınevlerini de yazarlarla buluşturuyor. Türkçe kitapların yabancı dillere çevrilmesinde ve tanınmasında rolü büyük. Bugüne kadar yurt dışına satış için telif anlaşması yapılan 2 bin 700 Türkçe kitaptan Amharca’ya da çevrilen var Malayalam diline de…
Mollaoğlu, 2009 yılından beri de İstanbul Uluslararası Edebiyat Festivali’ni organize ediyor ekibiyle. Bir ülkenin edebiyatına ilginin ancak aşk ve savaş ile olduğunu anlatan Mollaoğlu, bu aralar en çok Rusça ve Japonca çevirmenlere ihtiyaçları olduğunu söylüyor.
Siz bir ‘Edebiyat Ajanı’sınız. Nedir Edebiyat Ajanı? Nasıl olunur?
Edebiyat ajanının işinin iki yönü var. Temsil ettiği yazarın kitabının en uygun şartlarla yayımlanmasına yardımcı olmak ve tanıtım planlamasını yönetmek. İşimizin diğer yönü ise o kitapların yayımlandığı ilk dilden diğer dillere çevirilerinin yapılması için gerekli tanıtım ve telif satışını gerçekleştirmek.
Edebiyat ajanı olmak için mezun olunabilecek bir okul yok. Ben üniversitede İngilizce öğretmeni olmak üzere eğitim aldım. Siyaset bilimi okuyan da var, halkla ilişkiler bölümlerinden mezun olanlar da. Sanırım ortak noktamız kitapla ilgili bir işte çalışıyor olmaktan mutlu olmamız.
Öncesinde oldukça yoğun bir eğitim ve hemşirelik dönemi var. Ne kadar farklı alanlara dağılsa da insan sonunda asıl istediği, onu mutlu eden noktaya bir şekilde geliyor değil mi?
Kalem Ajans'ta staj yapmak isteyenlerle uzun uzun toplantılar yapıyorum. Çoğunda üniversite tercihlerini yaparken çok bilinçli olmadıklarını anlıyorum. Mezun olunca ne tür iş alanlarında çalışacaklarını bilmeden yılarca eğitim alıyorlar. Elbette istisnalar var ama genel durumu görünce onlar adına, aileleri, ülke ve geleceğimiz adına üzülüyorum. Ortaokul sonunda girdiğim sınavlar bana ebe-hemşire olma kapısını açtı. Şişli Etfal'de 4 yıl yatılı okudum. Hemşireliği ve ebeliği özellikle annemin yoğun yönlendirmesiyle seçmiştim. Fakat ben hep öğretmen olmak istemiştim. Küçük yaşlarda “Çalıkuşu” okuyan veletlerdik biz. Ebe-hemşire diplomasını aldıktan sonra üniversitede İngilizce öğretmenliği okudum, aynı zamanda hastanede tam zamanlı çalıştım. Öğretmen diplomasını aldıktan sonra Amerika'da yüksek lisans yapmak istedim.
Amerika'dan döndükten sonra en büyük hayalim olan İstanbul Üniversitesi'nde öğrenci olmak, orada yüksek lisans yapmak istedim. Kazanamadım, gönüllü öğrenci olarak çeviri bölümüne devam ettim. Herhangi bir kitabın künye sayfasına daha önce hiç dikkat etmemiştim, şu an o sayfada yuvarlak içindeki C harfi için çalışıyorum.
56 farklı dile çevrildi
Kalem Ajans’ı ne zaman, hangi faaliyetler için kurdunuz?
Yapmaktan en çok hoşlandığım, gurur duyduğum, Türk yazarların yabancı dillere çevrilmesini sağlamak, çevirmenlerin haklarını temsil etmek ve yabancı dillerden Türkçeye kitapların çevrilmesinde aracı olmak için 2006 yılında kuruldu.
Kaç yazarın haklarını temsil ediyorsunuz?
Bazılarını hem Türkiye'de hem yurt dışında, bazılarını sadece yurt dışında olmak üzere 150'ye yakın yazarla birlikte çalışıyoruz.
Hangi tür kitaplar öncelikleriniz arasında?
Kalem'i ilk kurduğumuzda söylediğim cümlenin arkasındayım, Türkiye'nin ajansıyız. Tüm alanlara aynı mesafede durmaya çalışıyoruz. Fakat kişisel ilgi alanlarımız işimize de ister istemez yansıyor. Ben roman okumayı daha çok sevdiğim ve tercih ettiğim için o alanda daha hızlı ilerledik.
Yazarlar mı size geliyor, siz mi yazarları buluyorsunuz? Bir şekilde buluştuktan sonra yazara yayınevi bulma ya da yayınevlerine yazar bulma süreci nasıl ilerliyor?
Yazar da bize gelebilir, biz de gidebiliriz. Uzun zamandır yeni yazar temsili almıyoruz. Yazarın dosyasını okuduktan sonra öncelikle onun tercih ettiği yayıncılardan başlayarak yayımlanması için uğraşıyoruz.
Türkçe yayınların yabancı dillere kazandırılması oldukça önemli. Siz tahminen kaç kitabın telifini kaç ülkeye satmışsınızdır?
2 bin 700 sözleşme olmuş. Bunların yarıdan fazlası yayımlanıp geldiler, ofisimizdeki dev kırmızı kitaplıkta gururumuz oldu. 56 farklı dilde yayımlandılar. Amharca da var, Malayalam dili de.
Rusça ve Japonca bilen çevirmen arıyoruz
Bu vesileyle Türk edebiyatıyla en çok ilgilenen ülkeleri de sormak istiyorum. Biz kimlerle daha çok ilgileniyoruz, bizle kimler daha çok ilgileniyor?
Aşk ve savaş varsa çeviri de oluyor. Çevirilerin yayımlanması öncelikle o ülkenin Türkiye ile olan ortak tarihi ve güncel politik gelişmeleriyle çok bağlantılı. Aşk varsa, çevirmen sayısı da doğal olarak artıyor. Balkan dillerinde çok çeviri yayımlandı. İtalyanlar geç başladılar ama hızlı ilerliyorlar. Kuzey ülkeleri hâlâ çok yavaş.
Ajansın çatısı altında birçok çevirmeniniz var. Hangi dillerde çeviriler yapabiliyorsunuz? En zor çevirmen bulunan diller hangileri?
Çevirmenlerimizden kurgu kitaplar ajanı Kardelen Genç sorumlu. Arapçadan Yunancaya, Portekizceden Finceye kadar çok geniş bir dil atlası var. İngilizce, Fransızca, Almanca haricindeki tüm dillerde yeterince nitelikli çevirmenin olmadığını düşünüyorum. Beni en çok üzen iki ülkeyi de yeri gelmişken söyleyeyim; Rusya ve Japonya. Japonca ve Rusça dilleri bilen "gizli çevirmenlere" ulaşmak çok isterim.
Türk edebiyatı hakkında en çok kabul görmüş yanlışları sorsam size… Türk edebiyatına bakış nasıl?
Bizim için çok değerli olan kitabın öncelikli olarak çevrileceğini düşünmek yanlış. Çeviri desteği olsa bile yayıncı satacağını düşündüğü kitaptan yana tercihini kullanıyor. Satan kitaplar her zaman bizim en çok değerli bulduğumuz olmuyor. Kitabın çevrilmiş olması, o ülkede yayımlanmış olması asla yeterli değil. Onun tanıtılması, festivallere giderek, fuarlara katılarak desteklenmesi gerekiyor. Ve fakat çevrildiği ülkenin gazetecisi ile röportaj yapmayı reddeden yazarlarımız bile var. İngilizceye çevirilince her şeyin kolaylaşacağını düşünmek de yanlış bir algı. Çok ünlü yazarlarımızın çok büyük Amerikalı, İngiliz yayınevlerinden çıkan kitaplarının telif raporlarını görünce epey üzülüyorum. Çok mütevazı rakamlar geliyor.
Sosyal medyalık kitap okuma konusunda ne düşünüyorsunuz? Kürk Mantolu Madonna kapağı ve kahve paylaşımları… Ne olursa olsun edebiyatın tanıtımı için iyi mi sizce, yoksa bu kadar da olmamalı mı?
O kişi kitapla olan bağını öyle kurduysa buna söyleyebilecek tek sözüm yok, asla eleştirmiyorum. Hatta böyle bir bağ kurduğu için onu tebrik ederim. Şu caddede 30 TL'ye kahve içen ve çantasında hiç kitap taşımamış, hayatında kitaba yer vermeyen insanlardan farklı olduğu için hatta o kahveli Sabahattin Ali'yi "repost" edebilirim.
Yayınevleri ile çok yoğun çalışan bir ajans olarak yayınevleri nasıl dosyalar istiyor konusunu size sormak istiyorum. Çünkü neredeyse herkes kitap yazmak istiyor, bunun büyük çoğunluğu bir şekilde yazıyor ama yayınlatamıyor. Sorun ve bu sorunun çözümü nedir?
Yayınevleri her zaman yeni yazar yayımlıyor ama bu kadar çok başvuru olduğu için eleğin delikleri çok dar. Bunun bir çözümü olamaz.
Kitap okusun diye kardeşime harçlığımı veriyordum
Bu kadar kitaptan bahsetmişken sizin başucu kitaplarınızı merak ettim…
Benim dönüp dönüp okuduğum bir kitabım hiç olmadı. “Ah ben arada şu kitabı tekrar tekrar okuyorum” diyenleri dinlerken imreniyorum. Okuduğum her kitabı başkasına verebilirim. O da okusun sonra onun hakkında konuşalım. İşte benim en sevdiğim şey bu, kitaba evimde kitaplığımda sahip olmak değil onun hakkında konuşabileceğim, hatta belki kahramanlarının günlük dilimize göndermeleri olması beni mutlu ediyor.
Ortaokula giderken kitap kolundaydım. Benden bir yaş küçük kardeşime kitap okuması için haftalık harçlığımı veriyordum. Çünkü ben kız kardeşimle o kitap hakkında konuşmak istiyordum. Şükürler olsun o harçlıklardan sonra geçen 35 yılda kardeşimle yüzlerce kitap hakkında konuştuk. Birbirimizin evine giderken torbalarımız hep kitap taşıdı.
Sosyal medyadan bana yazıp kitap tavsiye etmemi isteyenlere mutlaka cevap veriyorum. Ve fakat son okudukları kitapları sorarım, onlar hakkındaki düşüncelerini öğrendikten sonra tavsiye verebiliyorum. O kişinin sevdiği ve sevmediği birkaç kitabı öğrendikten sonra ona uygun tavsiye verebiliyorum.
467 yazarı ağırladık
İTEF’e (İstanbul Uluslararası Edebiyat Festivali) gelirsek… 2009 yılından beri İTEF’i organize ediyorsunuz. Bugüne kadar katılanlar ve yapılanlar hakkında kısaca bilgi verir misiniz…
2007 yılında Hollanda'nın en önemli edebiyat etkinliğine davet edilmiştik. Hollanda Edebiyat Vakfı her yıl bir yazarı seçiyor, onun yazdığı kitabı bir milyon adet basıyor ve mart ayının ikinci haftasında kitapevlerinden 12 euronun üstünde kitap alanlara bu kitabın hediye edilmesini sağlıyorlardı. O yılki yazar Galata Köprüsü'nü yazmıştı, biz de Türkçesi’nin yayımlanmasına aracı olmuştuk. Çok etkilenmiştim. Bir milyon kitap bitiyordu. Ufak bir hesap yapalım mı? Bir milyon çarpı minimum 12 euro. Bunun tüm sektöre dağılmasını düşünün. Tüm yazarlar, çevirmenler, kitapçılar, dağıtımcılar... Amsterdam operasındaki açılış gecesinde kraliçenin katılımıyla kırmızı halıda yan yana yürüyen yazarlar, yayımcılar. Tüm gazetelerde konu edebiyat, kitap, yayıncılık sektörü. Döndükten sonra herkese Türkiye'de de böyle edebiyatı coşkuyla kutlayacak bir festival yapılması için çok zengin işadamlarından, kamu kurumlarına kadar gidip anlattım. Onların bunu yapması için motive etmeye çalıştım. Sonra bir gün vapurda boğaza bakarken bunu “Biz neden yapmıyoruz!” diye düşündüm. 12 yıldır “İyi ki o vapurda o cesareti bulmuşum” diyorum.
Bu festivali yapmadaki ana motivasyonumuz Türk edebiyatını dünyaya tanıtmak. Buraya gelen yabancı yazarlar evlerine dönerken ceplerinde birkaç Türk yazar ismiyle dönüyorlar. Türkiyemizle ilgili önyargıları olanlar değişim gösteriyorlar. Bugüne kadar 48 ülkeden 467 yazarı ve 32 ülkeden 124 yayıncılık profesyonelini ağırladık.
Bu yıl temamız GÜNEBAKAN EDEBİYAT'tı. Gelecek yıl ana tema için önerileri olanların İTEF sitesini inceleyip önerilerini bana yazmasını çok isterim.
Böylesine bir festivali yapmanın zorlukları nelerdir? En çok nerelerde sıkıntılar çektiniz ve desteğe ihtiyacınız oldu?
Elbette en zorlandığımız konu tüm organizasyonu yapmak için para bulmaktı. İlk yıllarda ne yapmaya çalıştığımızı anlamayan yayıncılar olmuştu. Artık İTEF'in çok iyi anlaşıldığını ve değerli bulunduğunu hissediyorum.
İTEF 2020’yi COVİD-19’a rağmen başarılı bir şekilde gerçekleştirdiniz. Nasıl geçti sizin için?
Şahane oldu. Artık dijital ayağı olmadan bir edebiyat etkinliğinin yapılamayacağı çağ başladı. ITEF ekibi bunu çabucak öğrendi, kendimizi geliştirdik. Salgın başladıktan sonra birçok festival zoomdan, sosyal medya kanallarından etkinlikler yaptılar. Şunu gururla eklemek isterim, tüm dünyada online edebiyat etkinliğinde çeviri seçeneğini sağlayan ilk festival İTEF oldu. Hatta artık farklı kurumlara bu konuda destek vermeye başladık.
Amin Maalouf İTEF'e geldiğinde bir kültür sanat merkezinde şanslı 200-300 kişiye karşı konuşacaktı. ITEF ekranda programının ilk etkinliğinde Amin Maalouf 12 bin kişiye ulaştı. Muş'tan bir lise öğrencisi İTEF'e e-posta göndermiş. Bunu sağladığımız için minnetinden bahsetmiş. COVID - 19 yörüngemizden çekip gitsin bir an önce. Fakat şunu da itiraf etmeliyiz, bize çok şey öğretti, hâlâ evlerimizin içindeyken coğrafi sınırsızlık yaşadık.