20.04.2009 - 01:00 | Son Güncellenme:
HABER MERKEZİ
“Allah’ın Kızları” adlı romanı nedeniyle hakkında “dini değerlere hakaret ve aşağılama” iddiasıyla dava açılan Nedim Gürsel, 5 Mayıs’taki ilk duruşma öncesi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a bir mektup göndererek, “AB’ye tam üyelik amacındaki ülkemizin uygar ve demokratik dünyadaki itibarı herhalde bu dava yüzünden sarsılacaktır” dedi. Gürsel’in “Laik Türkiye Cumhuriyeti Devleti Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a” diye başlayan mektubundan bazı bölümler özetle şöyle:
“BİR DAKİKA” RİCASI: Paris’te yaşayan bir Türk yazarı olarak Türk televizyon kanallarını elimden geldiğince izlerim. Davos’taki ‘one minute’ çıkışınızı da, Çetin Altan’a verilen ödül töreninde yaptığınız konuşmayı da bu sayede izleme olanağı bulmuştum. Sizden “bir dakika”nızı bana, daha doğrusu ilk duruşması 5 Mayıs’ta Şişli Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülecek “Allah’ın Kızları” romanımla ilgili dava konusuna ayırmanızı rica ediyorum.
YÜREĞİME SU SERPMİŞTİ: Sarf ettiğiniz “Artık Türkiye, yazarlarını yargılayan bir ülke değildir” sözleri ve hükümetinizin Nazım Hikmet’in itibarını iade etmek amacıyla yaptığı girişimler elbette birçok aydınımız gibi benim de yüreğime su serpmişti. Hatta Türk Ceza Kanunu’nun 216. maddesi gereğince yargıç önüne çıkacağım kaygı ve endişesini bir an için unutmuştum.
DİYANET’İN RAPORU: Ne var ki, Vakit gazetesinin “Doğan Kitap’a Diyanet’ten şok rapor” başlıklı haberini okuyunca gözlerime inanamadım. Başbakanlık’a bağlı Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığı’nca ve mahkemenin hiçbir talebi söz konusu değilken şu rapor yazılmıştı:...Söz konusu kitapta, fikir özgürlüğü yahut eleştiri ile açıklanamayacak derecede Allah, peygamberler, semavi dinler, dinlerin ilkeleri, kitapları, ibadetleri hakkında alaycı, küçük düşürücü ve hakaretamiz bir üslubun kullanıldığı görülmektedir.
SİZE ZARAR VERMİŞ OLMUYOR MU?: Sayın Başbakan! Bu değerlendirmenin ardından romandaki bağlamlarından kasıtlı olarak çıkartılmış ve çarptırılmış bazı örneklere yer verilmiştir. Sözgelimi raporda belirtildiği gibi kitabımda “çırılçıplak uzanmış Allah’ın sevgilileri” gibi bir ifade yoktur. Doğrusu, ‘cennette... Allah’ın sevgili kulları ile şehitleri bekleyen huriler vardı” şeklindedir (sayfa 120). Bu durumda Prof. Dr. Hamza Akta kitabı okumadan, çarpıtılmış bir belgeye imza atarak yetkisini kötüye kullanmış, dolayısıyla bizzat size zarar vermiş olmuyor mu?
NEDEN HAKARET OLSUN?: Raporda suçlanan diğer cümlelere gelince, onlar da şöyle: “Şu ufacık donsuz İbrahim de biraz fazla ileriye gitmeye başlamıştı.” (sayfa 22) Bu sözleri çocukken Hz. İbrahim’e babası söylemektedir. Her babanın çocuğu için sarf edebileceği bu sözler neden peygambere hakaret olsun? Peygamberler de bir zamanlar çocuk değil miydiler?
ELİNİZİ VİCDANINIZA KOYUN: Partinizin milletvekillerinden eski Kültür ve Turizm Bakanı’mız Sayın Atilla Koç, romanım yayımlandığı zaman cep telefonumdan arayarak beni tebrik etmiş, “Allah’ın Kızları”nı çevresindekilere hediye ettiğini söylemişti. Eğer size de verdiyse lütfen, değerli vaktinizi ayırıp tümünü okuyun, sonra da elinizi vicdanınıza koyup kararınızı verin. Son kararı elbette bağımsız Türk yargısı verecektir. Ama AB’ye tam üyelik amacındaki ülkemizin de düşünce ve yaratma özgürlüğü açısından, uygar ve demokratik dünyadaki itibarı herhalde bu dava yüzünden sarsılacaktır.
MEKTUBUN TAM METNİ
Nedim Gürsel “Allah’ın Kızları” Davası Hakkında Başbakan’a Açık Mektup Yazdı.
Peygamberler de Bir Zamanlar Çocuk Değil miydiler?
Laik Türkiye Cumhuriyeti Devleti Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a,
Paris’te yaşayan bir Türk yazarı olarak geceleyin geç vakit Türk televizyon kanallarını elimden geldiğince izlerim. Davos’taki “one minute” çıkışınızı da, Çetin Altan’a verilen ödül töreninde yaptığınız konuşmayı da bu sayede izleme olanağı bulmuştum. Sizden “bir dakika”nızı bana, daha doğrusu ilk duruşması 5 Mayıs’ta Şişli Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülecek “Allah’ın Kızları” romanımla ilgili dava konusuna ayırmanızı rica ediyorum.
Söz konusu ödül töreninde sarf ettiğiniz “Artık, Türkiye yazarlarını yargılayan bir ülke değildir.” sözleri ve hükümetinizin Nazım Hikmet’in itibarını iade etmek amacıyla yaptığı girişimler elbette birçok aydınımız gibi benim de yüreğime su serpmişti. Hatta Türk Ceza Kanunu’nun 216. maddesi gereğince yargıç önüne çıkacağım kaygı ve endişesini bir an için unutmuştum. Ne var ki, Vakit gazetesinin “Doğan Kitap’a Diyanet’ten Şok Rapor” başlıklı haberini okuyunca gözlerime inanamadım. Başbakanlık’a bağlı olan Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığı tarafından ve mahkemenin hiçbir talebi söz konusu değilken şu rapor yazılmıştı:
“Doğan Kitap tarafından yayımlanan, Nedim Gürsel’in kaleme aldığı ‘Allah’ın Kızları’ isimli kitap incelenmiştir. Aşağıdaki örneklerden de anlaşılacağı gibi söz konusu kitapta, fikir özgürlüğü yahut eleştiri ile açıklanamayacak derecede Allah, peygamberler, semavi dinler, dinleri ilkeleri, kitapları, ibadetleri hakkında alaycı, küçük düşürücü ve hakaretamiz bir üslubun kullanıldığı görülmektedir.”
Sayın Başbakan! Bu değerlendirmenin ardından romandaki bağlamlarından kasıtlı olarak çıkartılmış ve çarptırılmış bazı örneklere yer verilmiştir. Söz gelimi raporda belirtildiği gibi kitabımda “çırılçıplak uzanmış Allah’ın sevgilileri” gibi bir ifade yoktur. Doğrusu “cennette... Allah’ın sevgili kulları ile şehitleri bekleyen huriler vardı.” şeklindedir (sayfa 120).
Bu durumda Prof. Dr. Hamza Akta kitabı okumadan, çarpıtılmış bir belgeye imza atarak yetkisini kötüye kullanımş, dolayısıyla bizzat size zarar vermiş olmuyor mu?
Raporda suçlanan diğer cümlelere gelince, onlar da şöyle: “Şu ufacık donsuz İbrahim de biraz fazla ileriye gitmeye başlamıştı.” (sayfa 22) Bu sözleri çocukken Hz. İbrahim’e babası söylemektedir. Her babanın çocuğu için sarf edebileceği bu sözler neden peygambere hakaret olsun? Peygamberler de bir zamanlar çocuk değil miydiler?
Hz. İbrahim’in ilerki yaşlarda hâlâ iki eşinden de bir çocuk sahibi olamadığı, sizin de bildiğiniz gibi Tevrat ve Kur’an’da geçer. Ben de romanımda “Her ikisinden de bir çocuk peydahlayamamıştı.” ifadesini kullanmıştım. Bu gerçeği ifade eden bir cümle nasıl oluyor da koskoca Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı’nca dine hakaret olarak kabul edilebiliyor? Çocuk sahibi olamamak hangi dinde, hangi toplumda suç sayılmaktadır?
“Kur’an’ın kargacık burgacık harfleri” ifadesine gelince, sayfa 71, İmam Hatip mezunu olmanıza rağmen, hepimiz gibi sizin de ilkokulda okumayı öğrenirken Latin harflerine oranla Arap alfabesindeki harfleri “kargacık burgacık” bulduğunuz hiç olmadı mı? Bu deyim küçük bir çocuğun bakış açısını yansıttığı için romanda yer almaktadır. Kaldı ki, kutsal olsun olmasın, kutsal sayılsın ya da sayılmasın, bir metnin harflerini yazarın istediği gibi tanımlama hakkı yok mudur?
Diyanet’in “konuşmayan bir put” olarak tanımladığı Manat’ı romanda konuşturduğum doğrudur. Bundan böyle yazarlar romanlarında ne yapmaları gerektiğini, kimi nasıl konuşturup kimi konuşturmayacaklarını size bağlı Diyanet’e mi soracaklar?
Ben, peygamberimizin baş düşmanı olan Ebu Sufyan’a Hz. Muhammed’i övücü sözler söyletseydim inandırıcı olabilir miydim? Örneğin siz o zaman “Allah’ın Kızları”nı okur muydunuz?
Partinizin milletvekillerinden eski Kültür ve Turizm Bakanı’mız Sayın Atilla Koç, romanım yayımlandığı zaman cep telefonumdan arayarak beni tebrik etmiş, “Allah’ın Kızları”nı çevresindekilere hediye ettiğini söylemişti. Eğer size de verdiyse lütfen, değerli vaktinizi ayırıp tümünü okuyun, sonra da elinizi vicdanınıza koyup kararınızı verin. Son kararı elbette bağımsız Türk yargısı verecektir. Ama AB’ye tam üyelik amacındaki ülkemizin de düşünce ve yaratma özgürlüğü açısından, uygar ve demokratik dünyadaki itibarı herhalde bu dava yüzünden sarsılacaktır.
Otuz kitaba imza atmış, edebiyatta 40. yılını 2006’da kutlamış, yapıtları 15 yabancı dile çevrilen, Paris Üniversitesi’nde verdiği dersler ve mensubu olduğu C.N.R.S. (Fransa Bilimsel Araştırmalar Ulusal Merkezi)’de Türk edebiyatı tarihi üzerine yaptığı araştırmalarla ülkesini yurt dışında da en olumlu yönleriyle tanıtan bir Türk yazarının sesine kulak tıkamayacağınızdan eminim.
Saygılarımla,
Nedim Gürsel