Derleyen: Zeynep Dilara Akyürek / Milliyet.com.tr – Sonunda hayranlık uyandıran hayat hikâyeleri hep büyük zorluklar, aşılmaz sanılan engellerle yazılır. Bazen ne yaparsanız yapın 'yarın' sizi bekleyen, hayallerinize sığmayan gerçek, tüm dünya önünüzde dursa da sizi bulur. Şimdilerde adından başrolünde oynadığı 'Tulsa King' dizisiyle bahsettiren dünyaca ünlü aktör, yönetmen ve senarist Sylvester Stallone’un hayatı da büyük bir arayışın izinde yıllarca harcanan emeğin eseriydi. Stallone’un hayal ettikleri için attığı her adımda, kapılar bir bir kapanıyordu. O ise ‘kötü komşu insanı ev sahibi eder’ dercesine kendi kapısını kendisi açmayı seçti. Senaryosunun başrolü olarak değişik bir yüz ifadesi ve konuşma bozukluğu olan bu adamı, o güne dek reddedenlerse artık peşinden koşan milyonlarca hayranı arasındaydı. Stallone zorluklarla geçen yaşamının neredeyse ilk 30 yılında bambaşka işler yapmak zorunda kalmıştı. Ancak hep istediği oyunculuk bunların hiçbiriyle uzaktan yakından alakalı değildi. O ise her ne olursa olsun çocukluğunu, talihsiz kaderini yenmişti. Hâlâ yazdığı senaryoda yumruklarıyla kazanması gereken bir zafer vardı. Rocky Balboa tarihin en büyük ringinde tüm sinema sektörünü 3 günde yazdığı cümlelerle yenmek zorundaydı!
HER ŞEY DOĞDUĞU AN BAŞLADI
Hayata 1-0 geriden başlayan biri, skoru değiştirmek için ne yapabilir? Özellikle skor hep onun aleyhine değişiyorsa, şanslı olmayı dilemek fazla iyimser kalabilir. Belki de biraz daha çaba biraz daha zaman gerekiyordur. Sylvester Stallone için skor doğduğu andan itibaren aleyhineydi. 6 Temmuz 1946'da New York City'de doğduğunda geçirdiği kaza, onu şahsına münhasır ifadesiyle pek çok kişi tarafından dışlanmasına neden olmuştu. Tabii unutulmaz dizi ve filmlerin başrollerinde aranan bu özellik Stallone’un yüzünde çok geç fark edilmişti. Bunun en büyük nedeni ise doğum sırasında geçirdiği forseps kazasının kendine özgü sarkık yüzünün yanında konuşma bozukluğu ve pelteklik yaşamasına neden olmasıydı. ‘Doğru düzgün konuşamayan bir adam’ kimse tarafından başrol yapılmak istenmiyordu. Oysa bu adam milyonların sevgisini kazandığında yalnızca bir oyuncu değil, kendi kader çizgisini değiştiren bir kahraman olacaktı.
Stallone’u zor bir çocukluğun ardından, pek de kolay olmayan bir gençlik dönemi bekliyordu. Stallone ve küçük kardeşi Frank, ebeveynlerinin birbirine neredeyse düşman gibi davrandığı evlerinde pek çok olumsuzluğa göğüs geriyordu. Boşanmayla sonuçlanacak ilişki, çocukları çok yıpratmış hatta psikolojilerini bozmuştu. Stallone bu nedenle çocukluğunun bir kısmını koruyucu bakımda geçirdi. Stallone ebeveynlerinin 1957'de boşanmasının ardından babasının yanında kalmayı tercih etmişti. O, 5 yaşındayken babası aileyi Washington’a taşıdı. Burada kendi güzellik salonu zincirini kurdu. Okuduğu okullar da ona pek iyi gelmemişti. Duygusal ve akademik mücadelesi ne yazık ki okullardan atılmasıyla sonuçlanmıştı. Ancak okuldan atılan önemli şahsiyetler denince akla gelen pek çok isim, aslında her zaman kötü sonuçlanan bir hikâyenin içinde olunmadığını anımsatıyordu. O gün için pek de iyi olmayan okuldan atılma serüveni daha önce Marlon Brando, Albert Einstein, Ludwig van Beethoven, Thomas Edison, Isaac Newton ve Pablo Picasso tarafından deneyimlenmişti. Okulda yaşadıklarında birkaç yıl sonra Stallone, annesi ve ikinci kocasıyla Philadelphia'da yaşamaya başladı. Orada sorunlu gençler için özel bir liseye gitti. Stallone mezun olduktan sonra, drama okuduğu İsviçre'deki Amerikan Koleji'ne gitti. Daha sonra yine dramatik sanatlara odaklanmayı seçerek, yarım bırakacağı eğitimi için Miami Üniversitesi'ne gitti.
1 MAĞLUBİYETLE ŞAMPİYONLUK KAYBEDİLMEZ, ROCKY PES ETMİYOR!
Fenerbahçe için Asbaşkanı Acun Ilıcalı, konuk ettiği Galatasaray'a 3-1 mağlup olduğunda, “Nasıl ki bir galibiyetle şampiyon olunmuyorsa, bir mağlubiyetle de şampiyonluk kaybedilmiyor” demişti. Bu söz, sanki hayatı boyunca hayalini kurduğu şeylere, kaderini yenemediği için çok geç kavuşan Sylvester Stallone’u anlatır gibiydi. Uzun yıllar şampiyonluk için savaşan bir takım, oyuncu olmak istediği için her yolu deneyen bir adam gibiydi. Bu kadar çabanın sonunda ise başarı elbet gelecekti. Stallone için başarının kapılarını açacak olan da tek bir şart sunarak 3 günde yazdığı senaryo oldu. Central Park Hayvanat Bahçesi'ndeki aslanların kafeslerini temizlerken kurduğu hayaller gerçek olmak üzereydi. Artık hiç kimsenin istemediği bir adam değil, binlerce hayranının koşarak gittiği filmlerin senaristi ve başrolü oluyordu. Rocky’nin pes etmediği yolculuğunda, yol burada ikiye ayrılıyordu!
20’li yaşlarında genç bir adam, 1967'den 1969'a kadar Miami Üniversitesi'nde drama bölümünde eğitim görmüş ancak eğitimini tamamlamadan okulunu terk etmişti. Çünkü istediği şey için gitmesi gereken uzun yolda uğrayacak başka durakları vardı. Stallone oyunculuk kariyerine başlamadan önce bambaşka işlerle uğraşmıştı. Bunlar ona senaryonun değil, karnını doyurması gereken hayatın verdiği rollerdi. Meşhur Central Park Hayvanat Bahçesi'ndeki aslanların kafeslerini temizlemekten, bir sinema salonunda görevli olarak çalışmaya kadar çeşitli işler yapmıştı. Bu işlerin sonunda ise kendisini bekleyen şansı yine kendisinden başkası ona vermemişti. 1970’te 'The Party at Kitty and Stud's' adlı yetişkin filminde ilk oyunculuk deneyimini yaşadı. Takip eden yılda Woody Allen'ın Bananas ve Klute gibi filmlerinde adı bile geçmeyen birkaç rolü oldu. Henry Winkler ve Perry King ile 1974 yapımı bağımsız film The Lords of Flatbush'ta sert bir adamı canlandırmasıysa artık daha önemli bir rol için seçilebilecek olduğu anlamına geliyordu. Bu sıralarda Stallone 11 yıl sürecek ilk evliliğini Sasha Czack ile yaptı. Stallone’un tek istediği şey oyuncu olmak değildi. Yazmak da en az oyunculuk kadar ilgisini çekiyordu. Hatta 3 gün içinde yazdığı senaryo onu çok istediği oyunculuğa kavuşturan anahtar olacaktı. Profesyonel bir boksör olarak başarılı olma şansı için mücadele eden sert ve hırçın bir haydudu anlatan senaryosu, tek bir şartla yapımcıya satılabilirdi. Başrolü olan Rocky Balboa’yı Stallone canlandıracaktı. Bu konuda kararlı olan Stallone, hamile bir karısı ve bankada çok az parası olmasına rağmen başrolü oynamasına izin verecek iki yapımcı olan, Irwin Winkler ve Robert Chartoff’u bulana kadar direndi. Sonuç, başarılıydı!
HAYRAN OLDUĞU İŞTE, ‘MİLYONLARI’ KAZANDI
1976 ve 2018 yılları arasında 8 film olarak çekilen Rocky serisi, Sylvester Stallone'un canlandırdığı Dünya Ağırsiklet Boks Şampiyonu olan kurgusal karakter Rocky Balboa’nın mücadelesini konu alıyor. Stallone tıpkı kaderini yenmekle mücadele ettiği yaşamında olduğu gibi,yazdığı senaryoda da zaferin peşindeydi. Rocky'nin Philadelphialı yoksul ve kimsesiz bir boksörken, dünya ağırsıklet boks şampiyonu Apollo Creed'in unvan maçı teklifiyle karşılaşıyordu. Bu teklifse tıpkı 3 günde yazdığı senaryo gibi hayatını değiştirecekti. Creed ile yaptığı ilk maçı kaybetse de, Rocky 2’nci maçta onu bir saniye farkla yenerek unvanın yeni sahibi oluyordu. İlk filminin hikâyesi, dünyaca ünlü boksör Muhammed Ali ile dövüşen ve 15’inci rauntta nakavt ile kaybeden tek seferlik boksör Chuck Wepner'dan esinlenerek yazılmıştı. İsmi, ikonografisi ve dövüş stili konusunda ilham kaynağı ise boksun efsanesi Rocky Marciano olmuştu. Rocky, Stallone'un en ikonik rolü olarak kabul ediliyor. Ancak Stallone’un hayatını bilenler için filmin verdiği mesaj yumrukların ardındaki duygusal hikâyeye ışık tutuyordu. Stallone’un yıllarca peşinden koştuğu oyunculuk serüveni, başarılı bir ilkle başlamış ve onu sayısız ödülü olan dünya yıldızı yapmıştı. Onun artık hayran olduğu işi yaparken kazandığı milyonlarca hayranı ve bomboş banka hesaplarında milyonlarca doları vardı. Sonunda Stallone, önce kaderini sonra rakibini yenmişti
Stallone kariyeri boyunca üç adaylık ile bir Altın Küre Ödülü, bir Eleştirmenlerin Seçimi Film Ödülü, bir Halkın Seçimi Ödülü ve César Ödülleri, David di Donatello ve Venedik Uluslararası Film Festivali'nden uluslararası ödüller kazandı. Tüm bunların yanında üç Akademi Ödülü ve iki BAFTA Ödülü'ne aday gösterildi. Hollywood Şöhretler Kaldırımı'nda Yıldız, Uluslararası Boks Onur Listesi, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Altın Küre Ödülü, Cedars-Sinai Tıp Merkezi Yönetim Kurulu'ndan Hollywood'un Kalbi Ödülü de Rocky’nin yazarı ve başrolünün oldu. Stallone’un hayatını değiştiren Rocky filmi ise 1977'de aday olduğu 10 daldan en iyi film, en iyi yönetmen ve en iyi kurgu dallarında 3 Oscar aldı. Stallone ile özdeşleşen Rocky bugün de pek çok kişinin gişede ilgiyle karşıladığı yapımlardan.