Selen Evcit, geçtiğimiz haftalarda Kosova’nın tarihi kenti Prizren’de ilk kez gerçekleştirilen ‘Prizren Türk Film Festivali’nin mimarı ve kentin ilk Türkiye Başkonsolosu. Festivalin hayata geçiş öyküsünü onun ağzından dinledik...
- Prizren Türk Film Festivali'ne ev sahipliği yapan tarihi Lumbardhi sinemasıyla ilgili sıra dışı bir kurtarılma hikayesi var. Bir de sizin ağzınızdan dinleyebilir miyiz hikayeyi?
Aslında Lumbardhi Sineması iki kez kurtarılıyor. İlki 2007 yılında. Zamanın Belediye Başkanı burayı yıkmak istiyor. Bunun üzerine yaklaşık 8 bin kişinin katıldığı bir imza kampanyasıyla bu yıkılma süreci durduruluyor. Daha sonra 2014 yılında sinema özelleştirilmek isteniyor. Bu sefer toplam 58 sivil toplum kuruluşu bir araya gelip, sinemayı Kosova Kültürel Miras listesine aday gösteriyor ve böylelikle özelleştirme süreci duruyor. Ardından hemen bir vakıf kuruluyor ve sinema bu vakfa devrediliyor. Şimdi zaten sinemayı bu vakıf işletiyor. Biz de festivalimizi yapmak için sinemayı Lumbardhi Vakfı'ndan kiraladık.
- Siz, Prizren'in ilk Türk Başkonsolosu olma ünvanını taşıyorsunuz? Sizi daha yakından tanıyabilir miyiz?
1979 Ankara doğumluyum. Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden 2001 yazında mezun oldum ve hemen aynı sene Dışişleri Bakanlığı'nın sınavlarına girdim. Sınavlarda başarılı olunca, 2001 yılının sonunda Dışişleri Bakanlığı'nda resmi olarak göreve başladım. Bu sırada Galatasaray Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde yüksek lisans eğitimime de devam etmekteydim. Dışişleri Bakanlığı'ndaki yaklaşık 16 yıllık görev sürem boyunca sırasıyla Yeni Delhi Büyükelçiliği, Brüksel Başkonsolosluğu, Kahire Büyükelçiliği ve Paris Büyükelçiliği’mizde çeşitli görevlerde bulundum. Brüksel’deki görevim sırasında Université Libre de Bruxelles’de yine Siyaset Bilimi alanında ikinci bir yüksek lisans yaptım. Paris Büyükelçiliği’mizdeki görevimin sona ermesiyle beraber, Kosova’daki ilk ve tek Başkonsolosluğu açmak üzere görevlendirildim ve 1 Eylül 2015’te Prizren Başkonsolosu olarak yeni görevime başladım. Tam 2 yıldır bu görevi yürütmekteyim.
- Böylesi bir festivali hayata geçirme hikayeniz de ilginç olmalı. Onu dinleyebilir miyiz sizden?
Aslında film festivallerine çok uzak sayılmam. Paris Büyükelçiliği’mizde Müsteşar olarak görev yaptığım dönemde kültür dosyasına ben bakıyordum ve o zamanki Büyükelçimizin girişimiyle 2 sene üst üste “Paris’te Türk Sinemasıyla Randevu” isimli bir etkinlik gerçekleştirmiştik. Hatta yine Paris Büyükelçiliğimizdeki görevim sırasında, Nuri Bilge Ceylan’ın Altın Palmiye kazandığı sene Büyükelçimle birlikte Cannes Film Festivali'ne katıldık. Böylece, 1 hafta boyunca dünyanın en önemli film festivallerinden birinde bulunma ve gözlemleme imkanım oldu. Yani, son yıllarda sinema ve sinemacılarla zaten temas halindeydim. Paris’ten doğrudan Prizren’e tayin olunca da neden Prizren’de de böyle bir etkinlik gerçekleştirmeyelim diye düşündüm. Böylece “Prizren Türk Film Festivali” projemiz start aldı. Festival çerçevesinde hem gala gecemiz hem de film gösterimleri çok büyük ilgi gördü. Açılış gecemizde çok değerli sanatçı Ediz Hun ile yine çok değerli Yönetmen ve Senarist Çağan Irmak ve başarılı aktör Yiğit Özşener’i konuk ettik. Halkın ilgisi oldukça yoğundu. Yaşamına onca film ve ödül sığdıran değerli Ediz Hun’a biz de “Yaşam Boyu Başarı Ödülü” takdim ettik. Hem Prizren’de yaşayan soydaşlarımız hem de Türk sinemasını ve Türk dizilerini yakından takip eden Kosovalı Arnavut ve Boşnaklar da film gösterimlerimize büyük ilgi gösterdiler. Hatta sinema salonunda yer kalmayınca seyircinin salonun merdivenlere oturup filmi izlediğine bile şahit oldum. Tabii, festivalimizin İstanbul ekibinin de bu başarıdaki payı çok büyük. Paris’teyken festival projesini beraber yürüttüğümüz ve artık çok yakın dostlarım olan sevgili Zeynep Sungur ve Ebru Ünal’la beraber çalıştık yine bu festivalde. Her ikisinin de oldukça özverili mesaisi, henüz ilkini gerçekleştirdiğimiz bu festivalin başarılı geçmesinin arkasındaki en büyük etkenlerden biridir.
- Bu festival Prizren'e ne kattı, gelecekte de neler katacağını öngörüyorsunuz?
Prizren tarihsel olarak zaten sanatla yoğrulmuş bir şehir. Tiyatro, edebiyat ve müzik bu şehrin damarlarında Bistrica Nehri’nin aktığı gibi akıyor. Hatta uzun yıllardır burada devam eden Dokufest adı altında çok başarılı bir belgesel ve kısa film festivali var. Biz sadece, kendi film festivalimizle bir nebze de olsa bu sanat ortamına biraz canlılık katmak ve değerlerimizi sinema aracılığıyla tüm Kosovalılara duyurmak istedik. Prizren öyle bir şehir ki, kültür ve sanat alanında ne verseniz zaten alıyor. Örneğin, biz bu senenin başında “Taş Köprü Edebiyat Sohbetleri” adı altında bir edebiyat etkinliği başlattık ve o da çok büyük ilgi gördü. Bu etkinlik çerçevesinde geçtiğimiz Nisan ayında çok değerli Yazar Hakan Günday’ı konuk ettik Başkonsolosluk olarak ve kendisiyle çağdaş Türk edebiyatı üzerine inanılmaz güzel bir söyleşi gerçekleştirdik. Böylece çağdaş edebiyatımızı ve edebiyatçılarımızı da Kosova’da tanıtmış olduk. Dolayısıyla, Prizren’in zaten zengin olan kültür ve sanat dünyasına biraz hareketlilik getirdik aslında. Edebiyat alanındaki bu aktif duruşumuzu da film festivalimizle birlikte sinema alanına da yaymış olduk.
- Sanatla ilgili olarak Türkiye'deki vakıflarla da çalışmalar yürütüyorsunuz? Bu çalışmaların detayları nelerdir? Gelecekte dünyanın başka ülkeleriyle bu tarz çalışmalar ve işbirlikleri olabilir mi? Neler olabilir?
Esasen buradaki görevimin sonuna gelmiş bulunuyorum. Yakın zamanda Ankara’ya merkez görevine döneceğim. Ama ileriki tayinlerimde de mutlaka kültür ve sanat projeleri gerçekleştirmeyi isterim. Çünkü ben, ancak kültür ve sanatın halklar arasında doğrudan ve dürüst bir bağ kurabileceğine, bunun da eninde sonunda siyasetle çözülemeyen sorunların çözülmesinde yardımcı olacağına inanıyorum. Prizren’deki 2 yıllık görev sürem boyunca, yukarıda da bahsettiğim gibi edebiyat alanında her ay “Taş Köprü Edebiyat Sohbetleri” düzenledik. Ayrıca, Başkonsolosluğumuzun resmi açılışını yine bir sinema faaliyetiyle taçlandırdık ve çok değerli sanatçımız Hülya Koçyiğit’i Prizren’e davet ettik. Kendisiyle Türk sineması üzerine çok keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. Hülya hanımın filmlerini yine ücretsiz olarak sinemada gösterdik. Ayrıca, Prizrenli Türk ressamların resimlerinden oluşan bir sergi açtık Başkonsolosluğumuzda. Böylece, binamızın resmi açılışı için ülkemizden gelen tüm misafirler bu sergiyi gezme imkanı buldular. Ayrıca, burada çok yetenekli tiyatro gruplarımız var. Onların sahneye oyun koymaları için destekte bulunuyoruz. Hatta geçen sene oynanan bir oyunda küçük bir rolüm bile vardı. Ancak, iş yoğunluğu sebebiyle provaları aksattığımı fark edince, tüm oyunu olumsuz etkilememek için rolümü bırakmak zorunda kaldım. Yine de provalar sırasında ekibin yanına uğrayıp onlara moral desteği vermeye çalışıyordum. Yine, önemli günlerde buradaki ilk ve orta dereceli okullarla birlikte faaliyetler düzenlemeye gayret ettik. Mesela 10 Kasım’da ilkokullar arası resim yarışması düzenledik. Yarışmada birinci olan öğrencimizin Atatürk portresi şu anda Başkonsolosluk binamızda asılı duruyor.