Kişiselleştirilmiş ve Önleyici Tıp Doktoru Sibel Özgül, dünyada giderek yaygınlaşan bu alanın Türkiye’deki öncü doktorlarından. Her bireyin, ‘ilaç pasaportu’ olmasının önemine değiniyor… “Kullandığımız ilaçların farmakogenetik testi ile bizim genetiğimize uygun olup olmayacağını belirleyebiliyoruz. Farmakogenetik inceleme, ilaç etkinliğinin genetik yapıya dolayısıyla kişilere göre değişimini gösteren bir test. Her ilaç, her bireye uygun değil. Dolayısıyla kulaktan dolma ya da popüler bilgilerle karar vermek son derece yanlış. Sağlığınızı etkileyecek her karar için doktorunuza danışmalısınız” diyor.
- Son yıllarda özellikle probiyotik kullanımının artığını görüyoruz, bu konuda sizin görüşleriniz nelerdir?
Probiyotikler doğru kullanıldığında, başta sindirim sistemi için olmak üzere birçok faydalara sahip olan canlı bakteriler ve mayalar. Bununla beraber, probiyotik kullanımı kişiye özel belirlenmeli. Kişi probiyotik kullanmadan önce bağırsak mikroflora testini yaptırmalı, bu sayede de alması gereken mikroorganizmalar belirlenmeli. Bağırsağımızdaki bu iyi mikropların bile oranları var. Fazlasını da, eksiğini de sevmiyoruz. Pek çok kişi, uzman hekimlere danışmadan ürün kullanıyor ve bu durum fayda yerine zarar da verebiliyor.
Ayrıca, probiyotikler canlıdır ve soğuk zincire tabidir. Ben açıkçası soğuk zincir olmayan probiyotikler ile ilgili tereddüt yaşıyorum. Fakat elbette daha önemlisi, kişiye uygun olan bir içeriğin alınıp alınmadığından emin olunması. Probiyotik kullanımı artık salt sindirim sistemi şikayetleri ile sınırlı değil. Dünyada farklı hastalıklara yönelik probiyotik uygulamaları başladı. Örneğin, MS hastalığına yönelik probiyotik üretiliyor ve hastalara öneriliyor. Bu sebeplerle probiyotik kişinin kendi kendisine eczaneye gidip alabileceği bir şey değil. Bu konu tamamen kişisel tıp ile ilgili ve hekim görüşü ve laboratuvar sonuçları ile belirlenmeli.
- Bağırsak florasını neler bozar?
Bağırsak florasını bozan çeşitli sebepler var. Bunlar arasında; glisemik indeksi yüksek gıdaların fazla tüketimi, fazla alkol kullanımı, kronik ilaç kullanımı ve özellikle sık antibiyotik kullanımı bağırsak florasını bozan unsurlar olarak sayılabilir.. Günümüzde özellikle sezaryanle doğmuş çocuklar ve yine çok fazla antibiyotik kullanan çocuklarda bağırsak flora bozukluğu ile daha sık karşılaşıyoruz. Gereksiz antibiyotik kullanımının burada özellikle altını çizmek isterim. Aslında genel anlamda, hekim gerekli görmedikçe antibiyotik kullanılmamalı. Her öksürük, ateş varlığında ya da diğer virüs kaynaklı tablolarda maalesef halen kullanılabiliyor. Bu konuya özen gösterilmeli ve hekim tavsiyesi esas alınmalı.
- Bu durumda doğru beslenmenin de önemi ortaya çıkıyor. Nasıl beslenelim?
Yanlış beslenme disiplinleri, rafine karbonhidrat beslenmeler, glisemik endeksi yüksek gıdalar bağırsak mikroflorasını bozuyor. Artık virüslerle yaşadığımız bir çağ başladı. İleride belki de savaşlar bile biyolojik olacak. Bu çağda artık bağışıklığımızı güçlü tutmak, kişinin kendi sorumluluğunda ve bu çok önemsenmesi gereken bir konu durumuna dönüşmüş durumda. Unutmamalıyız ki, bağırsaklarımızın sağlığı vücudumuzdaki diğer birçok organı etkileyebiliyor. Örneğin, bağırsağımızın geçirgenliğini bozduğumuzda diğer yandan beynimizin geçirgenliğini de eş zamanlı bozuyor ve nörolojik hastalıkların önünü açabiliyoruz. Yine birçok cilt hastalıkları bu yüzden görülüyor.
Ancak belki bunun kadar önemli bir diğer konu, bağırsak mikroflora testi yapılmadan yanlış destek ilaçlarına gidilmesi. Kişiselleştirilmiş ve önleyici tıp kapsamında belli analizler yapılarak tedavi planlanmalı.
- Glüten içermeyen ürünler hakkında ne düşünüyorsunuz?
Glisemik indeksi yüksek gıdalardan bahsettiğimizde de maalesef yanlış bir farkındalık oluşuyor. Glütenin, glikozun ve laktozun yalancı antijen olduğunu ve enflamasyon yarattığını biliyoruz. Belki de ve bununla ilgili önlem almaya çalışıyoruz. Fakat glüten içermeyen paket gıdalara yönelerek de hata yapabiliyoruz. Bu gıdalar glisemik endeksi yüksek ürünler olabiliyor. İçlerinde mısır, patates, pirinç , badem unu gibi buğday dışı ürünler kullanılıyor ve aynı zamanda da kimyasal işlemlere tabi tutuluyorlar. İşlenmiş katkılı ürünler de glikoz kadar, laktoz kadar ve glüten kadar zararlı. Eğer glütensiz bir yemek yapmak isterseniz, nohut unundan ya da ya da karabuğday unundan evde kendiniz katkısız yiyecekler yapabilirsiniz. Ancak tüm bu ürünleri kullanırken kalori değerlerini iyi bilmeniz gerekir. Kalori ile glüteni karıştırmayalım. Gerçekten de glütensiz beslenip beslenmeme kararını verirken ve sağlıklı bir yol haritası çıkarırken uzman görüşlerinden faydalanmakta yarar var.
- Detoks hakkında bugüne dek pek çok olumlu/olumsuz görüş var. Siz bu konuda neler söylersiniz?
Detoks, toksinlerin, ağır metallerin ve diğer istenmeyen maddelerin vücuttan atılması işlemi. Özünde, insan vücudu karaciğer, böbrekler ve bağırsak gibi organlarıyla detoks yapabilir ve üstelik gün boyu bunu yapar. Ancak kentsel yaşam bizi, hava, su ve işlenmiş gıdalardaki aşırı miktarda kirleticiye maruz bırakır. Şeker, un, hayvansal ürünler ve alkol gibi gıdaları fazla tükettiğimizde, detoks sistemlerimizi aşan koruyucular, hormonlar ve toksinler gibi maddeleri de almış oluruz.
Modern yaşamda artan kirlilik, sağlıksız beslenme alışkanlıkları ve sedanter yaşam tarzlarıyla vücudumuza aldığımız bu yükü, yediklerimize, içtiklerimize ve mümkün olduğunca soluduğumuz havaya dikkat ederek azaltmaya çalışmalı ve ayrıca detoks süreci konusunda vücudumuza her zamankinden daha fazla yardım etmeliyiz. Aksi halde, baş ağrısı, enerji yoksunluğu, depresif hissetme, cilt sorunları, sindirim problemleri, uyku bozuklukları gibi durumlarla sıkça karşılaşmak mümkün.
- Herkes istediği zaman kafasına göre detoks yapabilir mi?
Detoks sisteminin işlemesi için tüm kriterlerin yerinde olması gerekir. Bu noktada bağısak florası çokça önem kazanmakta. Sistemi dişli çarklar gibi düşünürsek, bağırsak floramız önemli bir çark olarak karşımıza çıkar. Bozuksa, birçok sorunu beraberinde getirir. Burada yine sezaryen çocuklarına değinmek isterim: Bu çocuklar annenin doğum kanalından geçmediği ve annenin doğum kanalını yutup çıkmadığı için bağırsak mikroflorası oluşumunda zorlanır. Çünkü doğum kanalındaki mikroflora ile bağırsak mikroflorası oluşur. Anne sütü bunu yerine koyuyor dense de bu yüzde 20 oranında başarı sağlar. Sezaryen çocukları normal doğumla dünyaya gelen çocuklarla karşılaştırıldığında, bu sebeple genellikle daha kırılgan hayata karşı daha dayanıksız bir duygu durum içerisinde olurlar. Unutmayalım ki, bağırsak bizim duygusal beynimizdir, duygu durumumuzu etkiler. Ayrıca alerjilerimiz, cildimizin güzelliği, duygusal dünyamızda yaşanan durum bozuklukları da bağırsak mikroflorasının düzgün olmasıyla doğrudan ilişkili.
Tüm bu sebeplerden dolayı, bağırsak mikroflora testi yaptırmak önemli. Alacağınız probiyotikler, yapacağınız detoks ya da kullanacağınız vitaminler bu test sonrasında belirlenir. Gelişigüzel vitamin kullanımı, internetten bulunan detoks programları ya da alacağınız probiyotik sağlığınızı olumsuz yönde etkileyebilir.