O, Hollywood filmlerinin ve dizilerinin arkasındaki Türk kadın görsel efekt sanatçısı. Genç yaşta büyük başarılar elde eden Aksoy, Sabancı Üniversitesi’nde Endüstri Mühendisliği okurken bir yandan da Görsel İletişim dersleri alarak lisansını tamamladı. 2015 yılında San Francisco'da ‘Academy of Art University’de MFA programı aldı. Ardından Minneapolis’e yerleşerek ‘Make’ adlı reklam ajansında görsel efektler sanatçısı olarak çalışmaya başladı. Pek çok önemli Hollywood projesinde yer alan tek kadın baş görsel efektler sanatçısı olan Melis Aksoy ile uluslararası başarıları hakkında konuştuk…
- Öncelikle kendinizden bahsedebilir misiniz?
1990’da İstanbul’da doğdum. Sabancı Üniversitesi’ne Sanat Sosyal Fakültesi’nden giriş yapmama rağmen birinci yılın ardından Endüstri Mühendisliği okumak için Doğa Bilimleri Fakültesi’ne geçiş yaptım. Sanat ile ilgili bir bölüm okumak istiyordum aslında ama daha sonrasında Endüstri Mühendisliği’nin “mezun olduktan sonra birçok alanda çalışabilirsin” mantalitesine kapılıp okumaya karar verdim. Üçüncü sınıfın yazında bölümden mezun olabilmek için bölümle ilgili staj yapmak zorundaydım. Stajın sonunda kesinlikle görsel sanatlar derslerine ağırlık vereceğime ve mezun olduktan sonra sanatı barındıran bir yol alacığıma karar vermiştim. Son senemde de görsel sanatlar dersleri almaya devam ettim, mühendislik derslerimin yanında. 2014 yılında Endüstri Mühendisliği’nden mezun olduktan sonra bir sene boyunca portfolyo hazırlığına girdim.
Dvein Stüdyosu’nun yapmış olduğu Magma/Vein adlı üç boyutlu videosunu gördükten sonra hayal dünyasının gerçekliğe entegre edilme şekli beni çok etkiledi. Arkadaşımdan da ‘Academy of Art University’i duyduktan sonra başvurmaya karar verdim ve 2015 yılında Görsel Efektler ve Animasyon yüksek lisansı okumak için San Francisco’ya geldim. MFA programını efekt sanatçısı olarak tamamladıktan sonra Make stüdyosundan aldığım iş teklifi ile Minneapolis’e yerleştim. Sonrasında da Hollywood’a geçerek yeni bir maceraya heyecanlı bir giriş yaptım. Ben bir FX sanatçısı olarak prosedürel simülasyon, dinamik simülasyon, parçacık ve akışkan sistemleri tasarlar ve oluştururum. Ateş, su, patlamalar, kumaş, saç ve çoğu insanın farkında bile olmadığı çok daha fazlası gibi gerçek dünyadaki unsurların davranışını yeniden yaratmaktan sorumluyum. Oldukça teknik, ancak yaratıcı bir rol olması benim en sevdiğim yanlarından.
- Hollywood ile yollarınız nasıl kesişti?
Hollywood ile yolumun kesişmesi FuseFX ile çalışmamla birlikte oldu. Make stüdyosunda tyFlow adlı ‘plugin’ gelişiminde yer alıyordum. Daha sonrasında plugin’in beta sürümünün çıkmasıyla birlikte görsel efektler dünyasında konuşulması bir oldu. Diğer yazılımların kurulumlarına ihtiyaç duymadan her seviyede kompleks efekti kendi başına ve diğer plugin’lerle desteklendiğinde yapabilmesi endüstride çığır açtı. Aslında tyFlow zaten Particle Flow (pFlow) 3ds Max adlı yazılımın içinde bulunan bir partikül simülasyon eklentisinin geliştirilmiş hali. Başlangıçta pFlow oldukça iyi olmasına rağmen, güncelleme eksikliğinden dolayı zamanla eskiyen, yavaş sonuç veren ve hatalar çıkarmaya başlayan bir eklentiye dönüştü.
Daha sonra ‘Houdini’ gibi bütün efekt paketini içinde barındıran ve prosedürel yönleri sayesinde de en güçlü olmayı başaran yazılım domine etmeye başlayınca 3ds Max / Maya gibi yazılımları kullanan sanatçılar yazılım değiştirmek zorunda kaldılar ya da endüstri standartlarına yetişememeye başladılar. TyFlow cok uzun zamandır beklenen bu gelişimi sundu ve 3ds Max yazılımına katılarak görsel efektler dünyasını hemen büyük bir yer edinmeyi başardı. Bunun ardından Hollywood’da bulunan stüdyolarda tyFlow'u kullanmayı başlayınca, bana ulaşıp benimle çalışmak istediklerini söylemeleri ile yolum Hollywood’a düşmüş oldu.
- Hangi projelerde çalıştınız? Sizi en çok heyecanlandıran proje hangisiydi?
Ben hem reklam filmlerinde hem de dizilerde çalıştım. Make adlı reklam ajansında reklam filmlerinin yanında VR projesinde çalışma fırsatı bulmuştum. Proje için tyFlow’da geliştirdiğim partikül simülasyonlarını Unity’i kullanarak VR ortamına aktarmaktı. İlk VR çalışmam olduğu için bendeki yeri de ayrıdır. Bunun dışında birçok Amerikan yapımı dizide çalıştım. ‘The Outsider’ bunlardan sadece biri. Mağara yıkım sahnesi için birçok RBD simülasyonu almam gerekiyordu ve her sahne için ayrı bir duman/partikül/yıkım simülasyonu yaratmak yerine tek bir sahnede düzinelerce farklı RBD simülasyonu alıp bunları farklı sahnelerde kullandım.
Birçok küçük hileler bulmanız lazım bazen projeleri yetiştirmek için. ‘Agents of Shield’, şu ana kadar çalıştığım en büyük kadroydu. Patlama ve soyut efektlerin çokça olduğu, teslim tarihleri açısından kısıtlayıcı olduğundan birçok sanatçının birbiriyle iletişim ve yardımlaşma halinde olduğu bir sezondu. Projenin büyüklüğü de beni çok heyecanlandıran bir yanıydı. Proje ne kadar büyük olursa o kadar kompleks efektlerin yaratılması için de sanatçı gücüne ihtiyaç duyuluyor.
Bir diğer büyük proje ise ‘9-1-1:Lone Star’dı. Farklı derecelerde bölüm başı 150 ila 300 tane görsel efekte yer verildi. Sezon ilerledikçe sıkışan çok zorlu bir teslim programları vardı. Her bölüm farklı bir olay ve farklı efektler gerektiriyordu. Her an herkes bir patlama ya da tornado gibi büyük efektler yapmaya hazırlıklı olmalıydı. Bunlar tabii hem simülasyonları ağır hem de render’ları uzun süren efektlerdi. Sürekli değişen notlar varken, hayli güç olsa da Tornado efektini kısa zamanda tyFlow ve Phoenix FD’yi kullanarak yapmak ve yetiştirebilmek stresli olsa da bir yandan da heyecanlı bir deneyimdi.
Beni en çok heyecanlandıran projelerden biri de ‘American Horror Story’. Öğrencilik yıllarımdan beri takip ettiğim ve grotesk efektlerine oyunculuklarına, set prodüksiyonuna bayıldığım bir diziydi. İleriki yıllarda takımın içinde yer alacağım aklımın ucundan geçmezdi. Yoğun bir tempoda çalışmış olsam da çok tatmin edici bir deneyimdi. Özellikle birbirine destek veren bir ekiple çalışmak sizi daha da motive ediyor. Projede baş görsel efektler artisti olarak yer almak da ayrı bir mutluluktu. 4 günde 30 sahneden sorumlu olmak her ne kadar zaman açısından zorlayıcı olsa da deneyim açısından çok katkısı oluyor.
Tabii her türlü yaratıcı fikirleri ortaya koyarken en kısa zamanda yapabilmek için de kestirme yollar keşfediyorsunuz. Bunun yanı sıra baş görsel efektler sanatçısı ve danışmanı olarak yer aldığım ‘Ice Cream in the Cupboard’ ve ‘Good People’ adlı ödüllü filmlerde çalışmaktan zevk aldığım iki projedir. Post prodüksiyon için bir VFX Listesi oluşturmakla sorumluydum. Neyin gerekli olup olmadığını saptayıp çekimleri zorluk, emek ve öneme göre sıralayıp, başından sonuna kadar post prodüksiyonun pürüzsüz bir şekilde geçmesini sağlamak hem eğlenceli hem de yorucuydu tabii.
- Türkiye’deki görsel efektler dünyasıyla ilgilenenlere önerileriniz nelerdir?
Türkiye’de hala gelişmekte olan bir sektör. Tabii ki güzel işlerin çıktığı yapımlar var ama bazen sırf maliyeti daha az olun diye başka ülkelerdeki stüdyolara yaptırılıyor ya da sanatçının değerinden çok daha aza çalıştırılıyor. Siz elinizdeki silahın değerini bilir ve onu nasıl kullanmak gerektiğini doğru planlarsanız sizi yarı yolda bırakmaz ve sektörün insana olan ihtiyacını karşılayabilecek sağlıklı bireyler olarak sektöre dahil olursunuz.
Amerika’da çalıştığım stüdyolarda sanatçılar, süpervizörler, departmanın başı hep birbiriyle iletişim ve yardımlaşma içinde. Rekabetin aslında bu kadar çok olduğu bir sektörde insanlar yine de birbirlerine öğretmek için hevesliler. Network üzerine gelişen bir endüstri olunca, insan ilişkilerinizde aslında iyi olması gerekiyor. Türkiye’deki görsel efektlerin büyük potansiyelinin olduğuna inanıyorum. İnancım, aslında Türk sanatçılara olan güvenimden geliyor.
Eğer Türkiye’de görsel efekt işleriyle uğraşmak istiyorsanız, o zaman post prodüksiyon şirketi bulup orada çalışmakla işe başlayabilirsiniz. Tabii sizden yeteneklerinizi gösterdiğiniz bir demo reel isteyeceklerdir. Burada yeteneklerinizi en iyi sunduğunuzu düşündüğünüz işlerinizden oluşan bir video hazırlamanız gerekmekte. Ondan sonrası için de iyi bir stüdyoya girip görsel efektler üzerine çalışabilirsiniz.
- Amerika’da bir Türk olarak çalışmanın zorlukları var mı?
Amerika’da bir Türk olarak çalışmanın zorluğu aslında her yabancının çektiği zorluk ile aynı. Sektör aslında Amerikalıdan çok yabancıların çoğunlukta olduğu bir sektör, özellikle belirli departmanlar için bunu diyebilirim. Genellikle üç boyutlu alanda çalışan yabancı sayısı daha fazla. Görsel Efektlere özellikle Asya ve Ortadoğu ülkelerinden büyük ölçüde bir ilgi var. Tabii Avrupalıları da unutmamak gerek. Ben MFA yaparken de çalışırken de dünyanın farklı yerlerinden gelen sanatçılarla çevriliydim. Gerçekten bu kadar fazla olmasını beklemiyorsunuz. O yüzden bir Türk olarak çalışmanın zorluğu yok diyebilirim.
- Hollywood’da görsel efektler alanında çalışmak için Türk gençlerine tavsiyeleriniz nelerdir?
Türkiye’deki görsel efektler dünyasıyla ilgilenen gençlere en büyük tavsiyem, ‘zor olacak fakat yılmayın’... Bu sektörde bir çok rol modeliyle tanışacaksınız. Onların farkına varın ve peşini bırakmayın. Tavrınız doğruysa ve yeteri kadar azminiz ve dikkatiniz varsa, bu endüstrideki yolculuğunuz uzun olacak demektir. Bu zamanda görsel efektlerin yapılabilmesi için gerekli yazılımların isimleri çok bellidir aslında. Okula gitmeden internet üzerinden binlerce öğretici videoya ulaşabilirsiniz.
Bu yazılımların artık internet üzerinde sayısız kaynakları var. Görsel efektlerde hangi disiplinde çalışmak istediğinizi biliyorsanız, sonrasında internet üzerinden özel bir kursa kaydolmayı düşünün derim. Sadece endüstride kullanılan teknikleri öğrenmekle kalmazsınız, aynı zamanda sektörde tecrübeli kişiler tarafından da yetiştirilirsiniz. Bu noktada öğrenme grafiğinin başlarda düşük olduğunu unutmayıp, genç arkadaşlara yılmamalarını ve sabırlı olmalarını tavsiye ediyorum. Ayrıca görsel efektler topluluğu çok samimi ve birbirine yardım eden bir topluluk. O yüzden takıldıkları noktada sosyal medya ve forumlardan istedikleri yardımı alacaklardır. Ayrıca Hollywood’un göbeğinde olmadan da Hollywood projelerinde yer almanız, uzaktan çalışmanız mümkün. Bu sektörde kabul edilmesi gerekilen en önemli nokta, teknolojiye dayalı olduğu için durmadan yeni bir yazılım ya da yeni bir icat olmasıdır. Kendinizin çalışma azmini körükleyerek, durmadan bu yeniliklerin peşinden koşarak değişimin bir adım önünde olursanız fark edilmemeniz zor.
- Gelecekle ilgili hedefleriniz neler?
Genel olarak yaklaşan projelerde beni en çok heyecanlandıran şey, Görsel efektlerde AI kullanımı. Fizik simülasyonunun AI / ML ile kombinasyonları, film endüstrisinde zaten bir devrim yaratmaya başlayan sonuçlar üretti ve hızla görsel efektler için bir talep haline geldi. Gelecekte daha çok real time’da üretilen efektler üzerine yoğunlaşmayı düşünüyorum.