Resim sanatına meraklıydı ama üniversitede iktisat ve işletme eğitimi aldı, finans sektöründe çalıştı. Anne olacağını öğrendiğinde kurumsal hayata veda etti. Bu kararı ona bambaşka bir dünyanın da kapılarını açtı. Seyahat ve annelik üzerine yayınladığı yazılarla ünlü bir blogger haline gelen Ceren Özcan, şimdilerde Instagram paylaşımlarıyla da adından sıkça söz ettiriyor. Üç çocuk annesi yazarla sosyal medyada başarının formüllerini, yazma macerasını ve prematüre bebek sahibi olmayı konuştuk.
- Sizi blog yazarı olarak tanıyoruz. Bize biraz bu kimliğin dışındaki sizi anlatır mısınız?
Üniversitede iktisat eğitimi aldıktan sonra işletme üzerine yüksek lisans yaptım. Profesyonel iş dünyasına finans sektöründe adım attım. Daha sonra dünyanın en prestijli şirketlerinden birinde satış ve pazarlama alanında görev yaptım. Anne olunca kurumsal hayata veda ettim. Bu süreçte kendimde çocukluk hayallerimi gerçekleştirme cesaretini buldum ve resim yapmaya başladım.
- Aynı zamanda sanatçısınız. Sergiliyor musunuz eserlerinizi?
Kendi atölyemde yaptığım çalışmalarla katıldığım sergiler oldu. Paris’teki tanınmış bir sergi salonunda da bir yağlıboya çalışmam sergilendi. Çocukluğumda katıldığım resim yarışmalarında çok sayıda ödül kazanmıştım. Hatta Türkiye ve dünya birinciliğim var.
BİLGİ, PAYLAŞILMASI GEREKEN EN DEĞERLİ HAZİNE
- Yazmaya nasıl karar verdiniz? Blog fikri nasıl çıktı?
Yazmak küçük yaşlardan beri tutkumdu. Hep yazan ve çizen bir çocuk oldum. Kendi blog’umu açma fikri ise ikinci çocuğumu kucağıma aldıktan sonra oluştu. Her anne olduğumda sanki kendi içimde bir yolculuğa çıktım. Çocuklarım bana ne istediğimi, aslında kim olduğumu ve içimdeki hayalperest kız çocuğunu hatırlattı.
- Neler üzerine yazıyorsunuz?
Seyahat, annelik ve yaşam üzerine yazılar yazıyorum. Biz gezgin bir aileyiz. Bugüne kadar onlarca ülkeye, yüzlerce şehre seyahat ettik. Gezi yazılarım bu şeklide ortaya çıktı. Hayat üzerine yazılar ise beni yazarlık yolunda okuyucuyla buluşturan her türlü konuyu içeriyor. Son dönemde, özellikle Leyla’nın doğumuyla birlikte üç çocuklu bir anne olarak bebek bakımı ve çocuk gelişimi konularındaki deneyimlerimi de aktarıyorum. Çünkü bilginin paylaşılması gereken en değerli hazine olduğuna inanıyorum. Bu yüzden sürekli yazıyorum.
SOSYAL MEDYADA BAŞARININ SIRRI SAMİMİYET, YARATICILIK VE BİRAZ DA ŞANS
- Sosyal medyada dikkat çekmeyi nasıl başardınız?
Sosyal medyada başarılı olmak için samimiyet, emek, yaratıcılık, iyi bir network ve biraz da şans gerekiyor. En azından bunlardan birkaçına sahip olmalısınız yoksa farklılaşmak özellikle şu dönemde çok zor.
- Sosyal medya sayfanızda genel olarak neler paylaşıyorsunuz?
Yıllarca seyahat fotoğrafları, videoları ve gezilerimiz hakkında paylaşımlar yaptım. Son dönemde ise hem pandemi hem de üçüncü kez anne olmam nedeniyle daha çok anne, bebek, çocuk paylaşımları yapıyorum.
"KIZIM LEYLA825 GRAM DOĞDU..."
- Üçüncü çocuğunuz Leyla erken doğmuş. Prematüre bir bebek, hayatınızda neleri değiştirdi? Erken doğum sürecinden bahseder misiniz biraz?
İlk iki gebeliğimde her şey yolundaydı. Doğumlar zamanında olmuştu. Hatta Ela, geç sayılabilecek bir zamanda, 41’inci haftada dünyaya geldi. Her iki bebeğim de 4 kiloya yakın doğdu. Fakat sonuncuda gebelik boyunca sıkıntılar yaşadım. Plasental varisler vardı, aynı zamanda plasentam aşağıdaydı. Bu duruma “plasenta previa” deniliyor. 23’üncü haftada aniden yoğun bir kanama yaşadım. Hatta gittiğim özel hastanede gebeliğimi sonlandırmak istediler ama doktorum buna izin vermedi. Kısa süreli bir tedaviyle her şey yoluna girdi. Evde yatak istirahatindeydim. 24’üncü haftada aniden suyum geldi. Hastaneye gittik ve bebeğin içinde olduğu amniyon kesesinin yırtıldığını öğrendik. Bu, bebeğin içeride uzun süre kalamayacağı anlamına geliyordu. 10 gün hastanede yataktan hiç kalkmadan yattım. Bebeği içeride ne kadar uzun süre tutabilirsek yaşama şansı o kadar artacaktı. 26’ncı haftada doğum başladı.
- Prematüre bebeğe sahip olmak hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Farz edin ki güneşli, ışıl ışıl bir havada yürüyüşe çıkmışsınız. Yemyeşil ağaçlık bir yoldasınız. Her yer rengarenk çiçeklerle kaplı, kuş cıvıltılarını dinliyorsunuz. Biliyorsunuz ki, yolun sonunda yıllardır hayalini kurduğunuz şey sizi bekliyor. Ona ulaşmanıza çok az kalmış. Kalbinizde kelebekler uçuşuyor. Öyle tatlı bir heyecan içindesiniz. Sonra bir anda her yer kararıyor. Büyük bir uğultuyla gözlerinizi açıyorsunuz; son sürat giden bir rollercoaster’ın (hız treni) üzerindesiniz. O kadar hızlı ki, nerede olduğunuzu, nereye gittiğinizi göremiyorsunuz.
Korkudan ödünüz kopuyor. Çaresizce durması için çığlık atıyorsunuz ama sesinizi duyan yok! Yavaş yavaş trenin hızına alışıyorsunuz. Yavaşlamaya başlıyor tren, umutlanıyorsunuz. “Tamam” diyorsunuz, “Birazdan bitecek bu kabus ve her şey çok güzel olacak”. Manzara ufukta belirmeye başlıyor. Sakinleşiyorsunuz. Sonra bir anda yokuş aşağı fırlayıveriyor. Tekrar kabus başlıyor. Zaman donuyor. Trenin ne zaman hızlanıp ne zaman yavaşlayacağını asla kestiremiyorsunuz... Kontrolü tamamen yitirdiğinizi biliyorsunuz. Ne trenden atlayabilir, ne yardım çağırabilir ne de durdurabilirsiniz.
Akışa teslim oluyorsunuz. Sabrın, duanın ve inancın gücüne sığınıyorsunuz. Prematüre bebek sahibi olmak demek, işte böyle kendini bir anda son sürat giden bir rollercoaster’ın üzerinde bulmak gibi derim. Bebeğinin o minicik bedeniyle verdiği yaşam mücadelesine tanıklık etmek, mucizelere inanmak, bir gülüp on ağlamak... 5 gram aldı diye sevinirken, “Ya nefes alamazsa?” diye kahrolmak, kuvözün başında çaresizce oturmak, beklemek ama hiç vazgeçmemek...
- Bebeğiniz sağlığına kavuşmuş ve o sıkıntılı süreci geride bırakmışsınız. Böylesi zor günleri bir daha yaşamamanız temennisiyle son sorumuzu yöneltelim: Gelecekle ilgili hayalleriniz, planlarınız neler?
Hayallerim hep yazmak ve aile olmak üzerine. Daha çok okuyucuyla buluşmak ve kızlarımın büyümesine yakından tanıklık etmek, şu anda kalbimin tam orta yerinde duruyor.