Deniz Sağdıç, sokaklardan, eskicilerden topladığı nesneler ve objeleri farklı teknikler kullanarak harika tasarımlara dönüştüren sıra dışı bir sanatçı. Son eseri, atık ilaç ve ambalajlarıyla gerçekleştirdiği çalışması. Bugüne dek hem yurt içinde hem de yurt dışında önemli sergilerde yer alan Sağdıç’la eserleri ve projeleri üzerine konuştuk.
- Öncelikle kendinizden bahseder misiniz?
Mersin doğumluyum. Tüm fertleri zanaatkar olan bir ailede yetiştim. Babam cam ustasıydı. Çok küçük yaşlarımda babamın atölyesinde vitray öğrendim. Terzi olan halalarımın yanında eski kot pantolon parçalarından çantalar diker bunları sokakta satarak harçlığımı çıkarırdım. Liseden sonra kazandığım Güzel Sanatlar Resim Bölümü’nü fakülte birincisi olarak tamamladım. Mezun olur olmaz üniversite döneminde kurduğum atölyemi kapatarak ülkemizin sanatının başkentine, İstanbul’a taşındım ve bir süre sonra atölyemi bu şehirde kurdum. Burslu kabul edildiğim resim yüksek lisans derecemi kadının imgeleşmesi üzerine olan araştırma ve sergi projemle tamamladım. Halen İstanbul’da yaşıyor ve üretiyorum.
- Atık malzemelerle çalışmayı nasıl keşfettiniz?
Kavramsal sanat tartışmalarının hız kazandığı dönemde ‘kavram’ eleştirisi olarak hazır nesnelere sanatın klasik yöntemleriyle müdahalelerde bulunduğum proje serisine başlamıştım. Bunun için sokaklardan, eskicilerden çeşitli obje ve nesneler topluyor, bunları farklı tekniklerde düzenliyor, boyuyor ya da diğer tekniklerde uygulamalarda bulunuyordum. Zamanla bu nesne ve objeler atık malzemelerin kullanıldığı bir sürece dönüştü. O zamandan beri tekstil ürünleri başta olmak üzere her türlü atığı çalışmalarımda kullanmaya başladım.
- Sürdürülebilir bir yaşamın şekillendirilmesinde sanatçı olarak kendinize nasıl bir rol belirlediniz?
Günümüz sanatının, güncel meselelere temas etmeye çalıştığında çoğunlukla slogan düzeyine saplanıp kaldığına şahit oluyoruz. Oysa ki bir yaratıcı eylem olarak sanatın düzenleyen, öneren ve meydana getiren bir etkiye sahip olması gerektiğine inanıyorum. Ben çalışmalarımda sadece üzerinde düşünmeye değil, birlikte değiştirmeye, dönüştürmeye davet eden, bunun mümkün olabileceğini gösteren örnekleri meydana getirmeye çabalıyorum. Dolayısıyla birey ve kurumlara sürdürülebilirlikle ilgili ilham vermenin yanında birlikte neler yapabiliriz, ‘gelin birlikte deneyimleyelim’ çağrısında bulunuyorum.
- 2014 yılında başlattığınız ‘Ready-ReMade’ projeniz bugün hangi noktada?
Esasında bir sanat tekniği olan kavramsal sanatın, sanat dünyasında konumlandırılma biçimlerine bir eleştiri olarak başladığım ‘Ready-ReMade’ projem bugün sürdürülebilir sanat ve sanatın sürdürülebilirliğini mesele edinen biçime dönüşerek devam ediyor. Projenin ilk dönemlerinde olduğu gibi insanın günlük hayatta kullandığı, yakından tanıdığı malzemeleri sanatın kendi evreninde yeniden var ederek anlatmak istediklerime dolaysız bir köprü, bir platform haline getirmeye çalışıyorum. Böylece tüketimi yeniden sorgulamak, doğa dostu yaşam alışkanlıklarını teşvik etmenin yanında tekniği ve kullanılan malzemeler itibariyle izleyenle çok daha yakın ilişki kurulabilecek bir sanat dili oluşturduğuma inanıyorum.
- Eserlerinizde daha çok jean malzemesi ile çalıştığınız görülüyor. Bu malzemeyi tercih etmenizin özel bir sebebi var mı?
Atık malzemeleri kullanan sanat dil ve tekniğimde tekstilin özel bir yeri var. Öncelikle dokuma tekniklerinin tarihte ilk defa geliştirildiği bir coğrafyada, Anadolu’da yetişmiş birisiyim. Tekstil ve tekstil ürünlerinin binlerce yıllık derin kültürümüzün şekillenmesinde çok önemli bir rol oynadığını düşünüyorum. Öte yandan bir pamuklu dokuma olan denim (kot, jean) belki de Anadolu topraklarından tüm dünyaya yayılarak günümüz dünyasının en nadide kültür imgelerinden biri haline gelmiş. Üzerinde şöyle bir düşündüğünüzde denim kadar evrensel hale gelmiş, tüm toplumlar tarafından yakından tanınan ve benimsenmiş başka bir ürüne rastlamanın mümkün olmadığını görebiliyoruz. Denimin tüm sosyal sınıf farklarını, dili, ırkı, rengi aşarak herkesin ortak bir ifade biçimi halini almış olması onu sanat için kusursuz bir iletişim platformu haline getiriyor. Bu nedenle denim ile çalışmayı, onu bir dil, bir ifade biçimi olarak değerlendirmeyi son derece önemsiyor ve heyecan duyuyorum.
- Bugüne dek çalıştığınız en sıra dışı geri dönüşüm malzemesi hangisiydi?
Şimdiye kadar çok ilginç, ben dahil izleyenleri de şaşırtan birçok farklı malzemeyle eserler ürettim. Aslında her yeni malzeme benim için bir meydan okuma, kendimi yenileme ve geliştirme deneyimi durumunda. Akla gelmeyecek derecede ilginç ve zorlu malzemeler her ne kadar stresli bir üretim sürecini beraberinde getirse de o malzemeyi yakından tanımak, onunla dost olmak ve sonunda şaşırtıcı bir eser meydana getirmiş olmak benim için son derece heyecan verici bir süreç. Son dönemde tamamladığım, atık ilaç ve ambalajlarıyla gerçekleştirdiğim çalışma benim için oldukça ilginçti. Pandemi süreci nedeniyle insanlık olarak bu dönemde ilaçlarla kurduğumuz ilişki ve bağlamın üzerinde düşünmeye değer bir biçime büründüğünü bu çalışma sürecinde çok derinden hissettim. Öte yandan ilaç gibi atık hale geldiğinde insan sağlığını olumsuz etkileyebilecek bir malzemeyi çeşitli süreçlerden geçirmek, düzenlemek ve nihayetinde bir eser haline getirmek oldukça zorlu bir deneyimdi.
- Eserlerinizin / portrelerinizin yaratım sürecini anlatır mısınız? Karakterleri ve onu şekillendireceğiniz materyalleri belirlemek için nasıl bir ön çalışma gerçekleştiriyorsunuz?
Kullanmayı hayal ettiğim malzemeyi temin ettikten sonra onunla bir süre yaşamaya başlıyorum. Onu nasıl biçimlendiririm, nasıl düzenlerim diye düşünmeden günlerce onu inceliyor, onu tanımaya çalışıyor, deyim yerindeyse ona dönüşmeye çabaladığım bir süreç geçiriyorum. Sürecin sonunda onun aslında ne olduğunu anlayabilecek kadar “o” olabildimse sürecin en zorlu kısmı geçilmiş oluyor. Tanımayı başarabildiğim bu malzemeyi izleyenler de benim gibi tanıyabilsinler diye ona bir suret, yüz kazandırma süreci başlıyor. Zaten malzemeyi tanıma sürecinin sonuna doğru o suret kafamda kendiliğinden belirmeye başlamıştır. Bu suret çoğu zaman hayali bir kimseye ait olsa da, kimi zaman gerçek hayattan biri ya da herkesin yakından tanıdığı birinin kimliğine bürünebiliyor. Diğer yandan gözler aracılığıyla ortaya çıkan bakma eyleminin benim sanatımın düşünsel ve pratiğinde özel bir alanı ve anlamı var.