Geçen yazımda çocukluktan ölüme kadar geçen zaman içinde hayatımız, düşüncelerimizle şekillense de, dünyayı “dışarıda bir şey” olarak deneyimleme eğilimine sahip olduğumuzdan bahsetmiştim. Bu bilgiyi tam olarak içselleştiremediğinizi düşünüyorsanız bu yazı içeriği netleşmenize yardımcı olabilir
Dünyayı “dışarıda bir şey” olarak algılama sürecinin nasıl gerçekleştiğini insan bedenin yapısını meydana getiren toprak, su, ateş, hava elementlerinin yapısından faydalanarak anlatmak istiyorum. Toprak, su, ateş ve hava elementi cinsiyet faktöründen bağımsız olarak her insan bedeninin yapısında bulunur.
Toprak elementi denildiğinde akla sadece toprak gelmemelidir. Sertlik ve yumuşaklık, toprak elementinin yapısını oluşturur. Diyelim ki meditasyon yapmaya karar verdiniz ve mindere oturdunuz minderin yumuşaklığı sizi rahatlatır, güzel bir his verir. Minder yerine yere oturduğunuz da ise rahatsızlık hissi ortaya çıkar. Minderin yumuşaklığı o kadar çekici gelir ki, mindere sahip olmak istersiniz. Mindere sahip olamadığınızda sinirlenir, belki de meditasyon yapmaktan vazgeçersiniz. Mindere sahip olduğunuzda ise meditasyon vazgeçilmeziniz haline gelir. Aslında burada odaklanılması gereken, toprak elementinin sert ya da yumuşak yapısıdır. Ve bu yapı minderin ne olduğundan bağımsız içsel olarak algılanan bir şeydir. Mindere karşı ne hissedersek hissedelim toprak elementin sahip olduğu yapı hiçbir zaman değişmeyecektir. Bu yüzden de dünyayı algılarken algılanan nesnenin yapısında toprak elementi varsa sadece toprak elementinin yapısına odaklanmak gerekir. Aksi takdirde sizi rahat hissettirenin minder olduğunu düşünmeye devam edersiniz. Toprak elementinin yumuşaklığı sadece minderde kendisini göstermez, yapısında toprak elementi olan her nesnede içsel olarak toprak elementini yumuşaklığı hissedilir.
Su elementi dediğimizde aynı şekilde ilk akla gelen su olmamalıdır. Akışkanlık ve koalisyon (bütünleşme) su elementinin kendine has özelliğidir. Su elementi bedeninizde olduğu için düşerken, otururken, dokunurken, yükselirken, otururken koalisyon ve akışkanlık deneyimlersiniz. Bunlar su elementinin kendine has özellikleridir. Bazen yüzünüzde ya da sırtınızda bir miktar akışkanlık hissedersiniz. Gözünüzü açıp baktığınızda hiçbir şey yoktur, çünkü akışkanlık harici değil içseldir.
Ateş elementi sıcak ve soğuk özelliğe sahiptir. Bazen ateşin üstünde oturuyormuş gibi, bazen de buz bloğunda oturuyor gibi hissedersiniz. “Oh, üşüyorum, üşüyorum. Üstümü örtmek için biraz kazak ya da battaniyeye ihtiyacım var, üşütebilirim” kelimeleri dökülür ağzınızdan. Soğukluk ateş elementiyle temas halinde olduğunuzun işaretidir. Soğukluk konusunda ne düşünürseniz düşünün ateş elementinin soğuk olma özelliği devam edecektir. O bir insan değildir. Ondan korunmak yerine içsel olarak hissettiklerinize göre kendinizi konumlandırmayı öğrenmek gerekir. Bu soğuk, üşüyebilir, hasta olabilirim yerine soğukluğu hissetme duyumu kapatmalıyım, kapatmak için de üzerime kazak alayım, diyebilirsiniz.
Zihin, sıcak ve soğuğun, ateş elementinin doğası olduğunu kabul etmedikçe hikayeler yaratmaya devam eder. Üşümeyi hastalığa sebep olan bir dış faktör olarak gösterir. Ateş elementinin doğasını kendinize hatırlattığınızda ise üşüme durumunu kişiselleştirmeyi bırakmak kolaylaşır. Yanlış anlamalara sebep olan kapılar da böylece kapanmış olur.
Hava elementinin kendine has özelliği harekettir. Hareketli, titreşimli, destekleyicidir. Otururken ayağa kalktığınızda hava elementini deneyimlersiniz. Burada oturma kalkma hareket silsilesinden başka bir şey değildir. Konsantrasyonunuz yeterince iyi olduğunda, oturduğunuzda, kalktığınızda devam etmekte olan birçok hareketin bir serisi olduğunu fark edersiniz. Birbirine bağlı devam eden bu seriyi göz ardı ederek serinin içindeki tek bir harekete göre hayatınızı şekillendirmeyi bırakırsınız.
Elementlerin kendine has özelliklerini anladıkça ve bu anladıklarınızı uygulamaya başladıkça bilincinizden gelen bilgileri daha rahat ayırt etmeye, geçmişte deneyimlerden ötürü edindiğiniz bilme halinin sizi nasıl yönettiğini fark edersiniz. Siz yoldan çıkaranların herhangi bir şeye bağlı olmadan kendiliğinden ortaya çıktığını anlarsınız. Böylece gerçekte var olmayan yel değirmenlerine karşı savaş açmayı bırakırsınız
Bu anlayışa sahip olmak kolay mı?
Pek değil?
Yapılabilir mi?
Yapılabilir...
Şimdi şu an bir iki saniyeliğine dünyada yaşayan tüm insanların bu bilince sahip olduğunu hayal edin, ne gördünüz?
………
O zaman hala ne duruyorsunuz?
…….
Her Daim Sevgi ve Işıkla
Sibel KAVUNOĞLU
- Kaynak: Budist öğretiler