Yaşadığımız sürece iki seçim arasında gidip geliriz. Bazılarımız zekasını geliştirmeye odaklanır, aklını kullanmayı tercih eder. Zekasını iyice keskinleştirerek kurnazlık mertebesine erişir. Bu sırada kalp geri planda kalır. Sonuç; Çok zeki ama acımasız bir insan haline gelir.
Bazılarımız kalp insanı olmayı seçer. Sürekli iyi niyet gösterir, bir sürü fedakârlıklar yapar. Oraya buraya yardım etmek adına sürekli koşuşturarak, muhakeme yeteneğini kaybeder. Bu sırada kendisi ve diğerleri tarafından suiistimal edilir. Sonuç, kalbi geniş ama çaresiz bir insan haline gelir.
Peki, doğrusu ne?
Bu işin doğrusu şudur; nasıl bir kuşun uçabilmesi için iki kanadını birlikte kullanması gerekiyorsa zekâ ve kalbin aynı anda bir araya gelmesi gerekir. (Biri diğerinden önce ya da sonra değil, birlikte.. )
Aslında küresel salgın sayesinde zekâ ve kalp, bir arada olmadıklarında sağlam bir yapının oluşmadığını bizzat gözlemledik. Şimdilerde bu taptaze gözlemin tazeliği bozulmadan zekâ ve kalbi bir araya getirmenin yolunu bulmak gerekiyor. Zihin ve kalbi bir araya getirmenin yolu da bedenimize, nefesimize dönmektir.
Fakat müdahale olmaksızın bedene nefesimize dönerek anda kalabilme işini akıl çok beğenmeyecektir. Sürekli önünüze enteresan fikirler, görüntüler getirerek sizi kendinizle birlikte olmaktan uzaklaştıracaktır. Kalbe gelince, o kadar çok işi gücü vardır ki ‘’dur, biraz sonra yaparız’’ diyecektir.
Kalbi toparlayacak tek şey, odaklanma konusunda usta olan zekâ= akıl= zihindir. Kısaca zekâ ve kalbin birlikte kalarak, birlikte olmanın ne anlama geldiğini keşfetmeye ihtiyaçları vardır. Bu tıpkı Bodrum’a gitmeye karar verdiğinizde sadece Bodrum’a gitme fikriyle arabanın içine oturup beklemenin yeterli olmamasına benzer. Bodrum’a ulaşmak, önce kalbin Bodrum görmeyi istemesi, zekanın da haritada yolu bulduktan sonra yola konsantre olmasıyla gerçekleşir.
Peki bu kalp ve zekâ birlikte çalışmaya nasıl başlar?
Tüm bildiklerini bir kenara bırakmaya zorlayacak güçlü bir motivasyonları olduğunda ahenkli ve uyumlu bir şekilde birlikte çalışabilirler. Güçlü motivasyon nedir diyecek olursanız örnek olması açısından basit bir mektup örneğini paylaşmak istiyorum.
Bu basit mektubu zekasıyla ünlü A.Einstein’ın kızına yazmış. A.Einstein kızı 1980 yılında bu mektubu Hebrew Üniversitesine bağışlarken ölümünden yirmi yıl sonrasına kadar yayınlamasını istemiş. Sebebi mektubun içeriğinde yer alıyor.
‘’Görelilik teorisini önerdiğim zaman, beni çok az insan anladı ve insanlığa aktarılmak için şimdi bildireceğim şey de dünyada yanlış anlama ve önyargı ile karşılaşacak. Gerekli olduğu sürece mektupları korumanı istiyorum, yıllar, on yıllar boyu, toplum aşağıda açıklayacağım şeyi kabul etmek için yeterince ilerleyinceye kadar. Son derece güçlü bir kuvvet var ki, şimdiye kadar bilim bunun için resmi bir açıklama bulmadı. Bu, tüm diğerlerini dahil eden ve yöneten bir kuvvettir ve hatta evrende işleyen tüm fenomenlerin arkasındadır ve bizim tarafımızdan henüz tanımlanmamıştır. Bu evrensel kuvvet SEVGİ’dir.
Bilim insanları evrenin birleşik teorisini aradıkları zaman, en güçlü görünmeyen kuvveti unuttular. Sevgi, onu alanı ve vereni aydınlatan Işıktır. Sevgi yerçekimidir, çünkü bazı insanların diğerlerine çekildiklerini hissetmelerini sağlar. Sevgi güçtür, çünkü sahip olduğumuz en iyi şeyi çoğaltır ve insanlığın kendi kör bencilliğinde yok olmamasını sağlar. Sevgi gözler önüne serilir ve her şeyi ortaya çıkarır. Sevgi için yaşarız ve ölürüz. Sevgi Tanrıdır ve Tanrı Sevgidir.
Bu kuvvet her şeyi açıklar ve hayata anlam verir. Bu belki sevgiden korktuğumuz için, çok uzun zamandır görmezden geldiğimiz değişkendir, çünkü insanın isteğiyle harekete geçirmeyi öğrenmediği evrendeki tek enerji sevgidir.
Sevgiye görünürlük sağlamak için, en ünlü denklemimde basit bir düzeltme yaptım. Eğer E = mc2 yerine, dünyayı iyileştiren enerjinin ışık hızının karesi ile çarpılan sevgi vasıtasıyla elde edilebildiğini kabul edersek, sevginin var olan en güçlü kuvvet olduğu sonucuna ulaşırız, çünkü sevginin sınırları yoktur.
İnsanlığın bize karşı dönen, evrenin diğer güçlerini kullanmaktaki ve kontrol etmekteki başarısızlığından sonra, kendimizi başka türde enerjiyle beslememiz acil bir durumdur.
Türlerimizin hayatta kalmasını istiyorsak, hayatta anlam bulacaksak, dünyayı ve dünyada yaşayan her duyarlı varlığı kurtarmak istiyorsak, sevgi sadece tek yanıttır.
Belki, gezegeni harap eden nefreti, bencilliği ve açgözlülüğü tamamıyla yok edecek kadar güçlü bir alet, sevgi bombası yapmaya hazır değiliz.
Ama, her birey kendi içinde enerjisi salıverilmeyi bekleyen küçük, ama güçlü bir sevgi üreteci taşır. Sevgili Lieserl, bu evrensel enerjiyi almayı ve vermeyi öğrendiğimiz zaman, sevginin her şeyi fethettiğini, her şeyi aşabildiğini onaylamak zorunda olacağız, çünkü sevgi yaşamın özüdür. Senin için tüm yaşamım boyunca kalbimde sessizce çarpan şeyi ifade edemediğim için derinden pişmanlık duyuyorum. Belki özür dilemek için çok geç, ama zaman göreli olduğundan, seni sevdiğimi söylemeliyim, nihai yanıta ulaştığım için sana teşekkür ederim.”
Her Daim Sevgi ve Işıkla
Sibel Kavunoğlu
nefestr.com