Kişisel gelişim üzerine eğitimlere katılmak güzeldir. Yeni insanlarla tanışır, yeni şeyler öğreniriz. Aradan bir iki hafta geçer, başka bir kişisel gelişim eğitimi dikkatimize çekilir, ona da katılırız. Bu böyle sürekli devam edip gider. Hatta ilerleyen zamanlarda bir de bakmışız kişisel gelişim konusunun bilirkişisi olmuşuz. Bu sefer bilirkişi unvanı ile katıldığımız eğitimlerde “ şimdikinin diğerlerinden farkı ne olabilir, diğerleri işe yaramamıştı, bunun ondan ne farkı var? ” şeklinde hesap soran düşünceler içinde oluruz.
İlerleyen günlerde, arkadaşlarımızdan biri, kadim bir öğreti hakkında fikrimizi almak ister ve “Bu öğreti sana nasıl yardımcı oldu? Dostum“ der. Önce şöyle bir düşünür, sonra yaşamımızda değişen bir şey olmadığına kanaat getirip, kişisel gelişim konusunun boş bir hikâye olduğunu itiraf ediveririz! Aslında kişisel gelişim konusu boş bir hikâye değildir. Sadece küçük bir ayrıntı göz ardı edilmektedir. Bu küçük ayrıntı, eğitim sırasında öğrenilenlerin uygulanmamış olmasıdır. Eğitimde öğrendiklerimizi uygulamaya başladığımızda içimizdeki zenginlikler aktive olur. Güzellik, fiziksel durum, statü bizi koruyamaz, çünkü hepsi geçicidir. Biz asıl koruyan bilgelik, sevgi dolu bir kalp, açık bir zihin, cömertlik, ahlaklı olma gibi içimizdeki kalıcı zenginliklerdir. Başımız sıkıştığında yardımı en çok onlardan alırız. Şimdi diyeceksiniz ki “söylediklerin güzel, hoş ama ben eğitmenlerin kurbanıyım. Şimdiye kadar beni yönlendiren iyi bir öğretmene rastlayamadım” Maalesef, bu konuda size katılmıyorum. Çünkü eğitmeni araştırmak da bizim sorumluluğumuzdur. Eğitmene saygı duymazsak, onu tam olarak dinleyemeyiz ve böylece paylaştığı öğretiyi uygulayabilmek için onunla kuvvetli bir bağlantı kuramamış oluruz. Bu yüzden de eğitmenin saygı duyabileceğimiz özelliklerinin olup olmadığını araştırmak da fayda vardır.
Ayrıca öğretiyi uygulamaya başlarken, hayatımızda bir takım değişiklikler yapmayı da gündemimize almalıyız. Örneğin; çevremizdekilerle daha iyi geçinebilme, onlara karşı daha fazla cömert olma gibi. Neden mi? Öğrendiğimiz öğretinin uygulamalarını yaparken bir takım tatsız duygular ortaya çıkacaktır. İçimizden yükselen faydalı duygular sayesinde bu tatsız duygular etkisiz kalacaktır. Çünkü başkalarının bize zarar vereceğini düşündüğümüz sürece sürekli negatif enerji de kalırız. İşte bu yüzden de başkaları hakkında kötü düşünmenin bize faydası yoktur.
Tüm bu yazdıklarımı toparlarsak, “Kişisel gelişim üzerine bir sürü eğitime gittim hala öfkem var, hala kalbim açılmadı, hala tam sevemiyorum” demek yerine, öğrendiğimiz öğretilerin işimize yaraması için saygı duyacağımız bir öğretmen seçmeli ve ondan öğrendiklerimizi bir an evvel uygulamaya başlamalıyız.
Ben, gün içinde dedikoduya 1-2 saat, dizilere 2-3 saat nasıl ayırabiliyorsak öğretileri uygulamak için de bir saat ayırmanın mümkün olabileceğine inanıyorum. Siz ne diyorsunuz?
Her Daim Sevgi ve Işıkla
sibel.kavunoglu@gmail.com