Geçenlerde bir danışanım, ‘’anlattıklarınız o kadar soyut ki zihnimde bir yerlere oturtamıyorum’’ şeklinde bir paylaşımda bulundu. O an ona söylemedim ama bundan 17 yıl önce, ben de aynı kafadaydım. O zamanlar enerjiler ve meleksi konuşmalar bana çok garip gelirdi. Hiçbir fiziksel yapısı olmadığı halde soyut zihnimden dışarıya yansıyan somut görüntüye inanırdım. Bu inanç, beni fiziksel hayatta karşıma çıkan her şeyin soyut zihnin ürünü olduğu gerçeğinden uzaklaştırmıştı. En nihayetinde soyut aklımdan dışarıya yansıyan somut görüntülere güvenemeyeceğimi anladım. Fakat illüzyonundan kopabilmek için daha zamana ihtiyacım olduğunu çok iyi biliyorum.
Zihninize bir anda düşen içerisinde bir sürü fikri barındıran düşüncelere güvenemezsiniz. Hiçbirisinin fiziksel yapısı yoktur. Benzer şekilde duygularınıza da güvenemezsiniz. Onlar da soyut zihnin ürünüdür. Bu yüzdendir ki, bir sürü insan aynı şeye baktıkları halde farklı düşünür, farklı hissederler. Sadece düşünce ve duygular değil, istek ve arzularınıza da güvenemezsiniz. Onların da kaynağı soyut zihindir. Örneğin, birilerinin sizi sevmesini istiyorsunuz diyelim. Bu isteğin kaynağı ne?
Soyut zihin!
Soyut zihin ne yapıyor?
‘’Birilerinin sizi sevmesi’’ kavramının gerçekleşmesi için sizi harekete geçiriyor. Birileri, her şunu yap ya da bunu yap dediğinde, otomatik olarak somut hareketler yapmaya başlıyorsunuz. Peki, bu hareketler, diğerlerinin sürekli olarak sizi sevmesini sağlayabiliyor mu?
Ne yazık ki hayır. Peki, Neden?
‘’Birilerinin sizi sevmesi’’ olgusuna öyle bir takılıyorsunuz ki, yaptıklarınız ile sonuçları arasında bağlantıyı analiz edemiyorsunuz. Sebep sonuç ilişkisini analiz etmeksizin ‘’Birilerinin sizi sevmesi ‘’ olgusunu odaklanarak onu gerçekleştirmeye çalışıyorsunuz. Birilerinin sizi sevmesi için yaşantınızda kökten değişiklik yaratacak bir sürü somut şey yapıyorsunuz. Örneğin, Birileri sizi sevmediğinde, sizi sevmelerini engelleyecek kusurlarınız olduğunu var sayarak onları yok etmek için bir sürü konuda uzmanlık kazanıyorsunuz. Kazandığınız tüm uzmanlıklar sizi becerikli bir insan haline getiriyor. Karşınıza her ne çıkarsa o konuda otomatik uzmanlaşmaya başlıyorsunuz. Öyle ki, diğer insanlar hakkınızda ‘’çok yetenekli, bir elinde 10 marifet’’ şeklinde konuşmaya başlıyorlar. Bu çok yeteneklilik özünüzden mi geliyor?
Tabii ki Hayır.
Tüm bu süreç mükemmel olmaktan ziyade, sizi olduğunuz kişi, olmaktan uzaklaştırıyor. Hatta gerçekte var olduğunuz kişiden nefret etmeye başlıyorsunuz. Kendinize acımasızca davranıyorsunuz. Kendinizi sevmiyor, belki de kendinizden utanıyorsunuz. Halbuki, sizi gerçekten mutlu edecek olanlar, sevdiğiniz şeyler, eksiklikleriniz, hatalarınız, sahip olduğunuz boşluklar. Aslında onlar olduğu için tam ve bütünsünüz. Peki ne yapacağız?
Tam ve bütün olduğumuzu, soyut zihne kabul ettirebilmek için topraklanmanın bir yolunu bulacağız. Bunun içinde, minderin üzerine oturarak soyut zihnini izlemeye başlayacağız.
Soyut zihni izlemeye başladığımızda adım adım kendimize yaklaşırız. Soyut zihnin yarattığı somut şeyleri fark ederiz. Bu somut şeylerin hayatımızda yarattığı acıyı fark ederiz. Acıyı izleyerek, ters köşelerimizle buluşuruz. Ters köşeleri gördüğümüzde önümüzde iki seçenek belirir. Ya kendimizden nefret eder ya da kendimizi kucaklarız. İşte bu konuda alacağınız karar, bundan sonraki hayatınızda neleri somutlaştırmak istediğinizle ilgili olacaktır.
Bu hafta kendinize ve hayatınıza bu açıdan bakmanızı öneririm.
Paylaşmak isterseniz ben buralardayım.
Her Daim Sevgi ve Işıkla
Sibel KAVUNOĞLU