23 Şubat. 2012..tarihinde yayınlanan "Çevremizdeki İnsanlara Ne kadar Alan Tanıyoruz?" isimli yazımı okuyan bir okuyucum hikâyede yazılanlar ile ilgili bir soru yöneltmiş. Bu soruyu ve verdiğim yanıtı sizlerle paylaşmak istiyorum
“Bugün Milliyet'te "Çevremizdeki İnsanlara Ne kadar Alan Tanıyoruz?" başlıklı yazınızı okudum. Öncelikle kısa hikâyede geçen Orhan karakterini aynı şekilde tebrik ettiğimi belirtmek isterim. Yalnız tam olarak bunu nasıl başardığını anlayamadım ben. Çünkü aynı Ali gibi, yani Ali'nin yaptığı gibi çevresinde -doğru tabiri mi kullanıyorum bilemedim ama- duvarları olan biri olduğumu düşünüyorum. Hayatı akışına bırakmamız gerekirken ben ve belki benim gibi birçok insan bunu yap(a)mıyor. Bunu tam olarak başarabilmemiz için ne yapmalıyız peki? Merak ediyorum. “
Hepimizin bildiği gibi deneyimlerimizin kalitesi mutluluk derecemiz ile direk bağlantılıdır. Burada önemli olan kendimize hangi deneyimi layık gördüğümüzdür. Hikâyedeki Orhan kahramanı, başımıza gelenler ile ilgili her zaman seçim şansımız olduğunu hatırlatarak geçmiş tecrübeleri, şimdiye yansıtmadan mutlu bir yaşam sürdürmenin mümkün olabileceğine dikkat çekmekte ve diğerleri ile aramızdaki alanı daraltmamamızı önermektedir. Biliyorum, Orhan'ın geldiği aşamaya gelmek zaman alabilir. Ancak bu hali kendimize niyet olarak belirler ve odaklanırsak Orhan'ın geldiği aşamaya rahatlıkla gelebiliriz. Peki, Orhan'ın yapabildiği gibi çevremizdekilerle aramızdaki alanı nasıl daraltabiliriz?
İşte bir kaç kuçuk alan daraltma önerisi ve sizin bunun gibi daha pek çok alan keşfedeceğinize eminim.
Örneğin yolda yürürken tanımadığınız kişilere gülümsemekle işe başlayabilirsiniz. Biliyorum, küçükken size bunu kesinlikle yapmamanızı söylediler. Olsun siz bir deneyiverin. Hem artık büyüdünüz ve daha güçlüsünüz. Diyelim ki onlara gülümsediğinizde onlarda size gülümsediler. Bu durumda onlardan gelen sevgiyi kalbinizde hissedin ve kalbinizin biraz daha açıldığını imgeleyin. Size gülümsemediler mi? Olsun, gülümsememelerinin sizinle ilgisi olmadığını bilin. Çünkü onlar kalplerinin etrafındaki duvarları kaldırmaya henüz hazır değiller.
Size yapılan iltifatları itiraz etmeden kabul edin. Örneğin; bir dostunuz "ooo ne kadar güzel bir elbisen var "dediğinde, "ya aslında bu aralar kilo aldım pek istediğim gibi durmuyor “ ya da “bu elbiseyi alalı 3-4 sene oldu aslında bayağı eski “ gibi yorumlar yapmak yerine " evet ben de bu elbisemi seviyorum bana çok yakışıyor, teşekkür ederim" deyin ve size verilen sevgiyi kabul edin ki dostunuz yaptıgı doğru değerlendirmeden dolayı kendisiyle gurur duysun.
Son önerime gelince; İnsanların size yardım etmelerine izin verin. Örneğin; birisi paltonuzu tutmak istedi, "yok ben yaparım "demek yerine "teşekkür ederim" deyip gülümseyerek size sunulan bu hizmeti yani bu sevgi tarzını kabul edin..
Yukarıda yazdıklarım bazılarınıza çok basit ya da saçma gelse bence bu saçma ve basit önerileri uygulamaya hemen başlayın. Zira böylece kalbinizin etrafındaki duvarları teker teker kaldırmış ve küçük şeylerle izin vermeyi deneyimleyerek risk almadan akışa güvenmenin tadını çıkarmış olacaksınız. Evren size hizmet etmek için uzun zamandır bekliyor. Sanırım onun eşi benzeri olmayan yaratıcılığını deneyimlemeyi kaçırmayı hiç ama hiç istemezsiniz. Hadi ne dururyorsunuz?
Sevgiler
Gerçeğiniz arzu ve isteklerinizdir.
Bu yazımı okumadan önce Orhan ve Ali’nin hikâyesi üzerinden anlatılan çevremizdeki insanlara ne kadar alan tanıdığımızla ilgili düşüncelerimi aktardığım “Çevremizdeki İnsanlara Ne kadar Alan Tanıyoruz?" isimli yazımı okumanızı öneririm.