Çevremizdeki insanların hayatını kolaylaştırmak için elimizden ne geliyor ise onu yapmaya çalışırız. Hatta bu kolaylaştırma işini öyle abartırız ki birde bakmışız, kendi hayatımızı kolaylaştırmada sınıfta kalmışız. Peki, bu durumda insanlara hiç yardım etmeyecek miyiz? Tabii ki, yardım edeceğiz. Ancak uyum ve dengeyi hep gündemimizde tutacağız. Bugünkü yazımda diğerlerinin yaşamlarını kolaylaştırma işinde deneyimi olan Sevgili Zeliha’nın hikâyesini anlatacağım.
Uzak diyarların birinde Zeliha isminde bir kız yaşarmış. Zeliha'nın iki ablası ve iki küçük erkek kardeşi varmış. İki ablası evliymiş. Şimdilerde erkek kardeşleri, anne ve babası ile aynı evde yaşıyorlarmış. Zeliha, ortaokulu bitirdikten sonra şehir merkezindeki liseye devam etmek yerine evde kalıp annesine ev işlerinde yardım etmeyi tercih etmiş. Zeliha, son günlerde kendini çok mutsuz hissediyormuş. Onu çok mutlu eden şeyler eskisi gibi mutlu etmemeye başlamış. Ev işleri, kardeşlerinin derslerine yardım etmek o kadar çok vaktini alıyormuş ki bu konuda neler yapabileceğini düşünmeye vakit bulamıyormuş.
Günlerden bir gün Zeliha ev işlerini bitirdikten sonra tarlada çalışan babasına öğlen yemeğini götürmek üzere evden dışarı çıkmış. Köyün dışındaki tepeye vardığında baharın gelmesi ile birlikte tabiatın uyanışını hayranlıkla seyretmeye dalmış. İşte o sırada okuldayken yapmış olduğu resimler aklına gelmiş. Resim yapmayı ne kadar çok özlediğini düşünmüş. Gözlerinden bir kaç damla yaş süzülmüş. Bir müddet sonra saatin ilerlediğini ve babasının öğlen yemeğini götürmesi gerektiğini hatırlamış ve istemeyerek de olsa hayallerini bir kenara bırakıp babasının çalıştığı tarlaya doğru yürümüş. Babasının öğlen yemeğini teslim ettikten sonra eve dönüp okuldan dönen kardeşlerinin derslerine yardım etmiş sonra da akşam yemeğini hazırlamış. O gün akşam yemeği saati geldiğinde tüm aile sofraya oturmuşlar. Aile fertleri teker teker o gün neler yaptığını anlatmaya başlamış. Zeliha’nın annesi, o gün köy pazarındayken Zeliha’nın okuldan arkadaşı Ayşe’ye rastladığını ve Ayşe’nin Zeliha’yı uzun zamandır göremediğinden dolayı sitemkâr konuştuğunu söylemiş. Zeliha, ev işlerinin tüm zamanını alması sebebiyle Ayşe ile görüşemediğini annesine söylemek istemediğinden Ayşe ile en kısa zamanda görüşeceğine söyleyerek konuyu kapatmış. O sırada küçük Ali, Zeliha’nın pişirdiği yemeğin tuzlu olduğundan şikâyet etmiş. Zeliha’nın babası ise, evlenme isteği olan genç kızların bu isteklerini anlatmak için genelde tuzlu yemek yaptıklarını söyleyerek Zeliha’ya takılmış. Zeliha, her zaman babasının bu tür konuşmalarını normal karşıladığı halde bu sefer ağlayarak sofrayı terk etmiş. Zeliha’nın annesi akşam yemeğinden sonra eşi ile birlikte kahve içerken;
-Zeliha, bütün isteklerimizi itiraz etmeden o kadar kolayca yapıyor ki sanırım onun isteklerini hep göz ardı ettik. Bu konuda bir şeyler yapmamız gerekiyor, demiş. Zeliha’nın babası ise;
-Evet haklısın, ama ne yapabiliriz?, demiş.
- Biraz daha düşüneyim, yarın sabah konuşuruz,şeklinde yanıtlamış Zeliha’nın annesi.
Zeliha ise verdiği tepkiden dolayı çok üzgünmüş, bir süre daha ağladıktan sonra uyuya kalmış. Zeliha, o gece rüyasında kendisini babasının çalıştığı tarlaya yürürken görmüş. Yolunun ilerisinde kocaman kayanın üzerinde beyaz sakallı bir cücenin oturduğunu fark etmiş. Cüce, Zeliha’ya eliyle işaret ederek yanına çağırmış.
-Küçük Zeliha, Nasılsın diye sormuş. Zeliha, cüceye;
- Sen beni nereden tanıyorsun? diye sormuş.
-Ben buraların Uyum cücesiyim. Uyum cüceleri sorumlu oldukları bölgenin enerjisinde düzensizlik olduğunda gerekli ayarlamaları yapmak üzere ortaya çıkarlar. Ne yazık ki son zamanlarda bu bölgenin enerjisinde dengesizlik oldu. Bunun sebebi de sensin, demiş. Zehra şaşkın şaşkın,
- Hadi canım, buranın dengeyi nasıl bozmuş olabilirim ki? demiş.
- Geçen gün buradan geçerken seni ağlarken gördüm, demiş Uyum Cücesi.
-Nasıl yani sen beni mi takip ediyorsun? diye sormuş Zeliha
- Mutsuzluğunla bu bölgenin dengesini bozdun. Uyum cüceleri bu tür durumları hemen fark ederler. Bak sevgili Zeliha, evrende herkesin bir görevi vardır. Senin görevin ise “kolaylaştırıcılık”. Bir kolaylaştırıcı olarak asıl görevin sadece insanların yaşamlarını kolaylaştırmak olduğu halde onların hissettiklerine odaklanıyor ve nelere ihtiyaçları olduğunu anlıyorsun. Onlar daha senden bir şey talep etmeden ihtiyaçlarını karşılayıveriyorsun. Durum böyle olunca da insanlar kendi isteklerine odaklanmaktan vazgeçiyorlar. Onların sorumluluklarını kendi sorumluluğun haline getirdiğin için kendi isteklerini unuttun ve denge bozuldu. Önce sen mutlu olmalısın ki senin mutluluğun diğerlerine ilham kaynağı olsun. Ve böylece onlar da kalplerinin seçtiği yoldan ilerleyebilsinler, demiş Uyum cücesi.
-Anlattıkların kafamı karıştırdı, demiş Zeliha
- Kendini mutlu edecek şeylere zaman ayırdığında ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksın. Bu söylediklerimin üzerinde biraz düşün. Benim artık gitmem lazım, demiş ve göründüğü gibi kaybolmuş.
Zeliha, sabah uyandığında rüyasındaki Uyum cücesi ile olan konuşması aklına gelmiş. Söylediklerinin doğru olup olmadığını düşünmüş. Ama sonra bir önceki akşam aniden sofrayı terk etmiş olduğu aklına gelmiş ve ailesinden özür dilemek için hemen aşağıya inmiş. Mutfağa indiğinde kahvaltı sofrasının hazırlanmış olduğunu ve herkesin onun beklediğini görmüş. Geç kaldığı için herkesten özür dileyerek sofraya oturmuş. Zeliha’nın annesi ise;
-Zeliha’cım, özür dilenecek bir şey yok. Hadi otur kahvaltına başla, seninle önemli bir şey konuşmak istiyoruz, demiş. Zeliha şaşkınlıkla annesine bakıyormuş.
- Bugünden sonra her gün öğleye kadar kendi istediğin bir şeyi yapmanı istiyoruz. Bugünkü programını ayarladık bile. Okuldayken çok sevdiğin resim yapma işine başlamanı istiyoruz. Resim defterin ile boyalarını depodan çıkarttım. Kahvaltıdan sonra çok sevdiğin resim yapma işine hemen başlayabilirsin, demiş.
Zeliha, gün içinde yapacağı işleri tek tek sayarak annesini kararından vazgeçirmeye çalışsa da başarılı olamamış. Kahvaltısını bitirdikten sonra resim defteri ile boyalarını alarak dışarı çıkmış. Babasının öğlen yemeğini götürürken geçtiği tepeye gitmiş ve gördüklerinin resmini çizmeye başlamış. Resim yaparken, arkadaşı Ayşe ile karşılaşmış. Zeliha, hem resmini yapmaya devam etmiş hem de Ayşe ile sohbet etmiş. Aylar birbirini kovalamış, Zeliha artık eskiye nazaran çok daha mutluymuş. Zeliha’nın mutlu olması ailedeki herkesi de mutlu etmiş.
Günlerden bir gün Zeliha, tepede doğanın resmini yaparken bir çıtırtı duymuş. Çıtırtının geldiği yöne kafasını çevirdiğinde rüyasında gördüğü Uyum cücesinin kendisine izlediğini fark etmiş.
-Seni rüyamın bir ürünü zannediyordum, demiş Zeliha. Uyum cücesi ise,
-İnsanlar genelde bizi görmekten korkarlar. İşte bu yüzden biz de onların rüyalarına girer, onlar rüya görürken onlarla konuşuruz, demiş. Zeliha ise gülümseyerek;
-O akşam bana söylediklerini şimdi çok daha iyi anlıyorum. Etrafımdakilerin mutlu olmaları için bir şeyler yapmak yerine kendi mutluluğuma öncelik vermem gerektiğini çok iyi anladım. Mutlu olamamak diye bir şey yokmuş. Sadece mutluluğun eksik olduğu anlar varmış. Ve istersem ona hemen ulaşabilirmişim. Mutluluk öyle etkili bir virüs ki onu iyi beslersem etrafa çabucak yayılabiliyor. Bana verdiğin bu güzel ders için çok teşekkür ederim, demiş. Uyum Cücesi ise,
-Sen, insanlar âleminin en yetenekli “Kolaylaştırıcı”sı olmaya adaysın. Seni tebrik ediyorum diyerek göründüğü gibi kaybolmuş.
Evet, İyi bir “Kolaylaştırıcı” olmanın yolu önce sizin mutlu olmanızdan geçiyor. Mutsuz olmak yoktur. Sadece mutluluktan eksik olduğumuz anlar vardır. Eksikliği kabul ettiğiniz de ise bir sürü yanıt size doğru yol alır.
Sevgiler
Gerçeğiniz arzu ve isteklerinizdir.
www.yourwishisyourreality.com
Sibel.kavunoglu@gmail.com