Bir şeyi çok beğendiğinizde, bütününün çok iyi olduğunu düşünürsünüz. Bu düşünceyi fazlaca benimsediğinizde onunla ilgili beklentiniz yükselir. Ona sahip olmak için ne gerekiyorsa yapmak istersiniz. Beklentiniz gerçekleşmediğinde yaptığınız seçimle ilgili kendinizi suçlamaya başlarsınız. Suçluluk duygusu öylece sessiz, sakin bir kenarda durmaz, öfkeyi ortaya çıkartır. Öfke de aynı şekilde öylece durmaz, sizi paralize eder. Gün içinde karşınıza çıkan bir sürü şeyle ilgili benzer deneyimi yaşadığınızda, öfke hayatınızdaki vazgeçilmezler grubuna dahil olur.
Öfke, ‘’Nasıl oldu da bunu yapabildin’’ sorusunu sorandır. Kendi deneyimlerime bakarak söylüyorum; Bu soru üzerinde zaman geçirdiğinizde, önce kötü insan olduğunuzu varsayar sonrasında ise bu varsayıma inanarak yaşantınızı sürdürürsünüz.
Sizce ‘’Nasıl oldu da bunu yapabildin’’ sorusunun gerisindeki esas problem nedir?
Esas problem, mevcut durumun gereğinden fazla abartılmasıdır. Kötü bir şey yaptığımızda ya da hatalı davrandığımızda çoğunlukla olanları abartırız. Halbuki böyle bir durumda verilebilecek en sağlıklı tepki; ‘’Tamam kötü bir şey yaptım. Hepimiz insanız, hepimiz hata yapabiliriz’’ şeklinde olmalıdır. Gerçek şu ki, ‘’Evet, ben yaptım, bir daha benzer durum olduğunda neler yapabileceğime bakayım’’ demek bir gecede gerçekleşmez. Sebebi öfke ve suçluluğun bağımlılık haline gelmiş olmasıdır.
Şimdiye kadar fark ettiniz mi bilmiyorum ama her ne olursa olsun haklı da olsak haksız da bu durumdan etkilenen tek kişi biziz. Öfke ve suçluluğun önünü kesebilmek için, kötü bir şey olduğunda, bir daha yapmayacağımıza dair söz verme cesaretini gösterebilmeliyiz. Kendimizi suçlu hissetmeye bağımlı olmanın en derindeki sebebinin ne olduğunu biliyor musunuz?
Başkalarından onay beklemek...
Başkalarından onay beklemek, bağımlılık haline geldiğinde, gerçekleşmeyen her şey için kendimizi suçlarız. Ufak bir hata yapmış olsak dahi kabul edilmeyeceğimizi, reddedileceğimizi düşünürüz. Bu düşünceyi o kadar çok benimser ve abartırız ki kendimize karşı tavır takınmaya başlar. İşte bu çok gereksiz bir seçimdir.
Kendimize karşı tavır takındığımızda öfkenin pençesine düşeriz. Dışarıdaki her şeyden insanlar da dahil olmak üzere mutsuz olmaya başlarız. Huysuz, sabırsız bir insan haline geliriz ki diğerlerinin kabul etmedikleri kişi tipi, huysuz, sabırsız, öfkeli olanlardır. Hata yapmış olanlar değil!
''İyi güzel de bunlardan bana ne! yaşayıp gidiyoruz işte'' diyenlerdenseniz, bu konuya bir de şu açıdan bakmanızı öneririm. İlişkide olduğunuz kişiler öfkelendiklerinde konunun sizden çok kendileriyle ilgili olduğunu anlarsınız. Bu şekilde gereksiz tepkiler vererek kendi öfkenize güç vermemiş olursunuz. Böylece mutlu ve mesut olarak yaşantınıza devam edersiniz. Diğer insanların gözünde anlayışlı ve hoşgörülü bir insan haline gelirsiniz
Bunun dışında beğendiğiniz şeyleri olduğundan fazlaca abarttığınızı fark ettiğinizde, abartı-beklenti-öfke üçlüsünün hayatınızda yaratacağı negatif etkiyi kendinize hatırlatarak geri çekilmeyi seçebilirsiniz. Bu durum çoğunlukla sevdiklerimizle olan ilişkilerimizde söz konusu olur. Örneğin anne ve babamızın özelliklerini öyle çok abartırız ki onlarla ilgili gereksiz bir beklenti içine gireriz. Beklentimiz gerçekleşmeyince de onlara öfkeleniriz. Halbuki onlar da bizim gibi insanlar, onlar da hata yapabilirler. Benzeri durumlarda mevcut durumu olduğundan fazla abarttığınızı fark ederek geri çekildiğinizde bir de bakmışsınız öfke, vazgeçilmezler listenizden çıkmış, gitmiş.
Bu konuda neler yapabilirim diyenler için minik bir uygulama paylaşmak istiyorum.
Kendinizi suçladığınızda, öfkelendiğinizde zarar gören ilk kişinin kendiniz olacağı gerçeğini kabul edin. (Kabullenmekte zorlanırsanız geçmiş anılarınızı referans alın. Emin olun, öfkeden dolayı zarar görmediğiniz tek bir anıya dahi rastlayamayacaksınız) Önce kendi kendinize ‘’Evet ben yaptım’’ deyin. Sonrasında ise kendinize şu soruyu sorun.
Bunu düzeltmek için ne yapabilirim?
Her Daim Sevgi ve Işıkla
Sibel KAVUNOĞLU
Kaynak: Budist Öğretiler