Alma verme dengesi, tutturulması gereken bir hesap gibi düşünülmemelidir. Mesela, birilerine bir şey verdiğinizde karşılığı her zaman aynı yerden gelmeyebilir. Ya da verme şekli maddesel olduğu halde alma şekli farklı tarzda olabilir. Bu yazımda alma ve verme dengesinin çalışma şekline farklı bakış açıları ile bakmaya davet etmek istiyorum. Alma ve verme dengesiyle bağlantılı üç farklı konudan bahsedeceğim
Bunlardan ilki olan zihnin ne durumda olduğu, alma, verme dengesi için çok önemlidir. Mesela dar görüşlü olduğunuz sürece alma verme dengesinin çalışma şeklini anlamakta zorlanabilirsiniz. Bir insanın dar görüşlü olup olmadığı, yaşamında var olan öfke, nefret, kıskançlık, takıntılar, hırs ve gururun kapladığı alanla direk ilgilidir. Nefret ettiğiniz kişi ya da kişiler varsa, dünyayı sadece onların etrafında dönüyormuş gibi algılarsınız. Bu şekilde var olan diğer fırsat ve olasılıklar görülmez hale gelir. Kıyamet gününün yaklaştığını bile düşünülebilirsiniz. Kıyamet günü psikolojinin, alma verme dengesine ait görüşünüzü nasıl etkileyeceğini sizin hayal gücünüze bırakıyorum. İlla alma, verme dengesinin anlamını keşfetmek istiyorum diyorsanız ilk yapılacak şey dar görüşlülükten kurtulmak olacaktır.
Alma ve verme dengesiyle ilgili diğer bir konu, cömertliktir. Cömertlik, sadece birilerine eşya ya da para verilmesiyle ilgili değildir. Kişinin kendisiyle ilgili pozitif değişiklik yapması da cömertliğin kapsama alanına girer. Örneğin hepimizin Atatürk, Yunus Emre, Mevlâna gibi fikirlerine güvendiği, ilham aldığı kişileri vardır. Bu kişilerin yaptıkları ile söyledikleri kendimizi geliştirmemize yardımcı olur. Topluma daha faydalı bireyler haline geliriz. Zamanla bu insanlara ait görüşlerin enerjisi bedenimizde ifade bulmaya başladığında, etrafımızdaki kişiler bizden esinlenerek yaşamlarında pozitif değişikler yaparlar. Alma verme dengesinin maddesel olmayan hali, insanın kişiliği ile ilgili cömertçe yaptığı değişimler sırasında ortaya çıkar.
Alma ve verme dengesi ile ilgili başka bir konu sevgidir. Sevginin az olması, dar görüşlülükle yani zihnin kapalı olmasıyla ilgilidir. Zihin kapalıysa sevgi de kısıtlı kalır. Sevgi kısıtlı olduğunda, alma verme dengesi otomatik olarak kısıtlanacaktır. Bu duruma en iyi örnek, çocuklardır. Hiç tanımadığınız bir çocuğun kahkahalar attığını gördüğünüzde neler hissedersiniz? Bedeninizden güzel hisler yükselir. Bu hisler yüzünüzde gülümseme yaratır. Çocuğun annesi, gülümsediğinizi gördüğünde hiç tanımadığı halde o da size gülümser. O sırada etraftan geçenler varsa onlar da gülümsemeye başlarlar. Bazıları sohbete başlar. Buna durup dururken oluşan sevgi alışverişi denir. Böyle bir enerji içindeyken savaşın çıkmasına imkân yoktur. Sadece alma verme dengesi değil, diğer her ne varsa onlar da dengeye girer. Sevgi, her türlü dengeyi sağlayabilen en etkin metottur dersek yanlış olmaz
Veriyorum, veriyorum fakat yeterli miktarda alamıyorum konuşmalarını yapanlarına sesleniyorum, verdiğim kadar alamıyorum laflarına son versek, dar görüşlülükten kurtulup, kişisel gelişimimiz konusunda biraz daha cömert olsak, sevginin varlığına inansak ve böylece alma verme dengesi her anımızda ifade bulsa ne kadar güzel olurdu?
Her Daim Sevgi ve Işıkla
Sibel KAVUNOĞLU