Yazarlar
26.08.2020 13:46
| Son Güncelleme:
Herkese Merhaba,
Sinemanın tarih boyunca daha çok toplumsal olaylardan beslendiği ve senaryoların bu doğrultuda üretildiği gerçeğini göz önünde bulundurduğumuzda Covid 19 pandemisi sonrasında salgınları konu alan senaryoların önümüzdeki yıllarda artması kaçınılmaz.
Her toplumsal olay senarist ve yapımcılara ilham olmuş, hatta tarihte dünya savaşları yaşanırken ve sonrasında sinema gerek kuramlar olsun gerek senaryolar olsun hep bir şekilde dünyada yaşanan olaylardan beslenerek yol almıştır.
Son yaşadığımız dönem de önümüzdeki yıllardaki senaryolara şekil verecek ve pandemi hikayelerine şahit olacağız şimdiden belli. Tabii sinemacılar önceki yıllarda da olduğu gibi dünyayı kısa sürede karanlığa sürükleyen salgın filmlerinden vazgeçmeyecek çünkü izleyici bunu seviyor. Filmin sonuna kadar ne olacağını merak ettiğimiz, olaylardaki kaosların nasıl çözüleceğini ve bir kahramanın çıkıp insanlığı kurtardığı filmleri soluksuz izliyoruz. Kısacası distopik salgın hikayeleri favorimiz.
Bu anlamda daha önce izlediğim ancak yazamadığım bir filmi sizlerle paylaşmak istiyorum. Amerikalı yönetmen Takashi Doscher’in yazıp yönettiği ‘Only’ (Tek) filmi, Covid 19 pandemisi öncesinde çekilen bahsettiğimiz kategoride bir film. Film senaryosu gereği tabii ki yaşadığımız virüs ve karantina sürecinden daha farklı daha ağır. Karantinayı yaşama şekilleri bile daha zor; suları kaynatıyorlar, sürekli konserve tüketiyorlar ve hatta telefonları bile poşetlerin içinde kullanıyorlar. Filmdeki virüs insanlara dünyanın yakınından geçen bir kuyruklu yıldızdan gelen kül yağmurlarıyla bulaşıyor. Virüsün adı HNV 21 ve enteresan olan şey virüsün erkeklere hiçbir etkisi olmazken, virüsün bulaştığı kadınlar bir bir hayatlarını kaybediyor. Film salgın boyunca ev karantinasında olan ve dünyadaki salgının etkilerini, gelişmeleri televizyondan takip eden bir çiftin yaşadıklarına odaklanıyor. Film boyunca merak öğesi, beklenmedik olaylar ve paralel kurguyla Eva (Freida Pinto) ve sevgilisi Will’in (Leslia Odom Jr.) hikayesini izliyoruz.
Eva salgın başladığında herkes gibi ev karantinasına giriyor. Karantina günlerini olabildiğince dikkatli geçirerek HNV 21’den korunmaya çalışıyor. Tabii ki aynı zamanda da dünyadaki gelişmeleri de televizyondan takip etmeye devam ediyor. Karantina devam ederken devlet bir süre sonra bir proje gerçekleştirmeye karar veriyor. Projenin adı, Embriyo Projesi. Bu proje kapsamında devlet, virüsten sağ kalan bütün kadınları belli bölgelerde toplama kararı alıyor. Amaç, dünya üzerindeki en son kadın ölmeden önce insan soyunu kurtarmaya çalışmak. Bu proje yürürlüğe girdikten sonra Eva ve diğer hayatta olan kadınlar için tam bir hapishane hayatı başlıyor. Zaten karantinada kendini tutsak gibi hisseden Eva, dışarı çıktığında ise diğer kadınların da yaşadığı üzere herkesin peşinde olacağını adeta bir av haline geleceğini biliyor. Çünkü projeden kaçan kadınları ihbar edenlere 2 milyon dolara yakın ödül veriliyor. Filmde Eva’nın tek isteği özgürlük… Karantina süreci, sevgilisi Will’in onu aşırı koruyucu tavrı ve en sonunda da devletin yaptığı projeden kaçış onu özgürlüğünden iyice uzaklaştırıyor. Filme genel olarak bakarsak kadınsız bir dünyanın ne kadar umutsuz olacağının anlaşılması açısından önemli bir film.
Filmin final bölümünde ise Eva’nın özgürlüğünün peşinde koşmasının onu bambaşka bir yere götürdüğünü görüyoruz. Karakterin bazı davranışlarını çözebiliyoruz evet ancak içinde neler hissettiğini anlayamıyoruz. Bu anlamda çok da iyi yazılmış bir karakter olmadığı düşüncesine kapılıyoruz.
Yönetmen, paralel kurguyla bizi farklı zamanlara götürüp getirse de, montaj anlayışı ve kamera kullanımıyla kusursuz bir film çekse de, devletin embriyo projesinin kadınlar üzerindeki baskısını ortaya çıkararak toplumsal bir yaraya parmak basıyor ancak duygusal anlamda bizi filmin içine çekmeyi başaramıyor.
İzlemenizi öneririm.
Sağlıkla kalın…