Sevgili okurlarım,
Bu yazımda hepimizin merakla ve ilgiyle izlediği Netflix’te yayınlanan Crown dizisinin son bölümünü kaleme almak istiyorum. İngiliz kraliyet ailesini konu alan ve neredeyse her ferdinin hayatına değinen ama tabii ki kraliçe merkezli ilerleyen bir senaryoya sahip. Birden fazla yönetmen tarafından çekilen dizinin daha önce yayınlanan 2 sezonunu soluksuz izledik, 3. sezon ne zaman yayınlanacak derken, yayınlandı, izledik, bitti bile…
Dizinin senaristi Peter Morgan, Kraliçe Elizabeth ile görüşmeler yaparak olay örgüsünü şekillendiriyor. Yani dizide bahsedilenlerin tümü gerçek olaylardan alıntılar. Senaryo ise Benjamin Caron, Christian Schwochow, Jessica Hobbs ve Sam Donovan yönetmenliğinde kusursuz bir şekilde ekrana aktarılıyor. Çekimler muhteşem, oranın dibi kadrajlar yok artık dedirtiyor, oyunculuklara zaten diyecek laf yok.
Filmin karakterleri senaryodaki olayların içinde olması gerektiği gibi konumlandırılıyor. Kraliçe Elizabeth (Olivia Colman), Prens Philip (Tobias Menzies), kraliçenin annesi Elizabeth Bowes (Marion Bailey) gibi tüm ana karakterlerin olayların akışına kendilerini kaptırmış sakin ve kontrollü hallerini izlerken, bir karakter düzensiz yaşantısı, başarısız evliliği ve başına buyruk davranışlarıyla dikkat çekiyor; Kraliçe Elizabeth’in kardeşi Prenses Margaret (Helena Bonham Carter)…
Oldu olası Kraliçe Elizabeth’e özenen ancak Elizabeth’in düzenli, naif ve kontrollü karakterinin tam tersi hırçın, başına buyruk davranışları ve başarısız özel hayatıyla Prenses Margaret’ı 3. sezonun son bölümünde buhranlarıyla izliyoruz. Aslında toplumsal sorunumuz olan bir durum da bu bölümde açığa çıkıyor ve ırk, kültür ve ülke fark etmeksizin kadının bu olumsuz durumu her coğrafyada yaşayabildiğiyle yüzleşiyoruz.
Neden Hep Onu Savunuyorsunuz?
Prenses Margaret, eşi Antony Armstrong (Ben Daniels) tarafından sürekli aşağılanıyor, aldatılıyor ve aldatıldığı da gizli saklı değil, bilerek eşi tarafından yüzüne vuruluyor. Yani şiddetin farklı bir yönü. Kocası yani kraliyet damadı, sevgilisiyle rahat rahat farklı bir evde görüşüyor, vakit geçiriyor. Margaret ise sarayda hep yalnız, buhran içinde...
Kendi doğum gününde bir yemek veriyor, ailesi ve tüm yakınlarını sarayında ağırlıyor ve tabii ki kocası bu yemekte de yok. Margaret bu yemekte ailesine kocasının kendisini aldattığını, kendi doğum gününde burada olması gerekirken başka bir kadınla olduğunu söylüyor. Yaşadığı bu hakaretten dolayı da kraliyet ailesi olarak ona bir yaptırım uygulanmasını, cezalandırılmasını ve kraliyet mülklerine girişinin yasaklanmasını istiyor, ‘onun canını yakın’ diyor. İşte burada ailesinin Prenses Margaret’a karşı tavrında toplumsal yaramıza parmak basılıyor. Margaret ailesinden destek göreceği yerde kraliyette boşanma olmayacağı ve hoş karşılanmayacağı için ailesinin kocasını övücü, kendisini suçlayıcı tavrıyla karşı karşıya kalıyor. Ciddiye alınmıyor, hırçın karakteri ve başına buyruk halleri sebep gösteriliyor, yani erkeğin aldatmasının faturası kadına kesiliyor ve ailesi tarafından üstü örtülmeye çalışılıyor. Bu aşılması gereken düşünce maalesef bizim toplumumuzun da kanayan yarası; kadınlarımız halen ailelerine sığınsalar da birtakım normlar ve mahalle baskısı nedeniyle destek göremeyebiliyorlar. Çünkü boşanmak halen bazı kesimler için kabul edilebilir değil. Kişinin karakteri ne olursa olsun ihanet normalleştirilemez. Bu şiddetin farklı bir yönü, illa fiziksel olması gerekmez. Margaret ailesinden destek göremeyeceğini anlıyor ve ‘neden hep onu savunuyorsunuz’ diyerek masayı terk ediyor. Margaret masayı terk ettikten sonra arkasından söylenenler ise içler acısı; ‘yemek soğumadan yiyelim, birazdan kendine gelir.’
Bunların üstüne Margaret, bir arkadaşıyla telefonda dertleşiyor. Ailesinin dinlemediği Margaret’ı arkadaşı dinleyerek yanına çağırıyor ve Margaret kafasını dağıtmak için gidiyor. Uzak bir yere, uzun bir tatile gidiyorlar ve arkadaşlarıyla keyifli halleri basına sızıyor ve işte bu noktada başka bir toplumsal sorunla yüzleşiyoruz. Margaret’ı aldatan ve aşağılayan kocası bu görüntüleri görünce kıskançlık krizine giriyor ve saraya dönüyor. Margaret’ın evliliğin sadece kendisi için çizdiği sınırların dışına çıkması kocasını çılgına çeviriyor ve ona hesap soruyor, kendisinin yaptıklarının hesabını vermeden! Margaret boşanmak istediğini söylediğinde de ‘seni mahvederim’ diyerek onu hırpalıyor.
Dizinin bu bölümünde son dönemlerde daha da çoğalan ve sürekli duyduğumuz kadına şiddetin farklı bir şekliyle karşılaşıyoruz. Millet, kültür ve ülke fark etmeksizin aynı durum farklı coğrafyalarda da yaşanabiliyor; yalnız ve ailesinden destek göremeyen bir kadın. Eşitlikçi yaklaşımla şiddetin bu farklı yönünün de önüne geçilmeli.
Unutmayalım; değişmek ve değiştirmek bizim elimizde…
Sevgiler,