Herkese merhaba,
Hayatımızın değiştiği, dijital çağa geçişin pandemiyle tam olarak başladığı şu günlerde sinema salonlarında özgürce film izlediğimiz zamanları hepimiz özler olduk…
Tabii ki sadece sinema salonlarında normalleşmiş bir şekilde film izlemeyi değil, hayatımızın eski düzenini, koronasız günleri, özgürlüğümüzü her şeyi… Bu sürecin tam anlamıyla ne zaman sona ereceğini bilemiyoruz. Tek bildiğimiz şey yeni düzene kendimizi adapte etmek zorunda olmamız. Eski yazılarımdan birinde ‘sinemanın mabetleri’nden bahsetmiştim. Bu süreç sona ermez de yeni dalgayla birlikte yasaklar devam ederse sinema varlığını dijital ortamlarda sürdürmeye devam ederse acaba tüm salonlar bir mabed gibi mi anılacak? Umarız sinemaseverler olarak yine aynı heyecanla salonları doldurduğumuz günler gelir…
Evet; filmler, diziler uzun zamandır zaten dijital platformlardaydı. Bizler de sinemaya gitmemizin haricinde zevkle bu platformlardan yeni çıkan filmleri, dizileri izliyorduk. Pandemi sürecinde bu platformlardaki üretimler de tabii artış gösterdi. Ancak bu platformların ve streaming servislerin yeni film taleplerine yetişmeleri pek de mümkün gözükmüyor. Zaten şu süreçte yapımcılar da sinema salonlarında gösterime sokmak istedikleri filmleri ellerinde tutuyorlar. Bu durumun gelişmesinde tabii ki salon işletmecilerinin taleplerinin de büyük etkisi var. Pandemi süreci uzadıkça sinema salonlarında özgürce virüs stresi olmadan film izleme dönemine geçilmediği sürece (sinema salonlarının açılmasına rağmen eskisi gibi rahat ve virüs tedirginliği olmadan salonların dolması pek de mümkün değil) dijital platformlarda sinema sanatı varlığını sürdürecektir.
Netflix ve diğer dijital film-dizi platformları yeni yapımlar konusunda hızla gelişme gösterirken,bu yazımda olayların hızlı akışı içinde nereye varacağını merak ettiğimiz, filmi sonuna kadar izleyeceğimiz ve sonrasında da bu tarz filmlerde olduğu gibi hatırlamayacağımız yapımlardan ‘Dangerous Lies’ filmini eleştirmek istiyorum.
Filmin başrolünde Camila Mendes (Katie) ve onun üniversite öğrencisi eşini canlandıran Jessie T. Usher (Adam) oynuyor. Filmin açılış sahnesi bir kafede geçiyor. Adam, bir silahlı soygun esnasında hayatını tehlikeye atıyor ve Katie de bu duruma şahit oluyor. Filmin ikinci sahnesinde ise olay örgüsünün 4 ay sonrasına geçiş yapıyoruz. Katie, yaşlı ve kendi ihtiyaçlarını karşılayamayan, bakıma muhtaç olan Leonard’ın (Elliott Gould) evinde çalışmaya başlıyor. Çiftin maddi durumu iyi değil, çalışmak zorundalar ve saldırı gecesinden dolayı da Katie, Adam’a oldukça kızgın. Leonard, çifte yardımcı olmak için kurallara aykırı olsa bile Adam’ı da bahçıvan olarak işe alıyor. Kurallara aykırılıktan kastettiğim; Katie, bir ajansa bağlı olarak evlerde yardımcılık yapıyor. Dolayısıyla eşinin de bağımsız aynı evde çalışması ajansın kurallarına aykırı. Filmin sonraki sahneleri de senaryonun gerektirdiği üzere olay örgüsü çerçevesinde akıyor. İzlemek isteyenler olursa diye çok da detay vermeyeyim.
Bu arada bahsetmişken bence filmdeki en iyi performans Elliot Gould’a ait. Yenilikçi Amerikan sinemasının önemli oyuncularından Gould, Leonard karakterinde yine başarılı bir performans sergiliyor ve filmin derinlik sorunsalını bir nebze de olsa kırıyor.
Filmde olaylar, yapım unsurlarından izleyiciyi en çok etkileyenler olan gerilim ve gizem çerçevesinde bir suç hikayesi olarak devam ediyor. Bu aşamada tabii ki senarist ve yönetmeni de ele almak lazım. Filmin senaryosunu yazan David Golden ve yönetmen koltuğundaki Michael M. Scott’un biraz kafası karışmış gibi. Filmin yaratıcı kısmında sanki ne tür bir film yapmak istendiğine karar verilememiş. Filmin öyküsünden Alfred Hitchcock gerilimi çıkabilirmiş ama üzerinde durmamışlar. Bazı yönleriyle severek izlediğimiz sürprizlerle ilerleyen gerilim filmlerini andırdığını söyleyebiliriz ancak filmde onlar kadar şaşırtıcı unsurların olmadığını görüyoruz. Filmin bütününde Katie ve Adam’ın maddi sorunlarını çözmeye çalışırken, ahlaki değerlerle de mücadelelerine ve ikilemde kaldıklarına şahit oluyoruz. Hatta yönetmenin bu doğrultuda ahlaki kurallar çerçevesinde ilerlemek istediği kesin çünkü film bir zaman sonra tek bir karakterin bakış açısından ilerleyerek çift arasındaki güven sorununu büyütüyor, anlaşmazlığa yol açıyor.
Evet, film geneli itibariyle tabii ki seyrediliyor ancak hiçbir sahnede karakterlerle özdeşleşemiyorsunuz. Sizi etkisi altına almıyor. Oyunculuk performansı açısından da Leonard karakteri dışında etkileyici bir performansa rastladığımız bir film değil. Zaten Leonard karakterinin de rolü biraz kısa. Bana göre ‘Dangerous Lies’, Netflix’in son dönemdeki en başarısız filmlerinden biri…
Tabii ki izleyip beğenenler, sevdiğim film türü diyenler olabilir. Ama bazı eksiklikler tamamlanabilse ya da bazı unsurların devamı getirilebilse 1990’lı yılların karanlık gerilim filmleri tadında olabilirmiş.
Sevgiler.