08.12.2015 - 11:31 | Son Güncellenme:
Uluslararası katılımın da yüksek olduğu, yaklaşık 20 konuşmacının bilimsel gelişmeleri paylaştığı sempozyumda Anadolu Sağlık Merkezi Genel Cerrahi Uzmanı ve Meme Merkezi Yöneticisi Prof. Dr. Metin Çakmakçı’nın yanı sıra MD Anderson Kanser Merkezi’nden Prof. Dr. Banu Arun, Florida Üniversitesi Kanser Merkezi’nden Dr. Eleftherios P. Mamounas ve Mannheim Üniversite Hastanesi Meme Merkezi Direktörü Prof. Dr. Marc Sütterlin de her yıl 1 milyon 400 bin kadına tanısı konan meme kanserine ilişkin yeni tedavi yöntemlerini katılımcılarla paylaştı.
Onkolojik Bilimler Sempozyumu, her yıl Anadolu Sağlık Merkezi tarafından düzenlenerek Türkiye’den ve yurtdışından önemli hekimleri tıptaki yeni gelişmelerin paylaşılması için bir araya getiriyor. Bu yıl üçüncüsü düzenlenen, yaklaşık 20 konuşmacının deneyimlerini paylaştığı sempozyumda Anadolu Sağlık Merkezi’nden Genel Cerrahi Uzmanı ve Meme Merkezi Yöneticisi Prof. Dr. Metin Çakmakçı, MD Anderson Kanser Merkezi’nden Prof. Dr. Banu Arun, Florida Üniversitesi Kanser Merkezi’nden Dr. Eleftherios P. Mamounas ve Mannheim Üniversite Hastanesi’nden Meme Merkezi Direktörü Prof. Dr. Marc Sütterlin meme kanseri tedavisine damga vuracak son gelişmeleri anlattı.
Tıptaki gelişmelerden sonra meme kanseri korkutamıyor
Meme kanserinin kadınlarda en sık görülen kanser türü olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Metin Çakmakçı, “Meme kanseri ile ilgili çok sayıda araştırma yapılıyor. Hem tanı hem de tedavi yöntemlerinde birçok gelişme yaşanıyor. Meme kanserinin türlerine göre tedavi seçenekleri de gün geçtikçe farklılaşıyor ve kişiye özel tedavi ön plana çıkıyor” diyor.
Prof. Dr. Çakmakçı, kadınların meme yapılarını daha iyi tanımaları, memelerindeki değişikliklerin farkına varmaları ve zamanı geldiğinde yıllık meme taramalarını yaptırmaları gibi bilinçli davranışların, günümüzün tıp teknolojisiyle birleştiğinde, meme kanserinin korkutmayan bir kanser türü haline geldiğini belirtiyor.
Meme kanserlerinin %10’unda genetik faktörler etkili oluyor
Prof. Dr. Banu Arun, “Erken yaşta meme kanseri olan hastalarımızın ailesinde bu hastalığa yol açan genetik bir faktör var mı diye bakıyoruz. Meme kanserlerinin aşağı yukarı yüzde 10’u genetik faktörlere bağlıdır. Bunlardan da yüzde 85’i BRCA1, BRCA2 dediğimiz gen mutasyonlarına bağlıdır. Uygun hastada bu genetik mutasyon kanda var mı diye bakıyoruz. Eğer bu mutasyon varsa, meme kanseri riskinin ve yumurtalık kanseri riskinin çok yüksek olduğunu biliyoruz.
Buna bağlı olarak erken tarama, hatta bazen cerrahi ile hastalığı önleyici bazı yaklaşımlar öneriyoruz. Bu tabii çok kişisel bir karar, biz hastalarla tartışıyoruz, kesinlikle ameliyat geçirmeniz gerekir demiyoruz. Ama en azından riskin yüksek olduğunu biliyorlar. Erken tarama yapmaya başlıyorlar ve bazı kişiler kendileri için cerrahi bir girişimin daha uygun olacağını düşünüp, önlem amaçlı mastektomi (memenin tamamen alınması) ve yumurtalık kanserini engellemek için yumurtalıkların alınması gibi işlemlere başvuruyorlar” diyor.
‘Neo-adjuvan kemoterapi’ ile tümör küçültülebiliyor
Son 10 yılda pek çok kanser tedavisinde olduğu gibi meme kanserinde de yepyeni ilaçların geliştirildiğini söyleyen Florida Üniversitesi Kanser Merkezi’nden Dr. Eleftherios P. Mamounas, “Özellikle de erken dönem meme kanserlerinde kullandığımız yeni ilaçlar ve tedavide yeni yaklaşımlarımız var. Tedavide yaklaşımımız artık hep kişiye özel, hedefe yönelik. Bunu yapabilmemiz içinse tümörün alt gruplarını, tiplerini belirlememiz önemli. Hastaları genetik özelliklerine ve tümör tipine göre tedavi ediyoruz.
Örneğin meme cerrahisi öncesi ‘Neo-adjuvan kemoterapi’ adını verdiğimiz kemoterapi uygulamayı tercih ediyoruz. Tümörü küçültmek amacıyla verilen bu kemoterapi sayesinde hasta daha büyük bir ameliyattan kurtulmuş oluyor ve bütün memeyi ameliyatla almaktansa sadece o küçük kitleyi alıyoruz. Ameliyat sonrasında da hastaya daha az ışın tedavisi vermiş oluyoruz” diyor.
Ameliyat sırasında uygulanan radyoterapi süreci hızlandırıyor
Mannheim Üniversite Hastanesi’nden Meme Merkezi Direktörü Prof. Dr. Marc Sütterlin ise, “Meme kanseri ve tedavisindeki yeni tekniklerden biri de radyoterapiyi ameliyat sırasında vermek. Bu yöntem ile hastaya zaman kazandırılarak bazı tıbbi yararlar sağlanabiliyor. Normalde, meme kanseri ameliyatında önce tümörü çıkarmak için bir cerrahi işlem yapılır, daha sonra ise birkaç hafta boyunca radyasyon tedavisi uygulanır.
Ancak Intraoperatif radyoterapi seçeneğinde; radyoterapi ameliyat sırasında, tümör alındıktan hemen sonra veriliyor. Böylece, 5 hafta süren radyoterapi tedavisi sadece 30-40 dakika içerisinde tamamlanıyor” diyor. Bu tedavi yönteminin bütün hastalarda uygulanamadığına dikkat çeken Prof. Dr. Sütterlin, tümörün çok büyük olması ve tümör alındıktan sonra kalacak boşluğun büyük olması durumunda bu yöntemin uygulanamadığını ayrıca başka kriterlerin de önem taşıdığını dile getiriyor.