S. Freud ruhsal yapıyı araştırırken öncelikle kaynağı biyolojik bir yapıda aradı. Kendisi nörolog olan Freud ruhsal yapının biyolojik kökenlerine ulaşamayınca kendi çalışmalarından yola çıkarak hayali bir ruhsal yapı tasarladı ve tasarımın 3 temel bileşenini İd-Ego-Süperego olarak isimlendirdi. Psikoloji bilimi ile az çok içli dışlı olan herkes bu kavramı duymuş ve haklarında bir şeyler okumuştur. Ben bu kavramların danışanların günlük hayatına nasıl yansıdığını ve karşımıza nasıl geldiğini örneklendirerek 3 yazıdan oluşan bir seri ile sizlerle paylaşmak istedim. Bu yazımızın konusu İd ve İd'in özellikleri olacak.
Psikodinamik yapıya göre id, içgüdülerimizin ve dürtülerimizin kaynağı olarak tanımlanan insanoğlunun ilk ruhsal aygıt bileşenidir. Annenin kucağına düşen bebeğin ilk anla birlikte gelişen ruhsal aygıt parçası id olacaktır. Bebeğin dünyaya gelişi ile birlikte yapması gereken hemaostaisisiyi (denge) sağlamak amacıyla içgüdüsel ve dürtüsel istekleri ortaya çıkar ancak bebek ilk anda bu isteklerin dışardan karşılandığının farkında bile olmaz ve bu evreyi Mahler daha sonra otistik dönem diye nitelendirir. Nesnenin olmadığı ve dışarının hiç fark edilmediği bir dönemdir. Açlık, susuzluk, sıcak-soğuk dengesi gibi bebeğin hayatta kalmasını sağlayan bu talepler anne tarafından karşılandıkça bebek hazzın dışardan geldiğini kavramaya başlar. Bu kavrayış bir anda olmaz ve her hazza ulaşım bir basamak olarak bebeği otistik evreden çıkarıp simbiyotik evreye geçirir. Şöyle düşünün bebek acıktı ve zorlanmaya başladı. Bu açlık durumu bebek için dengeyi bozan bir durum ve anne memesi gelip bu dengeyi kurmasına yardımcı oldu. Bebek bu ve benzeri durumları defaatle yaşayınca otistik evreden çıkar ve simbiyotik evreye geçer. İd ilk andan başlayarak bu hazza ulaşmaya çalışır. Çünkü id’in iki temel amacı vardır.
1) Hayatta kalmak
2) Soyu devam ettirmek
Daha sonraki gelişim evrelerinde id’in hazza yönelik talepleri ego, süperego, gerçeklik tarafından bazen engellenecek bazen çarpıtılacak zaman zaman da izne tabi tutulacaktır.
İd’in tek hedefi hazza ulaşmak ve organizmayı bu hazzı elde ederek bir üst denge durumuna getirmektir. İd hayatımızın her evresinde böyle çalışmaktadır ve id ilk doğum anında neyse o şekilde ölene kadar bizimle olacaktır.
İd’in Özellikleri Nelerdir?
İd’de zaman kavramı yoktur ve hiç bir zaman olmayacaktır. İd bir şeyi talep edince o anda olmasını ister. Uygun zamanı beklemek, ertelemek gibi özellikleri yoktur. Zaman kavramı egonun yarattığı sanal bir gerçekliktir. Çocuklar ancak 5/6 yaşlarına geldiklerinde zaman kavramını tam olarak kavrarlar. İd’de zaman kavramının olmaması yetişkinlik döneminde bireyin taleplerinin ertelenmesine tahammül edememesine neden olabilir. Örneğin bir çift seansında eşinin kendisine artık ilgi göstermediğini, onunla birlikte olmak istemediğini söyleyen adamın aslında eşin kendisine anında cevap veremediği her anda kırıldığını ve artık kendisini sevmediğini düşündüğünü görebilirsiniz. Oysa ki eşi çocuklara bakıyor, çalışıyor, ev işlerine yetişmeye gayret ederek bazen eşinin ilgi taleplerini anında karşılayamıyordur. Durum böyle iken adamın, eşinin kendisini artık sevmediğini düşünmesinin temel nedeni hazza ulaşmak isteyen id’in bu talebinin anında karşılanmamasıdır.
İd’de mekan kavramı yoktur. Gerçek yaşamda evrensel koordinatlar vardır. İd’de ise koordinat yoktur. Çocuklara uzaklık kavramını çok zor anlatırız. Bir anda uzak bir şehirdeki babaannesini görmek isteyebilir. Bu durum yetişkinlikte de karşımıza gelir. İd’de mekanın olmaması demek uygun yerde uygun davranış geliştirememek demektir.
İd’de mantık yoktur. Bir çocuktan mantıklı bir davranışı beklemek mümkün değildir. ‘Mantıksız şeyler yapıyorsun’ demek anlamsızdır. Yetişkinlik döneminde ego kapasiteleri yeterli olmayan ve id ile hareket eden biri istediği şeyin nedenine, nasılına bakmadan sadece olmasını ister. Danışanlara isteklerinin nedenlerini açıklatınca karşımıza şöyle bir cümle gelebilir. Çünkü ben böyle istiyorum. Bu cümle danışanın bu isteğinin gerçeklik veya egoya değil id’e hizmet ettiğini göstermektedir
İd’de ahlak yoktur. Üzgünüm ama içimizde hiçbir ahlaki kuralı tanımayan tam bir canavarla yaşıyoruz. İd’in temel amacı hazza ulaşmak olduğu için ahlaki hiç bir değeri önemsemez. Birey eğitimli olabilir, dindar olabilir ancak id’den gelen bir taleple hazza ulaşmak için o anda ahlaki tüm değerleri gerisinde bırakabilir. Şu cümleyi çok duymuşsunuzdur: "Yıllardır tanıyordum çok temiz ve ahlaklı birine benziyordu. Nasıl yaptı anlamadım."
İd’de suç ve ceza dengesi veya kavramı yoktur. Örneğin eşi eve geç gelen adam bunu bir suç olarak algılayabilir ve hatta id’in mantığı da olmadığı için nedenini sorgulamadan sadece eve biraz geç kalan eşini dövebilir.
Ego kapasiteleri yeterince gelişmemiş bireyler İd’in kendilerine verdiği emirlerle sadece hazza ulaşmak için yaşarlar.
Kadına, çocuğa, hayvana yönelik şiddet, taciz, istismardan tutunda trafikte yol vermediği için birini öldürene kadar bir çok yerde id’i ile hareket eden bireyleri gözlemleyebilirsiniz.
Mehmet Murat ALTAN
Psikolojik Dan./ Psikoterapist