22.09.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:
Haklarında sürgün kararı çıkarılan hanedanın 144 üyesinden 140'ı 10 gün içinde Türkiye'yi terk etti. Kendilerine verilen ikişer bin İngiliz lirasıyla yeni yurtlarında tutunmaya çalışan hanedan mensuplarının torunları, tam 82 yıl sonra aile büyüklerinin doğumuna tanıklık etmiş olan Dolmabahçe Sarayı'nda ilk kez bu kadar geniş bir katılımla bir araya geldiler. Kamuoyunda ilgiyle karşılanan bu buluşmaya katılan hanedan üyeleri, Milliyet'in sorularını yanıtladı... Sirkeci istasyonundan 5 Mart 1924'te kalkan bir tren ile rıhtımdan hareket eden bir gemi, yüzyıllarca geniş bir coğrafyaya hükmetmiş ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasıyla sürgüne gönderilen Osmanlı hanedanı mensuplarını taşıyordu... Dolmabahçe'deki Osmanlı hanedanı buluşmasının mimarlarından olan ve Paris'te uluslararası şirketlere yeniden yapılandırmayla ilgili olarak danışmanlık hizmeti veren Osmanlı Hanedanı Vakfı Başkanı Cemil Adra, yakınlarının acısına tanıklık ettiği için sürgünü objektif olarak değerlendiremeyeceğini söyledi. Sultan II. Abdülhamid'in torunu olan Adra, "Gerçekten sürgün bir yerde kafesti. Sarayın içinde değildi, ama dünyanın içinde bir kafesti. Sürgün olmalı mıydı, olmamalı mıydı? Bu, benim için hâlâ açık bir yara" dedi.Türkiye Cumhuriyeti'nin başarısından onur duyduklarını söyleyen Adra, şöyle konuştu: "Çoğunluğun ilgisini düşünmek zorundasınız. Kişisel acılar değil de herkesin ne düşündüğü önemli. Bu kararın alınmasının aslında kolay olmadığını biz de biliyoruz. Biz 144 insanı feda etmiş olsak da, ülkede kan dökülmediği için mutluyuz." Kan dökülmesin diye... "Biz bir elin beş parmağı gibiyiz, kim olursak olalım bizim kanımız Türk kanı ve kalbimiz her zaman burada" diyen Adra, bugüne kadar aldığı en hoş iltifatın da, belgesel çekimi için tanıştığı bir TRT çalışanın "Siz tıpkı bizim gibisiniz" sözleri olduğunu söyledi. Sultan II. Abdülhamid'in torunlarından Beyzade Bülent Osman, sürgün nedeniyle kendisinin acı çekmediğini, ancak anne ve babasının çektiği acılara tanık olduğunu anlattı. 'Tıpkı bizim gibisiniz!' Atatürk'ün sürgün kararı almaya mecbur olduğunu düşünen Osman, "Hanedan ailesinin yurtdışına çıkarılması kararı doğruydu. Yapmalılardı, mecburlardı. Mustafa Kemal bunu yapmasaydı, Türkiye bugün Arabistan gibi bir şey olacaktı" dedi. Anne ve babasının saraydan çıkarılarak Avrupa'ya gönderildiğini anlatan Osman, sürgün yıllarını da şöyle anlattı: "Sultan II. Dünya Savaşı başladığı vakit parasız kaldık. Babam kapı kapı dolaşıyor, jilet satıyordu. Annem mağazalar için dikiş dikiyordu. Öyle yaşıyorduk. Ben de hem okuyor, hem çalışıyordum. En son sene mektebi bıraktım. Üniversite çok uzaktaydı, gidemezdim."Hanedanın en yaşlı üyelerinden olan ve çocuk yaşta ailesiyle sürgün edilen Osman Nami Osmanoğlu da, "Yeniden dünyaya açılmamız lazımdı. Zor oldu, çıkarılmamız belki fazladır. Cumhuriyetin devamı için gerekliydi" diye konuştu. 'Babam jilet sattı' Sürgün yıllarında yoksulluk içinde büyüyen, babasına yük olmamak için hem okuyup hem çalışan II. Abdülhamid'in torunlarından Beyzade Bülent Osman, "Ailem çok acı çekti. Ancak Mustafa Kemal bu kararı almaya mecburdu" diyor. 'Ailem sürgünde çok acı çekti ama...' Osmanlı torunları yeniden buluştu Osmanlı hanedanı üyeleri, salı gecesi Dolmabahçe Sarayı'ndaki buluşmanın ardından önceki gece de Üsküdar'daki Sözbir Otel'de bir araya geldi. TRT tarafından çekilen "Osmanoğlu'nun Sürgünü" adlı belgeselin galası için 10 farklı ülkeden gelen yaklaşık 120 hanedan üyesi, Boğaz'a karşı keyifli bir akşam geçirdi. Belgeselin program danışmanlarından olan ve aynı zamanda İstanbul'da yaşayan Şehzade Harun Osmanoğlu'nun torunu Orhan Osmanoğlu, sürgün günlerinin zorluklarını "O zamanlar hanedan üyelerinin para kazanma, ticaret yapma, geçim sağlama gibi bilgileri yoktu. Herkesin bildiği gibi saraylarda din, dil, edebiyat ve ney çalmayı öğrenmişlerdi. Gittikleri ülkelerde çok sıkıntı çektiler ve turizmcilik, taksicilik gibi basit işler yaptılar. Hatta bazıları mezarlıklarda bekçilik bile yaptı" dedi.