03.06.2021 - 15:59 | Son Güncellenme:
"Renkler algılarımızın ve kararlarımızın en güçlü yöneticilerinden biri." diyen Pelin Gülşen, “Renkler” kitabında tarihsel olarak ve kültürlere göre renk algısının nasıl değişip şekillendiğini; sanattan dekorasyona, pazarlamadan iş dünyasına kadar her alanda renklerin nasıl kritik bir rol oynadığını; renkleri nasıl etkili bir biçimde kullanabileceğimizi detaylı biçimde anlatıyor. Peki istediğimiz izlenimi bırakmak için renkleri nasıl daha etkili kullanabiliriz? Renklere dair merak edilenleri Pelin Gülşen'le konuştuk.
Kırmızı: Kırmızı her alanda iddialı bir renk olmakla beraber, özellikle kıyafet seçiminde oldukça cesur bir tercihtir. Kırmızı rengi tercih eden kişilerin yaşam enerjileri, sosyallikleri, yerinde duramayan hareketli yapıları her zaman dikkat çekici olmuştur. Kırmızı giyindiğinizde içinde bulunduğunuz ortamda hemen fark edileceğinizden emin olabilirsiniz. İçinizde olan ateşi, tutkuyu, vahşi yanı ve sahip olduğunuz gücü kırmızı giyerek ortaya çıkarmanız mümkün.
Turuncu: Sarı ve kırmızının birleşiminden meydana gelen turuncu renk, sarının coşkusunu ve enerjisini, kırmızının ise cesur ve maceracı yanını içinde barındırır. Turuncu giyen insanlar neşeli, genç ruhlu, mutlu, gülmeyi ve güldürmeyi seven insanlardır. Turuncu giymek mizah duygusunu ortaya çıkardığı ve sosyal ortamlarda turuncu giyen kişilerin sohbete daha açık oldukları söylenebilir.
Sarı: Sarı genellikle entelektüeller ve yaratıcı kişiler tarafından tercih edilen bir renktir. Açık fikirli olmaya ve detaylara dikkat etmeye teşvik eder. Sarı rengin güneşi çağrıştırması sebebi ile bu rengi giyinmeyi tercih edenler genellikle pozitif, iyimser, mutlu ve etrafına ışık saçan kişilerdir. Sarı renk kıyafetler karşıdaki kişide de olumlu ve iyimser duyguları açığa çıkarmaya yardım eder ve iyi bir iletişimin ilk kapısını aralar.
Yeşil: Mavi ve sarının birleşiminden ortaya çıkan yeşil renk doğayı çağrıştırır, denge ve uyumu yansıtır. Bu rengi giyen kişiler etraflarında dengeleyici, huzurlu, sakinleştirici etki yaratırlar. Yeşil renk kıyafetleri tercih edenlerin kalabalığı sevmeyen, gelenekselci insanlar olduğunu söylemek mümkün. Doğanın dengesine, koruyucu yanına hayran olan ve bu uyumu takdir eden kişiler genellikle giyinirken yeşil renge öncelik verirler.
Turkuaz: Turkuaz renginin barındırdığı canlılık insanlar üzerinde ferahlatıcı bir etki yaratır. Denizi, gökyüzünü, okyanusları, suyu çağrıştıran bu renk kıyafet seçimlerinize yansıdığı zaman duygu ve düşüncelerinizin net ve berrak olmasına yardımcı olur. Bu netlik her türlü iletişim ortamında açık olmanızı sağlayacaktır. Turkuaz rengi giymekten hoşlanan kimseler hissettikleri gençliği, tazeliği ve ışıltıyı yansıtmak isteyen insanlardır.
Mavi: Mavi maneviyatın ve huzurun rengidir. Doğduğumuz ilk andan itibaren bize güven duygusu veren bu renk dürüstlüğü, sadakati ve güven duygusunu temsil eder. Bu sebeple pek çok marka üniforma renklerinde maviden lacivert renge kadar olan renk aralığını tercih eder.
Mor: Kırmızı ve mavinin birleşiminden oluşan mor renk genellikle yaratıcı ve spiritüel yönleri kuvvetli insanların tercihidir. Tarihsel geçmişine baktığımızda mor rengin elde edilmesinin zorluğundan ötürü kolay ulaşılabilir bir renk olmaması, bu rengi yalnızca zenginlerin sahip olabilmesine sebep olmuştur. Bu algı bugün de etkisini sürdürmektedir. Mor giyinmek kendine saygı duyan, onurlu ve kendine değer veren bireylerin tercihidir. Çoğunlukla güçlü karakter özellikleri olan kimselerin mor renkle arası oldukça iyidir.
Siyah: Toplumsal normlara ve kurallara karşı gelen, başkaldıran insanların da tercih ettiği bir renktir. Siyah kıyafetleri tercih eden insanlar genellikle karanlığın getirdiği gizemi severler. Siyah kıyafetler olgunlaşmış bir güveni temsil eder Kırmızı kadar olmasa da siyahın gizemli duruşu bu renk giyinen kişilerin seksi olarak algılanmasına sebep olur. Aynı zamanda bu karanlık ve gizemli yanın, gücü ve otoriteyi de temsil etmesi bu rengi giyen kişilerin saygı görmeyi istediklerini gösterir. Siyahın kıyafet tercihi anlamında zaman kazandıran ve pek çok ortamda kurtarıcı bir renk olması bu renk kıyafetlere olan ilgiyi arttırmıştır. Ancak günlük hayatında sürekli siyah giyinen kimseler aslında kendilerini saklamaya çalışan bir ruh hali ve aynı zamanda melankolik bir yanlarının olduğu mesajı verebilirler.
Beyaz: Beyaz masumiyetin, temizliğin, saflığın ve sadeliğin rengidir. Siyahın karanlık yanının aksine, beyaz aydınlığı temsil eder. Beyaz giyinmeyi tercih edenlerin verdiği en güzel mesaj tarafsız ve barışçıl olmasıdır. Beyaz giymeyi tercih edenler bu rengin getirdiği tüm pozitif duygu ve düşüncelerin keyfini çıkarmayı bilirler. Pek çok batı toplumunda gelinlik rengi olarak kullanılan beyaz, doğu kültüründe ise ölüm ve yas rengi olarak bilinir. Ölen kişinin çok daha saf ve manevi bir yere gittiğine inanılmasından ötürü cenazelerde beyaz giyilir.
Kahverengi: Bu renk genellikle toprağı çağrıştırır. Kahverengi giymeyi tercih eden kişiler pratik ve materyalisttir. Bu rengi tercih eden kişilerin genellikle kendilerini işlerine, ailelerine, dostlarına adamış olmaktan mutluluk duyarlar. Aynı zamanda sorumluluk sahibi, en karmaşık durumlarda bile çözüm üretebilen, ayakları yere basan, geleceği düşünen, disiplinli, organize kimselerdir. Ancak kahverengi giyen kişilerin zaman zaman istikrarsız ve güvensiz olmaları bu renkle ilgili giyim konusunda bazı kaygılar yaratır. Özellikle iş hayatında bu istikrarsız ve güvensiz mesajından dolayı tercih edilmesi tavsiye edilmez.
İş görüşmeleri kıyafet ve renk seçimlerimizin en önem taşıdığı zamanlardan biridir. Unutmayalım ki ikinci bir ilk intiba yoktur. Yapılan araştırmalar, karşıdaki kişide ilk 7 saniyede bir izlenim uyandırdığımızı gösteriyor. Dolayısıyla karşımızdaki kişide istediğimiz etkiyi uyandırmak ve pozitif bir izlenim yaratmak için sadece 7 saniyemiz var. Bu nedenle de tüm detayları iyi düşünmeli ve ona göre hareket etmeliyiz. Karşımızdaki kişi bizi ilk görünüşümüz ile algılayacak, bu da bizim hem kıyafet hem de renk seçimimizin ne kadar önemli olduğunu gösterir. İş görüşmelerinde ne giydiğimiz kadar ne renk giyindiğimizin de çok önemli olduğunu söyleyebilirim. Unutmayalım ki “stil önemlidir ama renk kritiktir”. Yapılacak işi görüşmesinin uygun kıyafetin karşı tarafa doğu mesajı veren renkte olması bizi rakiplerimize karşı bir adım öne çıkaracaktır.
Öncelikle iş görüşmesine gideceğiniz sektörü tanımanızda fayda var. Örneğin görüşme yapacağınız şirket finans sektöründe ise seçeceğiniz renklerin belirgin ve güçlü mesajları olması gerekir. Bankacılık sektörü için bir iş görüşmesine gidiyorsanız lacivert ve koyu gri en doğru renk seçimleri ile karşınızdaki kişiye güvenilir ve güçlü olduğunuz mesajını verirsiniz. Görüşme yapacağınız yer, moda veya eğlence sektöründe ise, bu tip kurumsal renkler sizin için uygun değildir. Bunun yerine çeşitli renkleri bir araya getirerek kendi harmoninizi ve tarzını oluşturmanız harika olur! Ayrıca, Amerikalı CareerBuilder şirketinin yapmış olduğu araştırmaya katılan 2099 işe alım müdürü ve insan kaynakları profesyonelinin katıldığı ankete göre, siyah ve mavi iş mülakatları için en iyi, turuncu ise en kötü renk seçilmiştir. Bu da bize siyah, mavi ve grinin, profesyonel bir ortamda ilk kez karşılaştığımız kişilerle yaptığımız görüşmelerde daha güvenli renkler olduklarını gösterir.
Karşıdaki kişide yaratmak istediğimiz etki için kıyafetimiz kadar rengi de önemlidir. Kırmızı bir elbise ile yeşil bir elbisenin karşı tarafta yaratacağı etki asla aynı olamaz. Bu nedenle seçimimizi yapmadan önce kendimize temel üç soru sormalıyız; “Kendimi nasıl ifade etmek istiyorum, karşımdaki kişide nasıl bir etki yaratmak istiyorum ve son olarak nasıl bir ortamda buluşacağız.” Bu soruların cevabı sizi doğru renk ve kıyafet tercihine götürecektir. Renk konusunda insanların nasıl seçim yaptıklarını anlamak ve yol göstermek adına pek çok araştırma yapılmaktadır. Örneğin, İngiltere merkezli bir tekstil firması 1000 kişinin katıldığı bir algı araştırması yapmıştır. Çalışmanın amacı ise katılımcıların insanların kıyafet renkleri üzerinden nasıl algıladıklarını anlamaktır. “Hangi renk güven verir?” sorusuna katılımcılar %56 ile siyah cevabı vermişlerdir. Bu cevabı verenlerin %48’i kadınlardan, %64’ü ise erkeklerden oluşmaktadır.
Romantik buluşmalarda seksi görünmek için hangi rengi tercih edersiniz sorusuna cevap olarak, kadın katılımcıların %54’ü kırmızı renk derken, erkek katılımcıların sadece %28’i bu rengi seçmiştir. Erkeklerin kırmızı renkten uzak durma sebeplerinin başında, bu rengin agresifliği çağrıştırması ve doğası gereği daha agresif olan erkeklerin bu duyguyu karşısındaki kadına vermek istememesi olarak açıklanabilir. Erkeklerin siyahtan sonra ilk buluşma için tercih ettikleri renk sakinliği ön plana çıkaran ve karşıdakine güven duygusu mesajı veren mavi renktir.
Bugün hemen her yerde var olan, çocukluğumuzdan itibaren aşina olduğumuz “kızlar için pembe, erkekler için mavi” kullanmayı benimseten cinsiyet bazlı renk kodlamasının geçmişi çok uzun bir tarihe dayanmaz. Aslında tarihte erkek çocukları pembe ile özdeşleşmiştir. Bunun en önemli nedenlerinin başında pembe rengin savaşın ve kanın rengini çağrıştıran kırmızının alt tonlarından biri olması sebebi ile en maskülen renklerden biri olarak görülmesi gelmektedir. Diğer yandan, Meryem Ana’nın pelerininin genellikle mavi ile resmedilmesi sebebi ile de bu renk daha duygusal, hassas ve feminen olarak kodlanıp kız çocuklarına yakıştırılmıştır. Bu kodlama sanatta da karşılığını bulmuştur. 18. ve 19.yüzyılda yapılan tablolarda genellikle erkek çocuklarının pembe kıyafetlerle resmedildiğini görebilirsiniz.
Renkler bazında gerçekleşen cinsiyet kodlaması Avrupa’nın farklı ülkelerinde birbirlerine zıt olacak şekilde uygulanmıştır. Örneğin 1927 yılında Time dergisinde yer alan habere göre, bebek bekleyen Belçika prens ve prensesi oğlan olmasını umdukları bebekleri için hazırladıkları beşiği pembe renkle süslemişlerdir. Almanya’da da kız çocukları için mavi, erkek çocukları için pembe tercih edilmiştir. Aynı şekilde Amerika’da çocuk tekstili üreticilerinin şehirlere göre farklı renk kodlamaları vardı. Amerikalı bir milyonerin Thomas Gainsborough tarafından 18. yüzyılda yapılan The Blue Boy ile Thomas Lawrence’ın 1794’te yaptığı Pinkie tablolarını satın alması ile bu kodlamalar netlik kazanır.
Erkek çocuğunun mavi renk kıyafetle, kız çocuğunun ise kıyafetinde ve şapkasında pembe tonlarla resmedildiği tabloların renkli kopyalarının 1938 yılında Life dergisinde yayımlanması pembe ve mavinin cinsiyet bazlı kodlamasını pekiştirmiştir. Bu sayede var olan cinsiyet rengi ile ilgili tartışmalar, cinsiyet spesifik renk kodunu, tablolarda resmedildiği şekilde “kızlar için pembe, erkekler için mavi” lehinde değiştirmiştir. Bu tablolar, yeni renk kodlamasının oluşmasında tarihsel bir referans olarak kullanılmıştır. Bu sayede geçmişten gelen maskülen izler silinip unutulmaya başlanmıştır. Kültürel faktörlerle yaratılan feminen algı o denli güçlenmiştir ki pembe renk 1940’larda kız çocuklarının rengi olmanın yanı sıra yetişkin kadınlar için de feminenliğin bir simgesi olarak görülmüştür.
Aptal sarışın stereotipinin kaynağı net olarak bilinmemesine rağmen, kültür tarihçisi Joanna Pitman ilk aptal sarışın olma durumunu Rosalie Duthe ile ilişkilendirmiştir. Rosalie Duthe 18. yüzyılın ortalarında Fransa’da dünyaya gelmiştir. Büyüdükçe güzelliği dikkat çekmeye başlayan Duthe, zengin ve evli bir İngiliz’in metresi olur. Sevgilisinin yüksek sosyete sınıfından olması sebebiyle bu ortamlarda sıkça boy göstermeye başlar ve uzun, parlak, ışıltılı sarı saçları ile “Paris’in en güzel kızı” olarak nam salar. Rosalie Duthe, sonraki süreçte dönemin güçlü ve zengin elit sınıfına mensup başka erkekler ile de aşk ilişkileri yaşar. Bu ilişkileri sayesinde çok büyük bir servet sahibi olur. Rosalie’nin ilk aptal sarışın olarak anılmasının sebebi ise, konuşmadan önce uzun süre duraksamasıdır. Konuşacak bir şeyi olmadığı için mi yoksa konuşmadan önce düşündüğü için mi sustuğu merak konusudur. Neticede, güzel olmasına rağmen sohbet etmekte zorlandığı ve fikirlerini iyi bir şekilde ifade edemediği için güzel ama beyni boş anlamında “aptal” olarak anılmaya başlar. Yaşadığı lüks hayatı ve edindiği serveti göz önüne alırsak “aptal” sıfatını çok da hak ettiği söylenemez.
Kızıl saçlılara dair hikayeler tarih öncesine kadar gider. Ancak şehvetle ilişkilendirilmesi daha çok Avrupa’da süregelen cadı avları ile başlar. 15. yüzyılda Avrupa’daki cadıların daha çok zina yapanlar ve cariyeler arasında bulunduğuna dair bir algı oluşmuş ve ayırt edici özellik olarak da göz alıcı kızıl saçlar tarif edilmiştir. Bu cadı imgeleminin genç, güzel ve kızıl saçlı kadın olması, kızıl saç ile doğaüstü güçler ve cinsel çağrışımlar arasında koparılması zor bir bağı zihinlere yerleştirmiştir. Ayrıca kırmızı rengin en dikkat çekici ve en seksi renk olması da kızıl saçın şehvet ve cinsellik ile ilişkilendirilmesinde oldukça etkilidir. Günümüzde sarışınlar ve kızıl saçlılarla ilgili de bu kodlamalar eskisi kadar güçlü olmasa da tamamen ortadan kalktığını söyleyemeyiz.
Çağımızın sosyalleşme platformları olan dijital mecralarda yer alan fotoğraflarımız kadar burada tercih ettiğimiz renkler de önemlidir. Bilinen bir arkadaşlık sitesi hakkında yapılan bilimsel çalışmada New York, Los Angeles ve Atlanta’da yaşayan yaşları 18-40 arasında olan 12,000 erkek ve kadının profil resimleri incelenmiştir. Bu çalışmaya göre, erkeklerin %72si, kadınların ise %56.2’si bu sitede nötr renkler giydikleri profil fotoğrafları kullanıyor. Profil fotoğraflarındaki kıyafetlerde en yaygın renk kadın-erkek fark etmeksizin siyah olarak ön plana çıkarken, sırasıyla beyaz, mavi ve gri kullanılmıştır.
Eğer dikkat çekmek istiyorsanız profilinizde kırmızı kullanın! Yapılan pek çok araştırmaya göre hem erkekler hem de kadınlar en çekici ve seksi renk olarak kırmızıyı benimsiyorlar. 2010 yılında yapılan bir araştırmada deneye katılan kadınların yarısına arka fonu kırmızı olan erkek fotoğrafları gösterilir diğer yarısına ise beyaz fon olanlar gösterilir. Kadınlar kırmızı fondaki erkekleri daha çekici bulduklarını belirtmişlerdir. Ayrıca erkeklerin kırmızı giymesi kadınlar tarafından statü sahibi olma potansiyelinin yüksekliğine dair gösterge olmuştur. Bunun yanı sıra erkekler koyu renk bir takım elbise, açık renk bir tişört ve kravat ile poz verdiklerinde daha güvenilir ve etkin görünüyorlar.
Konu renkler olunca daha çok moda ve güzellik akla geliyor ve çoğunlukla renkleri kişisel anlamda değerlendiriyoruz. Ancak konuyu markalar üzerinden ele alırsak, renklerin önemi markaların başarılarına direkt etki eder durumda. Renkler sözel olmayan iletişim biçimleri arasında en etkin ve hızlı olanıdır. Doğru renk satış getirir. Bu değişmez bir gerçektir. Institude for Color Research araştırmasına göre insanlar ürettiğiniz ürün veya içerik hakkında en fazla 90 saniye içerisinde bir karar veriyor. İnsanların üzerindeki bu ilk izlenimi etkileyen en önemli unsur ise %65 ile %90 oranında ürünün rengi oluyor.
Satış ve pazarlamada renkler, çok önemlidir. Doğru rengi seçerek, müşterilerin neyi görmesini, hissetmesini ve düşünmesini istiyorsanız bunu kolaylıkla renkler doğru bir şekilde kullanarak başarabilirsiniz. Seçtiğiniz tonlar, içeriğinizin okunabilirliğini ve kullanılabilirliğini de etkiler. Örneğin, müthiş kaliteli bir ürün üretmiş olsanız dahi, yanlış renkler kullandığınızda istediğiniz algıyı ve mesajı yaratamayarak başarısız olabilirsiniz. Toronto Üniversitesi’nin gerçekleştirdiği bir araştırmaya göre insanların çoğu 2 veya 3 favori renkleri ile basit kombinler oluşturmayı seviyor. Dolayısı ile insanlar kolaylığı seviyor. Az ve basit renk kullanımı müşteriler için daha cazip. Bu sayede markanın mesajını anlamak için zihinlerini çok yormaları gerekmiyor. Ayrıca unutmamak gerekir ki her rengin taşıdığı psikolojik ve sembolik anlamlar farklıdır. Bu yüzden farklı renklerin karışık ve üst üste kullanımı vermek istediğiniz mesajı sonuçsuz bırakabilir.
Öte yandan, hem erkek hem de kadın tüketicilerin büyük bir çoğunluğu soğuk renkleri daha fazla seviyor. Yaş aldıkça her iki cinsiyette de beğenisi azalan renkler ise turuncu ve sarıdır. Mavi ise, hem kadınların (%35) hem de erkeklerin (%57) en çok tercih ettiği renktir. Ancak erkeklere kadınlara kıyasla maviyi çok daha fazla tercih ediyor. Her iki cinsiyetin de en az tercih ettiği kahverengi ve turuncu renkler aynı zamanda “ucuz” olarak algılanan renkler.
Renkler insan psikolojisi üzerinde olduğu kadar fizyolojisi üzerinde de etkilidir. Yapılan araştırmalarda renklerin iştah konusunda belirleyici bir etken olduğunu ortaya koymuştur. Gerek iç mekan tasarımında kullanılan renklerin, gerekse mutfak ve yemek odası renklerinin iştahımızı etkilediği bilinmektedir. Sağlıklı bir hayat ve beslenme için renkleri doğru kullanmak şarttır. Halk arasında da yaygın bir şekilde kullanılan “önce gözün doysun” deyimi gözümüzün görsel uyaranlarını beslenirken de dikkatli olmamız gerektiğinin göstergesidir.
Kırmızı, tutkunun ve ateşin rengidir. Bu renk insanda hem psikolojik hem de fizyolojik tepkilere yol açar. Bu renk en çok iştah açan renk olarak bilinir. Tüm fast-food restoranları hem logolarında hem de iç mekanlarında bu rengi kullanırlar. Kırmızı renk karşısında insanın kan basıncı artar ve bu da açlık hissinin oluşmasını tetikler. Mutfak ve yemek odasında kırmızı rengi kullanırken dikkatli olmanızda fayda var. Eğer kilonuza ce sağlığınıza dikkat ediyorsanız bu rengi duvarlarda ve büyük objelerde kullanmak yerine, tasarımı tamamlayıcı objelerde ve dikkatlice kullanmanızda fayda var.
Mavi renk ise ferahlığın ve huzurun rengidir. Gökyüzünün rengi mavi, insanda güven duygusu uyandırır. Mutfak ve yemek odalarında mavi ve tonlarını tercih etmek mekanın daha sakin ve dengeli olmasına yardım eder. Böylece burada yiyeceğiniz yemeklerde de daha sağlıklı tercihler yaparsınız. Uzmanlar özellikle, koyu mavi ve lacivert yemek tabaklarının iştahı azalttığının altını çizmektedirler. Ayrıca doğada mavi renkli yiyeceklerin az olması ve genellikle mavinin besinin bozuk ya da zehirli olabileceğine dair kodlanmış olmamız yine mavi rengin iştah kapatıcı olmasına sebebiyet verir.
Oldum olası renklere ilgim vardı. Her ne kadar kariyerime teknoloji dünyasında başlamış olsam da ilerleyen zamanlarda içinde bulunduğum çalışma ortamları hep bir yerinden beni tasarım ve sanat dünyasında, dolayısı ile renklerle iç içe tuttu. Kişisel beğeni ve merak olarak hayatımda yer alan renkler bir dönem girişimci olarak tekstil sektöründe hem üretici hem perakende alanında faaliyet göstermem ile birlikte kişisel olmaktan çıkıp tüketici nezdinde ve satış bağlamında önem kazanmaya başladı. Tüketicinin satın alma karar sürecinde ilk andan son ana kadar renklerin inanılmaz etkisi olduğunu tecrübe ettim. Bu tecrübe beni özellikle pazarlama ve iletişim alanında renkler üzerine araştırmaya yönlendirdi. On yılı aşkın süredir yurtdışında aldığım eğitimler, katıldığım seminerler, ortak projelerde aldığım görevler ve yıllar içinde renk alanında dünyada etkin isimlerle kurduğum dostluklar bu süreç zarfında beni renk dünyasının profesyonel alanına taşıdı. İşin profesyonel tarafında her gün yeni bir konu ile karşılaşıp yeniden araştırıp daha çok öğreniyorsunuz. Her sektörün, her markanın farklı dinamikleri var. Bu farklılığı renklere taşımak ve doğru mesajlar içeren renk stratejileri oluşturmak heyecan veriyor. Sanırım işimin en sevdiğim yanı renkler konusunun üzerinde sürekli düşünmeye ve araştırmaya ve her gün daha çok öğrenmeye açık bir alan olması. Benim gibi sürekli öğrenme merakı olan biri için bu çok keyifli bir durum.
Renklerin hepsini seviyorum. Bu sayede sürekli aynı renklere takılıp kalmıyorum. Elbette ruh halim kişisel renk seçimlerimi günlük bazda etkileyebiliyor. Profesyonel anlamda tüm renklere eşit mesafede olsam da kişisel tercihlerimde canlı renklere biraz torpil geçiyor olabilirim. Aslında herkes renkleri seviyor ancak insanlar birkaç rengi yan yana getirmekte zorlandığı zaman kolaya kaçıyor. Farklı renkte bir elbiseyi almak istese bile aklına ilk gelen soru “bunu ne renk ile kombinlerim?” oluyor. Eğer cevap zorluyorsa hemen ya siyah ya beyaza ya da daha önce tecrübe ettiği tanıdık bir renge yöneliyor. Yine benzer şekilde “Evimi hangi renge boyamalıyım?” sorusu bizi zorlayan sorulardan biri. Yüzlerce renk içinden hep en kolayı seçiyoruz. Duvarlar açık renk olursa geri kalan her şeyi kombinlemek kolay olur diye. Oysa bir evin duvarlarına öyle sıradışı bir renk kullanırsınız ki, ev dört duvarken bile anlamlı hale gelir. Ben farklı renklerin yarattığı beklenmedik uyumdan büyük keyif alıyorum. Klasik ve ezberlenmiş renk kombinleri sıkıcı geliyor. Renklere biraz korkusuzca yaklaşmak lazım. Hepimiz zaten doğanın önümüze serdiği muhteşem renk kombinasyonlarına açıyoruz gözlerimizi. Bu sebeple aslında birbirine uydurmaya çalıştığımız renkler zaten hep gözümüzün önünde. Yapacağımız tek şey bakmaktan öteye geçip görmeye çalışmak olmalı.