Çocukların bağışıklık sistemleri yeterince gelişmediği için viral ve bakteriyel enfeksiyonlarla çok sık karşılaşabildiğini, bu esnada özellikle boyunl, koltuk altı ya da kasık bölgesinde lenf bezlerinin büyüyebildiğini söyleyen Prof. Dr. Canpolat hangi durumlarda detaylı araştırma gerektiğini şöyle açıklıyor: “Viral enfeksiyonlara ait lenf bezleri çoğunlukla kendiliğinden küçülür. Bakteriyel enfeksiyonlar sonucu ortaya çıkan lenf bezi büyümesi ise antibiyotikle tedavi edilir. Ancak tedavi süresi sona erdiğinde lenf bezlerinde hala bir küçülme olmamışsa hatta daha da büyümüşse mutlaka Çocuk Hematoloji ve Onkoloji bölümüne başvurulmalıdır. Yine, üst solunum yolu enfeksiyonlarında ortaya çıkan lenf bezleri büyümesi, çoğu zaman belli bir büyüklüğün üzerine çıkmaz ve üzerine dokununca hassasiyet oluşur. Ama lenf bezindeki büyüme lösemiden kaynaklanıyorsa lenf bezleri daha büyük ve sert görünümde olabilirler aynı zamanda hassasiyet de oluşturmazlar. Bu nedenle lenf bezlerinin vücudun neresinde olduğuna, sayıları ve büyüklüklerine, dokunmakla üzerlerinde kızarıklık ya da ısı artışı olup olmadığına, vücutta tek bir bölgede mi yoksa dağınık mı olduklarına, tedaviye rağmen küçülme mi yoksa büyüme mi gösterdiklerine, ayrıca ateşin eşlik edip etmediğine çok dikkat etmek gerekir.”
Löseminin yorgunluktan yüksek ateşe, geçmeyen öksürükten kol ve bacak ağrılarına, ağız, diş ve burun gibi farklı yerlerde oluşan ve iyileşmesi uzun süren küçük kanamalardan idrar ve dışkıda görülen kana kadar pek çok belirtisi olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Canpolat “Lösemide lenf bezi büyümesine özellikle yüksek ateş eşlik edebiliyor. Hastanın bağışıklığını sağlayan hücrelerde azalma olduğundan dolayı tedaviye yanıt vermeyen ve uzun süren ateş tablosu gelişebiliyor. Böyle bir durumda da ileri tetkikler yaptırılması hayati önem taşıyor” diye konuşuyor.
Löseminin genetik faktörlerin yanı sıra çevresel etkenler sonucu da ortaya çıkabildiğini, buna karşın teknoloji ve tıptaki hızlı gelişmeler sayesinde tedavisinde son yıllarda çok daha etkili sonuçlar alınabildiğini vurgulayan Prof. Dr. Cengiz Canpolat “Anne babaların hemen endişeye kapılmamaları, tedavi sürecinde soğukkanlı davranmaları, çocuklarına da olağanüstü bir sorunla karşılaştıkları gibi bir yaklaşımda bulunmamaları gerekir. Aile bireylerinin doktorla dayanışması ve çocuğa sağlıklı ve sağduyulu yaklaşımları tedavinin başarısında son derece önemlidir. Günümüzde erken tanı ve doğru tedavi sayesinde çocukluk çağı lösemisinde yüzde 75, akut lenfoblastik lösemide de yüzde 95 hatta tamamen iyileşme sağlanabiliyor” diyor.
Ülkemizde lösemiye yönelik toplumsal farkındalığın yeterince olmadığını vurgulayan Prof. Dr. Canpolat “Hastalığın tanısı basit bir kan sayımı ile konulabiliyor ancak farkındalık olmaması nedeniyle erken tanı imkanı çoğu zaman kaçırılarak, hastalara ancak ileri evrelerde müdahale etmek durumunda kalınıyor. Erken teşhis edildiğinde ise kanserin tipine ve risk grubuna göre iki-üç yıllık bir tedavi sonrası iyileşme sağlanabiliyor. Bu nedenle anne babaların, çocuklarını iyi gözlemlemeleri çok büyük önem taşıyor” şeklinde görüş paylaşıyor.