Derleyen: Betül Yasemin Keskin / Milliyet.com.tr - Tarih boyunca dünya birçok nükleer felakete tanıklık etti. Bunların en başında 1986'daki Çernobil Nükleer Santral kazası, 1979'daki Üç Mil Adası kazası, 1961'deki SL-1 reaktör kazası ve 2011’deki Fukuşima Nükleer kazası yer alıyor. Bu felaketler, binlerce insanın hayatına mâl olurken, gerçekleştiği bölgelerde uzun vadeli çevresel ve sağlık sorunlarına yol açtı. Ancak çok az kişinin bildiği bir başka nükleer kaza daha var: 1987 yılında Brezilya’nın Goiânia kentinde yaşanan radyoaktif madde sızıntısı. Bu trajedi, terk edilmiş bir radyoaktif kapsülün hurda metal sanılarak bulunmasıyla başladı. 1989 yılına gelindiğinde bile Goiânia’daki etkileri hâlâ hissediliyordu. Pek,i yıllarca süren bu nükleer sızıntı nasıl fark edilmemişti?
HASTANEDEN GERİYE O CİHAZ KALDI
Takvimler 1987 yılını gösteriyordu. Brezilya'nın Goiânia kentinde bulunan kanser hastalarını tedavi eden bir hastane bulunduğu yerden başka bir yere taşınacaktı. Bu taşınma sırasında kanser tedavisinde kullanılan Sezyum-137 içeren bir teleterapi cihazı merkezde bırakıldı. Yasalar gereği bu kararın yetkililere bildirilmesi gerekiyordu ancak merkezi taşıyanlar bu durumu kimseye bildirmedi. Taşınmadan yalnızca 2 yıl sonra 1989 yılında hurda eşyalar bulmak ümidiyle terk edilmiş hastaneye giren hurdacılar karşılarında duran cihazı gördü.
Terk edilen hastanede onkoloji hastalarına hizmet veriliyordu. Tümörlerin cerrahi olarak çıkarılmasının ardından kalan kanser hücrelerini öldürerek hücre büyümesini kontrol etmek için iyonlaştırıcı radyasyon kullanılıyordu. Bir zamanlar hayat veren bu hastanede yetkililer, o cihazla radyolojik bir saatli bombayı ardında bıraktığından habersizdi.
Buldukları hurdayı el arabasıyla eve taşıyıp sökmeye başladılar ve kısa bir süre sonra ikili, baş dönmesi ve ishal yaşadı ancak bu semptomları yedikleri bir şeye bağladılar. Adamlardan birinin parmaklarında dakikalar içinde yanıklar oluşmaya başladı. Ancak bu yanıklar bile diğer adamı yıldırmadı ya da korkutmadı. Kapsülü tornavidayla dürttüklerinde en derinden içeriden koyu mavi bir ışık yayıldığını gördüler. Bu ışık gizemli ve ilgi çekiciydi, ışığın elektromanyetik radyasyonun floresansı olduğunu bilmiyorlardı. Ortaya çıkan radyasyon yanıkları adamlardan birinin parmaklarına, diğerinin de sağ koluna mal olacaktı. Ancak ikisi de maruziyetten sağ kurtulacaktı. Terk edilmiş hastaneden çıkardıkları bu cihazı bir hurdalık sahibine sattılar.
GECELERİ PARLAYAN BİR TOZ BULDULAR
Buldukları toz onları öylesine etkiledi ki bu mavi toz geceleri pasparlak oluyordu. Bütün toz parçalarını bir araya getirerek çevrelerindeki insanlara dağıttılar. Cihazın satılmasıyla içindeki CS-137 (Sezyum-137) serbest bırakılmış oldu. Artık ne cihazı bulan adamlar ne sattığı kişiler ne de adamların içinde bulduğu tozu hediye ettikleri kişiler içinde bulundukları tehlikenin farkında değildi.
Sezyum-137 içeren teleterapi cihazının ele geçirilmesinden tam 16 gün sonra mide sorunuyla hastaneye gidenlerden biri yanında cihazın içinden çıkan toz parçalarını götürdü. Bu parçaları inceleyen yetkililer 29 Eylül 1989'da radyoaktif bir maddenin dolaşımda olduğu konusunda alarma geçti. İşler, mavi toza maruz kalan bir otobüs şoförünün bilmeden onlarca yolcuyu maddeye maruz bırakmasıyla daha da kötüye gitti. Olayda 4 kişi öldü, bunların arasında babası eve getirdiğinde tozla oynayan altı yaşında bir kız çocuğu da vardı. Mavi parlayan toz yüzünden ölen herkes kurşun geçirmez bir tabutta defnedildi.
Yaşanan bu olayların ardından yetkililer yaklaşık 100 bin kişiyi radyasyon taramasından geçirdi ve 249 kişinin ciddi şekilde radyasyona maruz kaldığını tespit etti.
1989 yılında Brezilya'da yaşanan bu olay, Uluslararası Nükleer Olay Ölçeği'ne göre beşinci seviye bir olay olarak sınıflandırıldı. Bu sınıflandırma olayın daha geniş kapsamlı sonuçlara yol açtığı anlamına geliyordu.
40'TAN FAZLA EV YIKILDI
Olay, ülke çapında hızla yayıldı ve yetkililer bölgedeki hastanelere bir temizleme ve arındırma operasyonu gerçekleştirdi. Kapsülden salınan parlayan mavi madde o kadar çekiciydi ki geniş bir alana yayıldı. Rüzgar ve yağmurun yardımıyla kirlilik daha sonra 160 kilometre öteden bulundu. Bu olayda tespit edilemeyen vaka sayısı muhtemelen çok daha yüksekti. Şehirdeki 40'tan fazla evde yüksek düzeyde kirlilik olduğu tespit edildi ve bu evler yıkıldı. Tüm sokaklar ve meydanlar arındırıldı, tonlarca toprak çıkarıldı ve ardından kalan radyasyonu kapatmak için zemin betonla kaplandı.
SIZMAYA DEVAM EDİYOR
Olayın ardından birçok vatandaş bulaşma korkusundan dolayı psikolojik olarak sorunlar yaşamaya başladı. Bu korku o kadar yaygınlaştı ki peş peşe yayılan haberlerin ardından diğer şehirler Goiânia halkından ve onların ürettiği ürünlerden uzak durmaya başladı. O yıllarda yapılan tüm arındırma çalışmalarına rağmen 2001'de yapılan bir çalışmada, yüzeyin 10 ila 40 cm altında hâlâ artan aktivite seviyeleri bulundu ve bu da 1989 yılında yapılan arındırma çabalarının etkinliğini sorguladı. Bugün bil, Goiânia'da belirsiz miktarlarda CS-137, betonun altındaki kirlenmiş topraktan yeraltı suyu kaynaklarına sızmaya devam ediyor.
Bu olay, Uluslararası Nükleer Olaylar Ölçeği'nde (INES) yedi üzerinden beş olarak nitelendirildi ve yetkililer, hastane taşındığı esnada görevli olanları sorgularken hurdacılar hiçbir şekilde yargılanmadı. Goiânia olayı, modern bir metropol ortamda yaşanan radyoaktif kirlenmenin etkileri hakkında acı bir ders niteliğindeydi. Bu felaketten çok fazla ders çıkarılabilirdi ancak kayıtlara göre olayın uzun vadeli etkilerine ilişkin takip çalışmaları ihmal edildi ve arındırma çabalarının yetersizliğine ilişkin değerli veriler asla kaydedilmedi.