Çocuğunuz Mutlu Mu?
Zamanın çocukları bir önceki kuşaklara göre oldukça farklı bir yaşam sürüyor. Bahçede oynamaları pek de güvenli bulunmayan minikler için bilgisayarları bağımlılık yaratan yeni oyun arkadaşları… Sosyal fobiye dönüşebilen bu tek kişilk çocukluk dönemine bazen alt ıslatma, tırnak yeme gibi pek de üzerinde durulmayan alışkanlıklar da eşlik ediyor. Yeterli iletişimi kuramayıp ilgiyi göremediklerinde aslında öyle olmasa bile sevilmediklerini düşünmeleri hiç de zor olmuyor.
Bizden önceki nesil, kıtlık bilinci ile hareket ediyordu. Savaş görmüş, çayı kuru üzümle içen bu neslin yaşam tarzına bu kıtlık dönemleri yansıyordu. Bizler görmediğimiz savaşı tam anlayamadık. Bizim kuşağımız ise kanaatkâr, bir anlamda duygu ve düşüncelerini ifade etmek açısından kıtlıkla büyümüş bir kuşaktı. Çocuklarımız ise teknolojik gelişmelerin içine doğan bizden daha fazla imkâna sahip çocuklar. Öte yandan daha yalnızlar.
Bir önceki kuşakla aramızda çok fark vardı, çocuklarımızla da öyle. Bizler sokakta oynadık, onlar evde yaşıyorlar. Bizim arkadaşlarımız vardı koşturacak, onların bilgisayarları var. Biz ev poğaçalarını ve keklerini biliriz, onlar kahve dükkanlarının dilim pastalarını biliyorlar. Bizler istemeyi bilmeden büyüdük, onlar isteklerine sahip olarak. Aramızdaki farklar gittikçe açılıyor.
Çocuklarda 0 yaşı anne rahmindeki 40. gün olarak kabul ediyoruz. Anne rahminde 40. günde ruh bedene iner ve yaşam gerçek anlamıyla başlar. Bu andan itibaren duymaya, görmeye, algılamaya, zannetmeye, kaydetmeye başlarız. Yedi yaşına gelene kadar birçok kodlamamız oluşur ve yerleşir.
0-7 yaş aralığında en çok ihtiyaç olan konu sevgi ve güvendir. Sevgi konusu anne tarafından, güven konusu baba tarafından desteklenmelidir ki çocuğun önündeki tüm zamanlar için taşlar yerine otursun. Bu denklem yerini bulduğunda anneden güveni, babadan sevgiyi almayı da öğrenecektir çocuk.
Günlük yaşam sıkıntılarımızdan çocukları korumalıyız. Onların yanında zihinlerimiz dolu, kalbimiz kırık, öfkeli, mutsuz olursak tüm duygular gibi bunları da alıp kendileri için işletirler. Oysaki sakin ve coşkulu sevgiye ihtiyaçları var. Negatif duyguları da tanıyıp bilmeye ihtiyaçları var. Sürekli kızgın olursanız kızgınlığı benimserler.
Dokunma ve tutma araçlarımız olan ellerimiz aynı zamanda mükemmel iletkenlerdir. Sahip olduğumuz tüm duygu ve düşünceyi dokunduğumuz her yere ve her şeye aktarırız. Özellikle öz bakım döneminde çocuklara dokunurken duygu ve düşüncelerimize dikkat etmeliyiz. Avuç içlerimizden tüm duygumuzu alıp içselleştirebilirler.
“Hayat zor!”, “Para kazanmak zor!”, “Bu ülke adam olmaz”, “Keşke kadın / erkek olmasaydım!” gibi gün içinde kullandığımız birçok cümle onlarda büyümek üzere olan tohuma dönüşebilir. Kullandığımız sözler bizim geleceğimizi belirlerken çocuklarımızın gelecekte yürüyeceği yolu çizebilir. Ağzımızdan çıkanı kendimiz ve çocuklarımız için duymalıyız.
Çocukların sorunlarını kabul etmeliyiz. Reddedilen sorun çözülemez. Sorunun nedenlerini tarafsız bir göz ile düşünmeli, yorumlamalı, hissetmeliyiz. Suçlamak ve suçlanmak hataya açılan kapılardır. İçinden geçmek istediğimiz kapı çözüm ise anlayış ile yürümeliyiz. Kendimizi ve çocuklarımızı tanımak çözümle bizleri buluşturur.
Sevgi ve şifayla kalın,
Ebru Demirhan