10.12.2018 - 09:49 | Son Güncellenme:
Anne baba adaylarının bebek sevinci bazen düşükle yarım kalabiliyor. Günümüzde 35 yaş üstü gebeliklerin artması ve buna bağlı kromozom bozuklukları, obezite, tiroid ve şeker hastalığı, sigara içme alışkanlığının fazla olması, rahimle ilgili sorunlar, polip, miyom gibi pek çok nedenden dolayı düşük yaşanabiliyor.
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Faruk Buyru, günümüzde her 5-6 gebelikten birinin düşükle sonuçlandığını vurguladı. Buyru, ‘‘Bu anne yaşına bağlı olarak da artıyor. İleri yaşlarda düşükle karşılaşma ihtimalimiz daha fazla. 40 yaş üzeri her 4 gebelikten birinde düşük oluyor. Bu düşüklerin altında yatan neden büyük çoğunlukla kromozom bozuklukları, yani oluşan embriyonun normal kromozom yapısına sahip olmamasıdır. Bu gebeliklerin çoğu gebeliğin ilk sekiz haftasında; ilk iki ayda düşükle sonuçlanıyor. Yapılacak araştırmalarda bunu ortaya koymak mümkün. Çok da umutsuzluğa kapılmamak gerekiyor, 'bu düşük beni nerden buldu' diye düşünülmemesi gerekir. Çünkü sonraki gebelik yüzde 80'in üzerinde bir ihtimalle sağlıklı bir doğumla, canlı bir bebeğin eve gitmesi ile sonuçlanacaktır” dedi.
Düşüklerin birçoğunun nedeninin de bilinmediğini kaydeden Prof. Dr. Faruk Buyru, ‘‘Çevresel faktörler de etkileyebilir ama düşüklerin birçoğunun nedenini bulamıyoruz. Tek düşük durumunda herhangi bir araştırmaya gerek yok. Çünkü bu durum rastlantısal olarak ortaya çıkan, sperm ile yumurtanın normal birleşmemesinden kaynaklanabiliyor. Fakat bir sonraki gebelikte sağlıklı bir embriyo oluşup normal bir süreçte devam edecektir'' diye konuştu.
"Enfeksiyonlar zannedildiği gibi düşüğe neden olmuyor"
Tekrarlayan düşüklerde araştırma yapılmasının şart olduğunu belirten Prof. Dr. Buyru, ‘‘Her beş altı gebelikten biri düşükle sonuçlanıyor ama gebelik kaybı deyince yüzde 2-3'lük bir orandan söz etmek gerekiyor. Yani 20 kadından birinde tekrarlayan gebelik kaybı ortaya çıkıyor. Tekrarlayan gebelik kaybı demek üst üste iki ya da daha fazla düşükle karşılaşmak demek. Bu durumda nedeni araştırmaya yönelik bir takım tetkikler yapmak gerekir.
Bunlar annenin, babanın kromozom yapısı, rahimle ilgili doğuştan ya da sonradan ortaya çıkan şekil bozuklukları, tiroid, diyabet gibi bir takım hormonal bozukluklar olabiliyor. Halk arasında çok yaygın olarak enfeksiyonların düşüğe neden olduğu zannedilse de bu çok doğru değil, enfeksiyonlar daha az oranda düşüğe neden oluyorlar'' ifadelerini kullandı.
"Gebelik öncesi tiroit ve şekere bakılmalı "
Gebelik öncesinde tiroit hastalığı, yüksek seyreden şekerin var olup olmadığına bakılması gerektiğini kaydeden Prof. Dr. Buyru, "Tiroit ve şeker düşüğe neden olabilir, ama bunların oranı çok fazla değil. Rahimle ilgili sorunlar, doğuştan gelen şekil bozuklukları, rahim içinde bölme olması gibi problemleri gebelik öncesi kontrollerde ortaya koymak ve gebe kalmadan düzeltmek mümkün. Sonradan ortaya çıkan yine rahimle ilgili polip, miyom gibi rahim şeklini, gebeliğin yerleştiği yeri bozan bir takım problemleri de gebelik öncesinde tespit edip düzeltme şansına sahibiz. Anne adayları şunu da unutmamalı, nedenlerin çoğu gebelikle birlikte ortaya çıkıyor. Yani kromozom bozukluğunu önceden çok fazla araştırma durumu söz konusu değil, buna gerek de yok, üst üste düşük olunca bazı araştırma yöntemlerine başvurmak gerekiyor. Tek gebelik kaybından sonra çoğunlukla araştırma yapmaya gerek yoktur'' dedi.
"Tüp bebek düşük riskini azaltmaz"
Bazı hastaların ‘‘acaba tüp bebek yapsak, yardımcı üreme tekniklerine başvursak düşük riskimiz azalır mı'' diye sorduklarını söyleyen Buyru, ‘‘Sadece tüp bebek yöntemine başvurulması düşük riskini azaltmaz, yani kendi kendine gebe kalan bir kadınla tüp bebek yöntemi ile gebe kalan bir kadının düşük riski arasında aslında çok fazla bir fark yok. Hatta yardımcı üreme tekniklerinde düşük riski daha fazla diyebiliriz. Ama genetik inceleme işin içine girerse yani tüp bebekle elde edilen embriyoyu genetik incelemeye tabi tutup, sağlıklı kromozom yapısına sahip embriyoyu rahim içine yerleştirirseniz düşük ihtimali azalır, sağlıklı bebekle eve dönme şansı artar'' şeklinde konuştu.
Düşükle ilgili yanlış bilinenler
Yaşanan düşüklerde bazı yanlış inanışlar olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Buyru şunları söyledi:
‘‘Hareket etmek, koşmak, zıplamak, uzanmak bunlar düşüğe neden olmaz. Fiziksel egzersiz, cinsel ilişki, aşırı hareket bunların hiçbirinin düşükle ilgisi yok. Nadiren gebeliğin ikinci üç aylık döneminde rahim ağzı ile ilgili problem varsa anne adaylarının aşırı hareketten kaçınmasını, istirahat etmesini öneriyoruz. Ama bu çok sık karşılaştığımız problem değil. Çevresel faktörlerin, stresin ve beslenme biçiminin düşükle ilişkisi tartışmalıdır. Aşırı kahve tüketimi, alkol bağımlılığı, bazı ilaçlar düşüğe neden olabilir. Gebelikte ve hatta öncesinde sigara kullanmamak gerekir. Stres düşüğe neden olmaz. Yine aynı şekilde maydanoz gibi, sakatat gibi besinlerin de düşüğe yol açtığı gerçeği yansıtmamaktadır.''