Sefaköy TGC İlköğretim Okulu’nda öğretmenler, öğrenciler ve veliler Vali’ye eleştirilerini ve isteklerini açıkça sıraladı
      Biraz da sorunsuz ya da az sorunlu okullara gidelim dedik, hem de değişik bir uygulama düşündük. “Konuşan Türkiyeöyi bir okulla test etmeyi tasarladık. Bakalım yarının genç kuşakları ve onları yetiştiren öğretmenler “Konuşan Türkiyeönin neresindeydiler?
      Demokratik ve uygar davranış gelişmişliğini görebilmek düşüncesiyle de şöyle bir yöntem planladık. En büyük mülki amir olarak İstanbul Valisi Erol Çakır ile İstanbul’daki eğitimin sorumlusu Milli Eğitim Müdürü Ömer Balıbey de bizimle beraber olacaklardı. Bakalım öğrenciler mi, yoksa öğretmenler mi “büyükleröin karşısında daha cesur konuşacaktı ya da hangisi daha çekingen davranacaktı.
      Böyle bir demokratik forum için, Küçükçekmece’deki Türkiye Gazeteciler Cemiyeti İlköğretim Okulu’nu seçtik. Öyle ya, “demokratik forumöa bu adı taşıyan
okul yaraşırdı.
      Öğrenci ve velilerle ayrı, öğretmenlerle ayrı görüştük. Ve gördük ki, “Konuşan Türkiye" ağır aksak da olsa, konuşuyor. Öğrenciler kendi dilleriyle, öğretmenler kendi düzeylerine göre, veliler de kendi hallerinde konuşuyorlar.
      5 - A öğrencisi Ezgi Selen kalktı, “Bilgisayar dersi istiyorum" dedi.
      “Niye" dedik.
      “Peki bilgisayar mühendisi olurum" dedi. Halası bilgisayar kullanmasını gösteriyormuş Ezgi’ye. Ezgi aynı zamanda okulun kooperatifinde de görevli. Simit ile kola satıyormuş. Yani okulun yönetimine katılıyor, sorumluluk üstleniyor. Ezgi, “Kooperatifte bisküvit satılmasını da istiyorum" dedi.
      “Peki, bunları öğretmenlere söylemedin mi" diye sorduk.
      “Söyledim, ama ilgilenmediler" dedi.
      Eğer öğretmenleri bu konuşmasından ötürü Ezgi’ye sitemde bulunmamışlarsa, demokrasinin gelecek kuşakların elinde kökleşmesine yardımcı olmuşlar demektir.
      Sanıyoruz olmuşlardır da.
      Çünkü, öğretmenleri de okulun öğretmen odasında Vali’ye ve milli eğitim müdürünün önünde aynı şekilde konuştular. Öğretmenlerin çoğu ekonomik koşulların ağırlığından, geçim sıkıntısından şikayet etti. Müdür Yardımcısı ve Fen Bilgisi öğretmeni Ünal Öztürk, bakın neler söyledi:
Özeleştiri
      “Eğitimde kalite öğretmen maaşının artmasıyla yükselmez. Eğitimde kaliteyi yükseltmek için altyapının düzeltilmesi gerekir. Sınıfların öğrenci sayısının kalabalık olması, bana göre kaliteyi düşüren en önemli etkenlerdendir. Sınıfların öğrenci sayısının 30 - 32 olması, bunun için de daha çok okul yapılması gerekir. Araç gereçlerin de yeterli olması ve iyi kullanılması gerekiyor. Bu noktada biz öğretmenler de özeleştirimizi yapmalıyız. Ben öğretmen olarak bir şey yapmak istiyorsam, komşu okuldan deney malzemesi alarak ders yapabilirim."
      Hemen belirtildi ki, bu okulda sınıfların öğrenci sayısı 30 - 32 arasında. Laboratuvarı iyi durumda. Küçükçekmece bölgesinde okul sıkıntısı çözülmüş durumda, sınıflarda yığılma yok, hatta yer yer tekli öğretime dönüldüğü bildiriliyor. Yedi yıllık öğretmen olan Ünal Öztürk, sistemi sorgulayarak devam ediyor ve
devlet okulları arasında rekabet olmayışını yanlış buluyor; öğretimin değil, eğitimin önde gelmesi gerektiğini söylüyor, oysa okulların adının bile “ilköğretim" olduğuna dikkat çekiyor. Sorunları çözmek için en önemli faktörün velileri okula çekmek olduğunu da uzun uzun anlatıyor ve “Mahalle, okuluna sahip çıkarsa bu iş biter" diye noktalıyor.
      Velilerden Esmihan Özkan da takır takır konuşuyor. Koruma Derneği’nin Başkanı imiş. Okulun yaptırılmasına açtığı kampanya ile önayak olan Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’ne de eleştiri oklarını gönderiyor, “Cemiyetten de bir destek görmedik, okulun açılmasıyla kaldılar, okulun adına layık olmasını istiyoruz" diyor.
      Hepsi haklılar, daha iyisini istemekle herkes haklı. Ümraniye’deki okulda öğretmeni Fatma Çubuk’a, “Bilgisayar istemiyorum, defterimi koyacak sıra istiyorum" diyen öğrenci de haklı, Küçükçekmece’de bilgisayar isteyen öğrenciler de haklı.
      Hiç sorunsuz olanaksız, ama daha az sorunlu yeni bir öğretim yılı dileğiyle tüm öğretmenlere ve öğrencilere iyi tatiller.
Öğretmenden eğitime eleştiri
     Â
Irkçılık ve cinsiyet ayrımcılığı var      Arzu Doğan: “Sınıflar çok kalabalık, araç gereç yok. Biz öğretmenler eğitim öğretim yapmaktan çok, sınıflarda çocukların başında duran birer çoban, birer bekçi, birer polis gibiyiz.
      Müfredat programlarının içeriği müthiş bir cinsiyet ayrımcılığı ve ırkçılık ile dolu. Birinci sınıfta Hayat Bilgisi dersinde ilk ünitemiz aile. Ailemizde anne evde çalışır, çocuklara bakar; baba dışarıda işte çalışır şeklinde gösteriliyor. Oysa ben bir kadın olarak yıllardır dışarda işte çalışıyorum, öğretmenim, ama sadece evde çalışan bir kadına indirgenmiş durumdayım.
      Sonra, ırkçı fişlerimiz de çok. Örneğin, “Ben Türküm, ne mutlu Türkim diyene gibi."
     Â
Öğretmene sınav      Ali Topçu: “Diplomamda öğretmen yazdığı halde, ben yeterlik sınavı denen bir sınavla öğretmen olarak atandım. Bu çok anlamsız. Buna karşılık yakın dönemde makine mühendisi, veteriner, ziraat mühendisi ve başka mesleklerden insanlar pedagojik formasyonu olmadan, öğrenci psikilojisine nasıl yaklaşılacağını öğrenmeden öğretmen olarak atandılar. Boşta gezenlere iş olarak öğretmenlik verildi. Bizde öğrenci merkezli öğretim yerine, öğretmen merkezli, anlatıma dayanan öğretim yapılıyor. Çocuk henüz soyut düşünme evresindeyken, 4. - 5. sınıftayken sosyalde, fende, matematikte çok somut bilgiler veriliyor. Sekiz yıllık eğitime geçildi, ama müfredatta tam olarak sekiz yıla göre düşünülmüyor, bu gerçekleştirilemedi. Ayrıca sekiz yıla geçilirken ve katkı payı toplanırken sınıf mevcutlarının üç yıl içinde 30 öğrenciye indirileceği söylenmişti, bu da gerçekleşmedi. Yedi yaşındaki bir çocukla 15 yaşındaki bir çocuğun
oyun alanı aynı, üstelik bahçe de merdivenler de tıkış tıkış."
     Â
Rehberliğe önem verilmeli      Çiğdem Arslan: “Rehber öğretmenliğe önem verilmeli. Yönetmeliğe göre bizim okulda 7 rehber olması gerekirken ben tekim. Sınıf öğretmeninin de rehber öğretmenliği doğru anlaması gerekir. Sınıf öğretmeninin, rehber öğretmene gönderdiği çocuk, kendini zorla gönderilmiş, cezalandırılmış gibi hissediyor, onunla rahat iletişim kuramıyoruz. Oysa kendiliğinden gelen çocuk üzerinde daha başarılı oluyoruz. Çocukların rehber öğretmene yansıttığı sorunların başında; ders çalışmamak, sınav korkusu, anne babanın ayrı oluşu, evde şiddet, aşırı içki içilmesi ve çok kardeşlilik geliyor."
     Â
Giyim özgürlüğü      Kartal’da Eğitim-Sen’in lokalinde öğretmenlerle sohbette üç kadın öğretmen kılık kıyafet yönetmeliğinin yumuşatılması isteğini dile getiriyor. Sevinç Uslu, “Yaza girerken, 25 Mayıs’ta genelge gelir, kısa kollu giyebilirsiniz diye. Ben Belçika’da 2.5 yıl kaldım, orada böyle bir şey yok. Ben pantolon giymek istiyorum mesela."
      Fatma Özbakır, “Öğretmen nasıl giyineceğini bilmeli, diyor. Ben kısa etek giydim diye müfettiş bana 100 üzerinden 86 verdi. Meğer karısı başörtülüymüş. Ben ortaokula giderken öğretmenim pantolon giyerdi, ben giyemiyorum. Geriye mi gidiyoruz... Özel okullarda bu yok."
      Türkan Gündeş de, Erenköy’de velilerin ve öğrencilerin, her gün aynı elbiseyle okula gelen öğretmeni şikayet ettiklerini aktarıyor.