Dans spor mudur? Yoksa sanat mıdır? Dans ile ilgili düşündüğümüzde aklımıza gelen sorulardan birisidir bu. Albert Einstein “Dansçılar, Tanrının atletleridir!” diyerek, dansın hem bedensel bir performans hem de ruhsal bir yaratıcılık gerektiren bir iş olduğunu vurgulamış.
Dans etmek atletik olarak bir beceri istiyor, bu yadsınamaz bir gerçek. Fakat atletik becerinin ötesinde, derin bir tutku ve yaşama sevincidir bizleri dans ettiren. Kendini ifade edebileceğin sanat dalları arasında dans, bedenimiz ile yeniden tanışmak gibidir.
Bir bebek büyürken yavaş yavaş kendisine yeni beceriler katmaya başlar. Emeklemeyi, ayakta durmayı, yürümeyi, koşmayı öğrenir zaman içerisinde. Dans ederken ve yeni dans figürleri öğrenirken, hayatı tanıyan bir bebek gibi oluruz adeta. Tamamen anda oluruz, tamamen bedenimize ve kendimize odaklı, harekete odaklı oluruz. Eğer bu açıdan düşünürsek, dans etmek sürekli kendimizi tanımaya devam etmek demektir. Dans etmek, ruhumuzdaki devinimleri dışa vurmak demektir. En önemlisi ise dans etmek özgürlük demektir.
Sanayi devriminin sonrasında hayatımıza giren makineler, icatlar ve milenyum sonrasında hayatlarımıza giren teknoloji, bizleri gitgide daha az hareket etmeye yöneltmeye başladı. Bizim yerimize ev işlerini yapan aletlerimiz var artık. Tek bir tuşla istediğimiz yemek veya almak istediğimiz ürün ayağımıza kadar gelebiliyor. Bizim yerimize hareket eden makineler ve robotlar gitgide çoğalmakta. Bununla doğru orantılı olarak tüm Dünya’daki kalp ve damar hastalıkları, obezite, diyabet, ruhsal hastalıklar artmakta. İletişim aletleri elimizin altında fakat belki de gerçek bir iletişim kurmanın en zor olduğu çağlardan birisinde yaşamaktayız. Tüm bunları sanayi ve teknolojiyi kötülemek için söylemiyorum. Demeye çalıştığım, evrenin her yerinde olduğu gibi Dünya’da da denge en önemli beceri. Bize sunulan kolaylıklardan faydalanmak elbette hakkımız fakat hareket kabiliyetine sahip canlılar olarak, hareket etmeye devam etmemiz gerektiğini unutmamamız gerek. Birbirimizle ve kendimiz ile iletişimin en gerçek ve derin hali olan dokunma eylemini büyük bir minnet ile gerçekleştirmeyi ihmal etmememiz gerek.
Şimdi sizden, kendiniz için en son ne zaman hareket ettiğinizi düşünmenizi istiyorum. Peki bedeninize en son ne zaman teşekkür ettiniz? Ayaklarınıza bütün gün sizleri taşıdığı için ne zaman sevgi ile masaj yaptınız? Sizin minik birer kopyanız olan hücrelerinizi ne zaman düşündünüz? Onların bütün gün, hatta siz uyurken bile, bitmek tükenmek bilmeden çalıştığını hiç hatırlattınız mı kendinize?
Aletlere, maddelere, teknolojik gelişmelere bağlı olmadan, hür bir iradeyiz kendi başımıza. Bunun için her gün teşekkür etmeliyiz var oluşumuzu kutsayan bedenimize. Bütün bilimsel gelişmelerin ötesinde, evrende var olan en üst düzey teknolojik harikalardan birisi olan bedenimizi taşıdığımız için minnet duymalıyız. Her birimizin Tanrının atletleri veya Tanrının atleti olma potansiyeline sahip canlılar olduğumuz gerçeğini her gün hatırlamamız dileği ile...
R.Hakan Kırkoğlu
Boğa’da dolunay gerçekleşiyor
16 Kasım 2024
Astrolog Seçkin İlbuğa
16 Kasım Boğa Dolunayı: Yaşam varmak değil, her adımın farkında olmaktır
15 Kasım 2024
Dt. Pertev Kökdemir
Diş beyazlatmanın uzun süre etkisini göstermesi için 5 kural
13 Kasım 2024
Astrolog Aslıhan Doktoroğlu
11 Kasım haftası burç yorumları - Haftalık burç yorumları
11 Kasım 2024
R.Hakan Kırkoğlu
Mücadele gezegeni Mars Aslan’da
8 Kasım 2024