Bacağını alıp kafasına kadar kaldırıyor, kollarını türlü türlü uç pozisyonlara sokuyordu. Yerlerde yuvarlanıyor, ayağa kalkıp yeniden defalarca yere düşüyordu. Bedeni ne kadar içinden çıkılması zor gibi gözüken pozisyonlara girse de yüzünde asla bir acı belirtisi olmuyordu çünkü henüz iki yaşında bir bebekti.
Bebekliğimizi hatırlarsak ya da o zamanlara ait görsel kayıtlarımıza bakarsak görürüz ki bebekken bedenlerimiz son derece rahat, ağrılardan ve kasılmalardan uzak, esnek bir haldedir. Dünyaya geldiğimizde, tıpkı zihinlerimiz gibi bedenlerimiz de son derece yalındır. Bir bebeğin bedeninde kolay kolay kırık olmaz (uç örneklerin dışında). Bir yetişkinin kolaylıkla sakatlanacağı bir düşüş yaşayan bebek, eğer etrafındaki insanlar tepki vermezlerse ağlamaz bile, kalkıp oynamaya devam eder.
Bunun nedeni bebeklerin bedenlerinin daha güçlü olması değildir. Bebekler bedenlerini yetişkinlere oranla çok daha serbest biçimde kullanırlar. Örneğin bir düşüş sırasında, yetişkin kendisini kasarken, bebek serbest bir biçimde ağırlığını yer çekimine bırakır. Bu yüzden beden kendi doğal akışında düşüşü gerçekleştirir ve sakatlanmaz.
Peki yetişkinler olarak bedenlerimizi kasmamızın, tutmamızın sebebi nedir? Bebeklikten çocukluğa, oradan ergenliğe ve yetişkinliğe giden yolculuğumuz sırasında, zihinlerimizde yaşadığımız tecrübelerin kayıtlarını tutarız. Bu kayıtlar beyinde gerçekleştikten sonra, omurgamıza yerleşirler ve orada sinirsel kayıtlar olarak yerlerini alırlar. Bu kayıtlar yaşadığımız tecrübelerin izdüşümleridir. Böylelikle “hayat görüşü” diye tabir ettiğimiz olgu oluşurken, bedensel kayıtlarımız da oluşmuş olur.
Bedenimizde yer edinen kayıtlarımız, hayatta karşılaştığımız her olay karşısındaki tepkilerimizi belirleyen temel unsurlar halini alırlar. Böylece herhangi bir beklenmedik durum karşısında bedenimiz otomatik tepki üretmeye başlar (biz bunlara refleks deriz). Bu tepkiler zaman zaman bizleri korusa da, çoğu zaman olması gerekenden fazla korumacı davranmamıza neden olurlar. Böylece kendimizi korumak adına kendimize zarar vermiş oluruz. Bu durumu akıntıya karşı yüzmeye çalışmak gibi tarif edebiliriz.
Fakat bu kayıtlarımızı yeniden programlamamız mümkündür. Bedenimiz ile ilgili yaptığımız çalışmalar tam olarak burada devreye girer. Eğer bedenimizi birer yetişkin olarak yeniden ele alır ve onu anlamaya ve geliştirmeye odaklanırsak, zaman içerisinde reflekslerimizi değiştirebiliriz. Nasıl ki bir bebek, yürümeyi, oturmayı, kalkmayı öğreniyorsa biz de hayat içerisinde kullandığımız her hareketi gözlemleyerek, bedenimizin olaylara verdiği tepkileri analiz ederek işe başlayabiliriz.
Böyle bir çalışma yapmanın bedenimize yararı olduğu kadar, zihnimize de faydası dokunur. Bedene kayıtlı olan travmalarımızı temizledikçe ve iyileştirdikçe zihnimiz de daha verimli çalışmaya başlar. Zaten aydınlanma denen şey insanın kendini yeniden yaratması demek değil midir? Tıpkı bir bebeğin hareket etmeyi öğrendiği gibi, insanın da yaşamayı öğrenmesi gerekir.
R.Hakan Kırkoğlu
Kış mevsimi haritasına bakış
21 Aralık 2024
Astrolog Aslıhan Doktoroğlu
16 Aralık Haftası burç yorumları - Haftalık burç yorumları
16 Aralık 2024
Dt. Pertev Kökdemir
Diş çürümesini engellemenin 5 etkili yolu
16 Aralık 2024
Astrolog Seçkin İlbuğa
15 Aralık 2024 İkizler Dolunayı: En üst versiyona çıkmamızı sağlayan mucize
14 Aralık 2024
R.Hakan Kırkoğlu
Dolunay neler getiriyor?
14 Aralık 2024