Fiziksel olarak çocuğun dünyaya geliş süreci hamilelik ile başlasa da çocuk ilk olarak anne ve babasının zihninde meydana gelir. Henüz dünyada olmayan çocuk üzerine, anne ve baba hayaller kurmaya başlar. Kime benzeyeceği yada benzememesi gerektiği, anne ve babanın iyi bir çocukluğu varsa öyle çocukluk yaşamalarını istemeleri, kötü çocukluk geçirmişlerse kendi çocuklukları gibi büyüsün istememeleri, kendi yapamadıklarına, yaşayamadıklarına, sahip olamadıklarına çocuklarının sahip olmasını istemeleri anne ve baba tarafından hayal edilir. Hatta anne ve babanın hayalleriyle sınırlı kalmayıp diğer aile bireyleri de çocuk daha doğmadan üzerine pek çok hayal inşa ederler. Yani çocuk dünyaya geldiği andan itibaren hayaller yumağının içine doğar.
Büyüme çağında da çocuk genellikle istenilen yöne çekmeye çalışılır. Örneğin, baba zamanında futbol oynayamamıştır, çocuğunun bu spor dalına yeteneği olmadığını görse dahi başarması için ısrarlı olabilir. Yani dünyaya gelen çocuk başka, anne ve babanın hayallerindeki çocuk çoğu zaman başkadır. Eğer anne ve baba kafasındaki figürü çocuk üzerinde oturtabildiyse anlık mutluluklar yaşar. Ancak çocuk üzerinde bunu başaramadıysa bu ''başka olma durumu'' ebeveyn çocuk ilişkisine zarar verir.
Çocuğun olmayan özellikleri üzerinden devamlı endişe duyulur. Ya arkadaşları gibi futbol oynamazsa, onu sevmezlerse? Matematik dersinde başarılı olamıyor ya doktor olamazsa? Benim gibi resim çizmeyi sevmiyor ya bir hobi edinemezse? Şeklinde sorular ebeveynlerin kafasında her geçen gün artış gösterir. Bazı çocuklar hayallerini bu beklentiler üzerine kurarken bazı çocuklarda bunu reddettiğinde ev içi çatışmalar artarak devam eder. Bu hayallerdeki kalıplara körü körüne uyan çocuklar her zaman ebeveynin bir uzantısı olarak yaşamaya devam edip, yeterli özgüvene kolay kolay sahip olamaz. Hiçbir hayal ve karar kendisinin değildir. Kendilerine duydukları güven azalır, etraflarında yönlendiren biri olmadığında yollarını kaybederler. İçten içe bu hayaller yumağının içinde kendisini bulduğu için öfke duyması muhtemeldir. Bu hayallere karşı duran çocuklar ise devamlı tartışma ve rekabet halindedirler.
Ebeveyn ne istiyorsa onun tersini yaparlar. ‘’Ben bir bireyim’’ cümlesini devamlı halde kanıtlamaya çalışırlar. Ebeveynler başarılı olmasını istiyorsa başarısızlık için, kibar olmasını istiyorsa nezaketsiz davranmak için, yani hangi davranışı bekliyorsa onun tersini yapmak için ellerinden geleni yaparlar. Çocuğun özgür bırakılmadığı iki durumda duygusal gelişimine zarar verir ve çeşitli davranış sorunlarına sebep olur. En önemlisi de ebeveyn-çocuk ilişkisi tamamen zarar görür. Bu hayatı yaşayacak olan çocuğun kendisidir. Yapmamız gereken küçük yaştan itibaren çerçeveyi çizip seçim hakkı sunarak kararlarında yanında olmaktır. Birey olma yolunda her seçiminin sonucunu da kendisi üstlenmelidir.
İnstagram: cocukgelisimi.uzm