Editörün SeçtikleriÇankaya 2000 - 8

Çankaya 2000 - 8

07.04.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Çankaya 2000 - 8

Çankaya 2000 - 8


Demirel yumuşattı


Çiller: “Gergin bir toplantıydı. Zannedildiği gibi işkillenmeye, iş olup bitmiştir demeye müsait bir toplantı değildi. Askerler çok uygarlık yapmışlardır"

Bu noktada Sayın Erbakan’ın o garip davetleri başladı."
“Siz bir görüntü verdiniz. Başında örtü elinde tespih bir Çiller..."
“Şimdi bakın, birisi ben Mescid - i Aksa’dayken, başbakanken çekilen resimdir. Ben şehit analarına mevlit okuturken de, o zaman da hep başımı örttüm."
Konu hassaslaşınca Çiller cumhurbaşkanına çıkıyor ve soruyor: “Bizden kaynaklanan bir şey var mı?"
Çiller’in anlattıklarına göre cumhurbaşkanı “hayır yok" demiş, ama Çiller yetinmemiş, yazılı olarak da sormuş. Çiller ifade ediyor ki, “Bizden kaynaklanan bir şey olması mümkün değil." Ama ortağının marifetlerinden kaynaklanan ciddi sorunlar vardır ve işte o sorunlar bir 28 Şubat günü masaya geliverdi. Hem de en kararlı bir halde.
O 28 Şubat günü Çiller, “O dönemde milleti son derece rahatsız edecek eylemler de ortaya çıkmaya başladı. Onlardan bir tanesi Başbakanlık’ta verilen davetti. İkincisi Taksim’e cami yapma meselesi ve bunu lanse ederken ortaya çıkan zorluklar. Bu arada bir şeyi daha anlatacağım: Askerin benimle olan husumeti. İşin perde arkasını anlatacağım" diyerek anlatmaya başlıyordu.
Çiller büyük bir rahatlıkla konuşuyordu ve belki de ilk kez, askerler ile Çiller arasındaki anlaşmazlığın perde arkasını anlatacaktı. Doğrusu meraklanmıştım.

Boyalı saçlılar

Çiller perdeyi bakın nasıl araladı diyerek, bu konuda Çiller’den değil ama yakın çevresinden aldığım bilgiler var ve ben bunları sizlere nakledeceğim.
Bir gün DYP Başkanlık Divanı toplandı ve meseleleri tartışmaya başladı. Askerin hassasiyeti gündemde baş köşede. Herkes konuşuyor ve herkes diyor ki “bir darbe bekleniyor". Sonra Çiller kalkıp konuşuyor, “olmaz öyle şey" diyor.
O günlerde Çiller, Karadayı ile görüşüyor ve hayati meselesi olan Avrupa Birliği konuşuluyor. Karadayı Paşa da bu konuda başbakanla hemfikirdir. O zaman İlhan Paşa MGK Genel Sekreteri’dir. Çiller, İlhan Paşa’ya diyor ki, “Bakın ben Türkiye’yi Gümrük Birliği’ne sokacağım. Benim birkaç aya ihtiyacım var. Şunu yapalım ondan sonra bu koalisyonu bitirelim."
Bu sırada bir haber Karadayı Paşa’ya gidiyor: “Sizi Tansu Çiller görevinizden alacak." Çiller genelkurmay başkanı ile konuşurken, paşa bu sözü Çiller’e hatırlatıyor. Çiller anlatıyor ki, bir yanlış anlama vardır. Olay öyle değildir, böyledir. Söz başkadır, nakledilen başka. Karadayı Paşa Başbakan’a:
“Dikkat edin bazı arada laf getirip, götürenler var" diyor, Çiller soruyor:
“Kimler bunlar?" Yanıt ilginçtir: “Boyalı saçlılar getirip götürüyor."
Boyalı saçlıların kimler olduklarını Çiller’in ağzından almak mümkün olmadı. Çiller söze girdi:
“Birileri gitmiş, benim ‘demokrasilerde askerler siyasete bağlıdır, siyaset askeri götürür, getirir; asker siyaseti getirip götürmez’ sözümü o şekilde anlatmış. Dedim ki: Bakın ben böyle bir şey söylemedim. Benim söylediğim şey budur. Fakat bunu askerlerin hepsine bu türlü bir propaganda ile yaymıştır. Benim söylemek istediğim şey, yeni bir bin yılın demokrasisinde bu olmaz, darbe de olmaz. Bizim yüzümüz batıya dönüktür."
Peki Çiller sonra ne yaptı?

Bu istifa edecek

Yaygın kanı, başbakanla genelkurmay başkanının tartıştıkları ve ciddi sözlerin karşılıklı söylendiğiydi. Şimdi Çiller’in açtığı bu perde bakın neleri getirdi ve Çiller ne yaptı:
“En sonunda baktım ki bu iş iyice raydan çıkıyor. Erbakan’a gittim dedim ki, gitmez bu. E ne olacak? Dedim ki, siz istifa edeceksiniz ben başbakan olacağım üç aya daha ihtiyacımız var. Haziran olmuş. Haziran’da Amsterdam anlaşmasını imzalamışız. Lütfen sizden zaman istiyorum, hemen arkasına da seçimi koyun... İnal Batu geldi, aynen öyle dedi, üç ay daha istiyorum ve diğerlerinin önüne Türkiye’yi koyacağız. Baktım olacak gibi değil Sayın cumhurbaşkanımıza çıktım, dedim ki, bu istifa edecek ve benim başbakanlığımda kurulabilecek çoğunluk aynen var, benim Türkiye’yi AB’ye sokma idealim var, biliyorsunuz. Bana üç ay daha lazım. Üç ay sonra seçim olacak, bu seçimde, bu millet zaten Refah Partisi’ni gördü. Bunun gereğini bu millet yapar. Bir ara dönem olmasın. Sonra Karadayı ve İlhan Paşa’ya gittim. İlhan Paşa’ya dedim ki, bu üç ay içinde Türkiye’yi Lüksemburg’da AB’ye sokacağız üç ay daha sabır... Bu sabır gösterilmedi. Bu olmadı. Bu olmadığı zaman Mesut Yılmaz elinde çiçekle beni ziyarete geldi. Bu hükümeti size kurdurmayacaklar, bu iş bitiyor. Benim başbakanlığımda demedi, Allah için Mesut Yılmaz, dedi ki, yukarıdan istemiyorlar, yukarıdan bırakmayacaklar."
“Yukarı neresi, Çankaya mı yoksa Genelkurmay mı?"
Çiller devam etti: “Apoletliler diyor, işaretlerle söylüyor. Yani bırakmayacaklar, diyor. Yani bunu açık açık söylemiyor ama anlıyorsunuz siz. Şimdi tam olarak tanımlayamıyorum. İkimiz de neyi dediğimizi gayet iyi anlıyoruz. Biz bir hükümet kuralım diyor. Ben de o sırada yanıma Nahit Menteşe’yi almışım. Çünkü güvenemiyorum. İkimiz olduk mu öyle şeyler söylüyor ki, beynimiz donuyor, ne yapacağımızı şaşırıyoruz; onun için onu da aldım ki, dursun tarihe tanık olsun diye..."
Çiller’in anlattıklarına Mesut Yılmaz ne der bilemem ama Çiller heyecanlı bir macera filmini andıran konuşmasını sürdürüyordu:
“Dedim ki bakın Sayın Yılmaz, üç ay istiyorum. Bu üç aydan sonra başbakanlığı da alın, her şeyi de alın. Ama bana şunu söyleyin, ‘başbakan olacağım, Türkiye’yi Avrupa Birliği’ne götüreceğim’; ben sizi destekleyeyim, başbakan yapayım. Ama sakın uzun vadeli bir hükümet önermeyin kimseye. Bu uzun vadeli hükümet artık bu meclis tarafından çıkarılamaz. Burada ara dönemler de gelir, kulağımıza hoş şeyler de gelmiyor. İstiyorsanız kısa vadeli başbakanlığı, bunu söyleyin; Türkiye’yi seçimlere götüreceğim, deyin, ben sizi destekleyeceğim... Bunlar hep 28 Şubat’tan sonra oluyor. Erbakan istifa etti, imzalar toplandı."

Hayret verici tavır

Burada araya girmek zorundayım. Benim amacım Çiller’i bu noktadan alıp o 28 Şubat gününe götürmekti:
“Şu 28 Şubat’a bir geri dönsek, o gün neler oldu" dedim.
“28 Şubat günü orada... Ben yıllarca bu konuda askerin hassasiyetini biliyordum. Bütün bunlar söylendi. Sayın Erbakan’a ve Refah Partisi’ne ait çok şeyler söylendi. Gergin bir toplantıydı. Ama zannedildiği gibi işkillenmeye, bu iş olup bitmiştir demeye müsait bir toplantı değildi. Askerler çok uygarlık yapmışlardır. Bu arada ben yalnız bir noktada bu işin ancak sosyal çözümlerle çözülebileceğini söyledim. Bu işin asıl çözümünün Avrupa Birliği olduğunu söyledim. Bu meseleyi yok farzedemeyeceğimizi, ama zecri tedbirlerle de bu meseleyi yok edemeyeceğimizi anlatmaya çalıştım."
“Peki Erbakan ne yapıyor?"
“Erbakan hep susuyor..."
Çiller’in izlenimine göre Erbakan son derece hayalci biriydi. Oradaki olayları sanki hafife alıyor, sanki orada kendisini ilgilendiren hiçbir mesele konuşulmuyor gibi hayret verici bir tavır alıyordu.
“Peki Cumhurbaşkanı’nın tutumu nasıl?"
“Cumhurbaşkanımız o sırada, meseleyi kapatabilir, kapatmıyor. Ama yer yer müdahale edip yumuşatıyor. Yalnız bir daha, bir daha, bir daha tekrarları gerekli midir diye düşünmüşümdür. Yumuşattığı kesin." Çiller tüm bunları anlatırken bir gerçeği hulus ile kabul ediyordu: “Erbakan’a çıkarılan faturanın kendisiyle ortak kesildiğini."
Çiller tek bir sözü ısrarla tekrarlıyordu: “Üç ay, üç ay, üç ay" ve o üç ayın kendisine verilmemiş olması onu 28 Şubat sürecinden daha çok ilgilendiriyordu. Çiller istiyordu ki, Erbakan seçimlere kendisinin başbakanlığında girsin. İnanıyordu ki: “Erbakan çok tükenmiştir."
Eğer öyle olursa Erbakan bir kadının başbakanlığında seçime gitmiş olacaktı ki, bu dindar kesim için Erbakan’a vurulacak en kudretli ve sonuç alıcı darbe olacaktır. Ama Çiller 28 Şubat’tan sonra tüm bu duygularla kurulan hükümet kabul edemediği ve dozu aşarak, “Bu bir ara rejim hükümetidir" dedi. Böylelikle de iki büyük ve etkin gücü karşısında buldu: “Ordu ve Çankaya..."
“Sayın Çiller, tüm bunlar iyi de, iyi olmayan bir nokta var. Dini siyasete alet eden Erbakan’ın çizgisinde - görüntüde bile olsa - olmamalıydınız."
Çiller’in buna yanıtı son derece etkileyici oldu:
“Olmamalıydım. Ben Atatürk’ün ürünüyüm."

Kirtetepe’den açıklama

“Çankaya 2000 Çok Özelöe, R. Cevdet Kirtetepe’den bir açıklama geldi. Özetle şöyle:
“Yazıda bir bölümde rahmetli babam Em. General Sedat Kirtetepe ile ilgili bir paragraf geçmiş ve burada kendisinin 27 Mayıs 1960’da Menderes ile akşam rakı içip sabah tutukladığı Sn. Cumhurbaşkanı Demirel’in ağzından söylenmiş olarak yazılmıştır.
Bazı hatalı hatırlamalar sonunda yazılmış olan bu ifadenin hakikat ile yakın uzak hiçbir ilgisi yoktur. 27 Mayıs 1960 tarihinde Kur. Albay Sedat Kirtetepe Kara Kuvvetleri Personel Daire Başkan Yardımcısı olup ihtilal haberini kendisi de sabah bizlerle birlikte radyodan öğrenmiştir. Daha sonra Yedek Subay Okul Komutanlığı ve Sakarya Valiliği’ne atanan Sedat Kirtetepe, 1961 yılında general olmuş ve aynı yıl generallikten emekli edilerek valilik hizmetinde kalması kararlaştırılmıştır. Sn. Demirel’in yüksek oranda oy alarak kurduğu ilk hükümet kararı ile merkez valiliğine alınan Kirtetepe, 12 Mart Muhtırası sonunda Emniyet Genel Müdürlüğü ve ardından Aydın Valiliği’ne atanmış ve 1975 yılı haziran ayında vefat etmiştir. Saygılarımla."

Vücut Kitle İndeksi Hesaplama

Sağlığınızı kontrol altında tutmak için Vücut Kitle İndeksi (VKİ) hesaplama aracını deneyin!

VKİ HESAPLA
KEŞFETYENİ
Ünlü oyuncu yıllar sonra ilk defa açıkladı!
Ünlü oyuncu yıllar sonra ilk defa açıkladı!

Cadde | 10.04.2025 - 13:27

Ünlü oyuncu Onur Tuna, yıllar önce ev arkadaşının bıçaklanarak öldürüldüğünü söyledi.

Yazarlar