Tüm dünya için zor bir dönemden geçiyoruz. Hepimiz endişeli ve gerginiz. Hâl böyle olunca neşemizi kaybediyoruz, umutsuzlaşıyoruz. Aslında virüsten daha hızlı yayılan şey, mutsuzluk ve umutsuzluk.
Bazı insanlar felaket tellallığı yapmaya bayılıyor. Peki, neden bunu yapıyorsunuz? Evet, karanlık günlerden geçiyoruz ama daha fazla detaylandırıp daha karanlık senaryolar çizmenin kime ne faydası var? Ve kesin olmayan bir şeyi etrafa yayıp kendi gerçekliğini oluşturmanın?
Toplum olarak psikolojimiz bozulursa bence en çok kayıp o zaman verilir. Bu ülke yakın tarihte, 1999 depreminde 17 bin 480 kişi kaybetti. Kurtuluş Savaşı gördü, veba gördü, terör saldırıları yaşadı ve daha birçok acı… Bir şekilde yaralar sarıldı ve bugünlere gelindi.
Şu an ne kadar kişinin öldüğüne odaklanmak, makarna depolamak yerine, “Bu krizde ne yapabilirim? Yaralarımızı sarmaya ne katkı sağlarım? Bundan sonraki hayatımda neler yapmalı, neler yapmamalıyım?” diye düşünmeli. Komplo teorileri üretip durumu, içinden çıkılmaz hale getirmenin kime ne faydası var?
Belli ki bir şeyleri yanlış yapıyoruz. Belki de artık hayatı daha farklı yaşamalıyız. Bu olan bitenin bize verdiği dersler var. Tüm bu olaylar başladığından beri o kadar bilgi kirliliği oldu ki… Biri çıktı, “Türkiye’de bu kadar salgın olmaz” dedi. Öteki “Bize bir şey olmaz” dedi. Sosyal medyada, orada, burada herkes bir şey söyledi. Ve rahat davrandı. Sonra bir baktık ki en çok da o rahat davrananlar “Çok şey olacak” demeye başladı. O kadar çok kendini felaket tellallığına kaptıran var ki!
Sürekli “Şu kadar kişi ölmüş”, “Sayı daha fazlaymış”, “Daha kötü olacakmış” mış mışlar dolu bir sürü kötü senaryo yazarak dolaşıyorlar. Sizden özel ricamdır, bana kötü senaryolarınızı, komplo teorilerinizi, hatta kötü haberlerinizi vermeyiniz. Ölü sayısını vs gerçek de olsa bilmek istemiyorum. Ben hiçbir zaman ne acıdan ne de kaostan beslendim. Beslenmeyeceğim de…
Birine bir haber iletirken “Acaba bu habere canı sıkılır mı” diye düşünüp çokça da söylemekten vazgeçtiğim olmuştur. Elbette korumak ve korunmak adına tüm önlemlerimizi alacak ve elimizden gelen her şeyi yapacağız. Ve içimizde sımsıkı tutacağımız bir şey olacak, adı umut. Nazım Hikmet’in dediği gibi ‘’Güzel günler göreceğiz çocuklar, motorları maviliklere süreceğiz”.
Hadi iyi şeyler konuşalım. Umutlu, güzel şeyler…