Birçok insan her şeye herkese sahip çıkarken, çoğu zaman bir tek kendi hayallerine sahip çıkmaz. Oysa ki tüm hayat yolculuğunu yine kendisi ile yapacaktır. Dünyaya geldiğimizde ne hikaye yazacağımızı bilmeden geliriz. Ama hepimiz bir hikaye yazarak gideriz. Hikayelerimizi daha çocuk yaşlarda hayallerimizle oluşturmaya başlarız. O hayaller için bazen adım atar, bazen işi kadere bırakarak yaşarız. Peki kurduğumuz, hayal ettiğimiz hikayelerin kahramanları mıyız? Oysa ki o hikayelerin kahramanları olarak attığımız her adım, yaptığımız her hareket de bizim hikayemizde nasıl birer kahraman olduğumuzu gösterir.
Her kahramanın da bir özeliği vardır. Süpermen uçar, insanlara yardım eder, kırmızı pelerini vardır. Pamuk Prenses iyi kalplidir, cücelerle yaşar, kabarık elbisesi, küt saçları, kırmızı kurdelesi vardır. Heidi dağlarda yalın ayak gezer ama mutludur. Polyanna hep pozitiftir, o da etrafına mutluluk saçar vb. Hepsi tüm hikayeleri boyunca davranışları ile bize nasıl kahramanlar olduklarını anlatırlar. Ve hikayelerine uygun adımlar atar, öyle konuşur, öyle giyinirler… Düşünsenize Heidi dağlarda şık kıyafetlerle geziyor, Polyanna her akşam yatağında ağlıyor.
Peki biz hikayemiz içinde ne anlatıyoruz? Ya da anlatabiliyor muyuz? Hikayemizin bütünlüğüne uygun adımlar atıyor, hikayemize göre mi davranıyoruz? İşte burada kişisel markamızı gözden geçirmemiz gerekiyor. Sadece “kişisel markam beni doğru anlatıyor mu” diye değil. Çünkü biz değişmiş ve başlangıçta kurduğumuz hikayeyi yaşamak istemiyor olabiliriz. Seçimlerimiz, ruhsal gelişimimiz bambaşka bir yola gitmiş olabilir.
Hikayenin kahramanı olan kendimizi yeniden gözden geçirmemiz gerekir. Böylece tekrardan ne istediğimize karar verip hikayemizi yeniden yazabiliriz.
Her yeni hikayenin hepimize iyi gelmesi dileğiyle…