Yıllar önce bizlere yalnış öğretilen bakış açılarından birisi de “kazanmak, tek başına kazanmak”... Birisi kazanırken birisi de kaybetmeli mantığı. Böyle olunca, kazanamazsan kaybeden olduğun gerçeği. Neden tek başına kazanmak? Ya da neye göre kazanç?
Bugün kayıp gibi gözüken bir şey, aslında bir sonraki adımda bizi kazanmaya götürebilir. Nasıl mı? Her şey, önce düşünmekle, sonra uygulamak yani adım atmakla, sonra da Evrene, Tanrıya güvenerek serbest bırakmakla başlar ve gelişir... Kazanca dönüşeceğine inandığınız ve o yönde atım attığınız şey, bir şekilde size kazanç olarak geri döner. Ve kazanmak için illaki birilerinin kaybetmesi gerekmez. Artık “kazan-kazan modeli”ne geçmekte fayda var. Çünkü kazan-kazan demek, durumlara sevgiyle yaklaşmak demektir. Her iki taraf için de hayırlı gelişmeler dilemektir. Aynı durumda, biri A’dan kazanırken diğeri B’den kazanabilir. Kazanmalı da zaten. Tek taraflı kazanmak, zihnin koyduğu sınırdan ibarettir. Kişi, kendi istediklerini elde etmeye çalışırken başkalarının da istediklerini elde etmeye yardım ederse işin içine sevgi ve dürüstlük girer. Sevginin ve dürüstlüğün olduğu her şey çoğalır. Kazanımlar herkese yeter.
İster ilişkiler, ister iş hayatı, konu ne olursa olsun kazan-kazan modeli her zaman işe yarar. Kaybettiğinizi sandığınız an bile bir sonraki adımda kazanırsınız. Yarış ve rekabet, başkalarına odaklı ve kaybeden tarafın olacağını garanti eden olumsuz bir süreçtir. “Ya sen, ya ben” mantığını içerir. Oysa “sen de kazan, ben de kazanayım” diye bakabilmek sevgiyi, bolluk ve bereketi çoğaltan, başarılı bir yaklaşımdır. İlla bir yarış olacaksa bu “gelişim ve değişim” adı altında kişinin (veya kurumun) kendisini aşma yolculuğu olmalıdır.
Herkesin kazandığı bir hafta olsun...
Arzu Bıyıklıoğlu
NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu