Zaman zaman kendimize ya da başkalarına delirmiş gibi gelsek de kafamızda bir huniyle yaşamıyoruz ya da psikiyatrist tarafından onaylanmış bir deli değiliz. En azından şu anda bu kitabı okuyanlar değil. Ama hepimiz çoğu zaman Einstein’nın deli tanımına çok uygun hareketler yapıyoruz. Bir kez daha hatırlayalım o meşhur sözü:
“Tekrar tekrar aynı şeyi yapıp farklı bir sonuç elde etmeyi beklemek bir çeşit deliliktir.”
Bu sözü minik ölçekte örneklendirirsem, çocuğunuza yatağını dağınık bıraktığı ya da eşinizi geç kaldığı için yüz kere uyarmanız işe yaramamıştır. Ama siz istediğiniz sonucu alamamanıza rağmen hâlâ aynı davranışı yaparak onu uyarmaya ve şikayet etmeye devam edersiniz. Kilo vermek istersiniz ama aynı şekilde beslenmeye ve oturmaya devam edersiniz. Büyük ölçekte örneklendirirsem, artık hayatta mutlu olmaya, mutlu yaşamaya karar vermişsinizdir ama aynı düşünce ve davranışlarla aynı seçimleri yapmaya devam edersiniz. Mutsuz bir zihinle mutlu bir hayat yaşamayı beklemek Einstein’a göre deliliktir. Haksız da sayılmaz, hatta çok haklı. Einstein insanın işe yaramayan tekrarlarından kurtulması ve doğru yönde yaratıcı olarak harekete geçebilmesi için tatlı-sert yaparak kullandığı bu sözün bir versiyonu da NLP’nin ilkelerinden biridir. “İstediğin sonuca ulaşmak için yaptığın işe yaramıyorsa başka bir şey yap. İstediğin sonuca ulaşana kadar davranışlarını değiştir.” İşte tam bu noktada diyebilirim ki “bu kitabın da amacı senin düşünce ve davranışlarını esnetmek ve dönüştürmek için araç olmak.”
Başa dönecek olursam evet hunimiz yok ama hunili gibi davranışlar içinde olabiliyoruz. Bu konu üzerinde zaten kitap boyunca çalışacağız ama önce kafamızdaki filtreleri tanıyalım biraz.
Dünya karşımızda olduğu gibi duruyor ve bizler beş duyumuzun kapılarını açıp dünya bilgisini içimize alıyoruz. Daha bu ilk aşamada her birimiz farklı bilgi alımı yapıyoruz. Örneğin, bazılarımız görsel bilgi alım konusunda daha baskın olurken bazılarımız işitsel bilgi alım konusunda daha baskın olabiliyor. Bu her duyumuz için geçerli. Bir insan olarak belli frekans aralığındaki sesleri, renkleri, mesafeleri görebilmek, duyabilmek, hissedebilmek gibi eşiklerimiz var. Sonuç olarak, hem bireysel fark yaratacak hem de hepimiz için geçerli olan evrensel algı sınırlarımız var. Kısaca kırmızıyı hepimiz aynı tonda görmüyor, sesi aynı tonda duymuyoruz. Böylelikle dış dünyadan daha ilk taze bilgi alışımızda bile birbirimizden farklı duyumsamalar içinde oluyoruz. Sonrasında beş duyumuzdan gelen bu bilgiler çoğu çocukluğumuzda oluşmuş olan kişisel algı filtrelerimizden süzülüyor. Bu filtreler; değerlerimiz, inançlarımız, tecrübelerimiz, anılarımız, tutumlarımız ve meta programlarımızdır. Ve herkes kendi filtrelerine göre bu bilgileri siliyor, çarpıtıyor ya da genelliyor. Sonuç olarak, hepimizin beyninde içsel haritalar oluşuyor (ve sonrasında bu haritaları referans alarak kullanmaya devam ediyoruz). Sonra da resimler, tatlar, hisler, kokular, sesler ve içsel konuşmalarımızla oluşan bu haritalarımıza uygun duygular içine giriyoruz ve bu doğal olarak fizyolojimizi de değiştiriyor. Çünkü duygularımızı bedenimizde hissediyoruz.
Önemli Not: Konular hoşuna gittiyse devamını Kendini Hatırlayan İnsan (1 Koç 3 Bilge ve Sen) kitabımda bulabilirsin. Biz seni kitabın içinde bekliyoruz.