Hayatımızın pek çok alanında saygıyı ararız. İş hayatında, ilişkilerimizde, çocuklarımızda... Hatta pek çok ego çatışması bu yüzden çıkar. Sıkça kullanılan bir cümledir: "Bana saygı göstermiyorsun". Oturup değerlerimizi tartıştığımız sohbetlerde de karşımıza sıkça çıkar saygının önemi ve dışarıdan saygı beklentisi. Burada iki soruyla ilerlemekte fayda var. Birincisi: Nasıl saygı kazanılır? İkincisi: Ben saygılı bir insan mıyım?
Ama önce "saygı"nın anlamına bir bakalım. TDK açıklaması şöyle: Değeri, üstünlüğü, yaşlılığı, yararlılığı, kutsallığı dolayısıyla bir kimseye, bir şeye karşı dikkatli, özenli, ölçülü davranmaya sebep olan sevgi duygusu, hürmet, ihtiram. Evet, TDK saygıyı bu şekilde anlamlandırmış. Peki, acaba herkesin kafasının içinde saygı bu anlama mı geliyor? Tabii ki hayır. Herkes kendi zihninde yüklemiş olduğu anlamlarla dünyayı algılar ve beklentiler içine girer. Karşısındakinin farklı algılayabilme olasılığını kabul etmez. İşte, aslında bunu anlayabilmekle başlar saygı. Eğer TDK tanımıyla yola çıkacak olursak, saygı görmek isteyen bir insan değerli, yaşlı, yararlı ya da kutsal olmalı. Ya da bu özelliklere sahip birilerine saygı gösterilmesi gerekir. (Benim zihnimdeki saygı anlamına göre sadece var olmak yeterlidir, her canlı değerlidir.) Cümlenin sonuna dikkat edersek "özenli, ölçülü davranmaya sebep olan sevgi duygusu, hürmet, ihtiram" diyor. Burada en önemli kavram "sevgi duygusu" yani saygı, sevgi duygusunu içeren bir eylemdir. Peki o istenen saygı genelde nasıl elde edilmeye çalışılır? Sevgiyle mi, yoksa daha çok kokutarak mı? Şimdi, burada kendimize dönüp bir düşünelim. Gördüğüm saygının içinde sevgi duygusu var mı? Acaba çevremdekileri korkutarak mı saygı görmeye çalışıyorum. İnsanlar benden korktukları, çekindikleri için mi saygı gösteriyorlar (ki bu saygı değildir) yoksa sevgiyle mi saygı gösteriyorlar?
Bir işyerinde çalışanlarınızdan sadece sizden korktukları için saygı görüyorsanız siz aslında yoksunuzdur ... Ya da eşiniz, çocuklarınız sizden korktuğu için yanınızda saygı gösteriyorsa aslında ne gerçek bir saygı vardır ne de siz...
Saygı görmek istiyorsak madalyonun diğer kısmından yola çıkmak çok daha uygun olacaktır. "Ben saygılı bir insan mıyım?" Başkalarının, bu bir çocuk bile olsa, özgür iradesine saygılı mıyım? Başkalarının düşünce ve davranışlarına saygılı mıyım? Doğaya karşı saygılı mıyım? En önemlisi de kendime karşı özsaygım var mı?
Evet, her gün "dışarıda saygı kalmamış, saygı yok" demek yerinde oturup yeniden saygıyı tanımlamak gerek belki de... Saygıyı dışarıda değil özbenliklerimizde aramak lazım belki de.. . Okulda ya da aile ortamında açık açık fikrini söyleyen bir çocuk, yetişkinin işine gelmeyen bir noktaya, yüzleşmeye parmak basmışsa ve "sus, otur yerine saygısız!" diye azarlanmışsa saygıyı susmak, fikrini söylememek olarak öğrenir. Zaten saygısız etiketi de yapışmıştır kimliğine ve özsaygı uçup gitmiştir. Şiddet ve korkuyla aile içinde zoraki saygı gösterilmesi için sindirilmişse bir çocuk, özsaygısıyla tanışamamıştır bile. İşte böyle hatta daha kötü öğretilerle büyümüş yetişkinler olarak yeni baştan saygıyla tanışmalıyız. Onu yeni baştan anlamlandırıp, önce içimizde özsaygıyı yeşertmeliyiz.
Bu yazımda kendinizle ilgili her neyi fark ettiyseniz bu hafta tüm algınızı ona yöneltin. Artık biliyorsunuz ki uygulama yoksa dönüşüm de yok değişim de... :)
Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...
Arzu Bıyıklıoğlu
NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu