Ah! O iç ses yok mu o iç ses… :) Kafamızın içinden konuştuğumuz, negatif yorumlar yaptığımız, yargıladığımız ya da kendimizi felaket senaryoları hazırlayarak korkuttuğumuz iç diyaloglarımız. Bazen de baskılar yaratıp, kendimizi azarlayıp, saldırgan tonda isyan eden sesimiz. Bizi “an”dan çıkarıp, sürekli geçmişle gelecek arasında gezen dengemizi bozan, stres yaratıp hasta eden ses… Aslında o ses, paniklemiş egonun depresif ya da agresif kılıkta seslenişi, haykırışları. Kendi güvenliği ve düzeni için tehdit gördüğü duruma, bize seslenişi...
Peki, nasıl kontrol edeceğiz bu sesi? Önce o sesin bizim özümüz olmadığını fark ederek, sonra da anın farkında olarak, özümüzün sesini dinleyerek. İçimizden gelen ses, yaşam kalitemize hizmet ediyorsa, dostça, bir danışman gibi sesleniyorsa kendimizdeyiz demektir. Eğer iç ses bizi denetleyen, aşırı güvenlik önlemleri alan, agresif ya da depresif havadaysa hemen silkin ve kendine gel. Ana dön, şimdiye dön ve kendinle hoşgörülü bir yetişkin gibi konuş. Yargılamadan yorumla, aklına bile gelmeyecek seçeneklerin, mucizelerin varlığına inan ve zihnin kanallarını aç. Yapamadığın, başaramadığın ya da sana acı veren şey her ne ise artık arkandadır, geçmiştedir. Şimdide sen varsın ve şimdi başka bir şeyler yapabilirsin, başarabilirsin, değiştirebilirsin.
Her zaman özün ve egon; beyaz kurt ve siyah kurt kavga edecektir. Kimin kazanacağını sen belirleyeceksin. Hangisini daha çok dinlersen o prim yapacak, o beslenecek. Egonu daha fazla besleyip büyütmek istemiyorsan egonun farkına var. Egon, sen değilsin… :)
Arzu Bıyıklıoğlu
NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu