Derleyen: Betül Topaklı / Milliyet.com.tr - Tarihler 2011 yılının Eylül’ünü gösteriyordu. Akdeniz'de seyreden yaklaşık 30 metre uzunluğundaki bir katamaranın küçük bir araştırma gemisinin kabininde çömelmişti. Geminin pencerelerinin dışında, güneş koyu mavi sudan yansıyordu, ancak Pergent-Martini dalgaları görmezden geliyordu. Daha çok altlarında yatan şeyle ilgileniyordu. Okyanus bilimci ve deniz biyoloğu Christine Pergent Martini, yine kendisi gibi okyanus bilimci olan eşi Gérard Pergent ve Korsika Üniversitesi’nden lisansüstü bir öğrenci olan Pasquale Paoli ile birlikte Akdeniz’in derinliklerini inceliyordu. Bir aylık görevin son gününe yaklaşıyorlardı. Hep birlikte deniz tabanını haritalıyordu. Görünüşte basit olan hedef, aslında okyanus biliminin en büyük kör noktalarından birini hedef alıyordu. Amaç, deniz tabanındaki sırları açığa çıkarmaktı. Ancak o gün, hiç beklemedikleri bir şeye tanıklık ettiler. İlk bakışta sıradan görünen bu oluşum, aslında deniz biliminin uzun zamandır çözemediği kör noktalarından birinde yer alıyordu.
MERCAN YOSUNLARI SANDI AMA DEĞİLDİ
Akdeniz, batıda Cebelitarık Boğazı’ndan doğuda Lübnan kıyılarına kadar uzanır. Bu devasa su kütlesi, yazılı metinlerde tanrıların öfkesini taşıyan fırtınalarla çalkalandığı, Yunan triremeleri, Fenike gemileri, Roma donanmalarıyla yoğrulmuş bir tarihe tanıklık etti. Ancak tüm bu geçmişe rağmen, derinlikleri hâlâ gizemlidir. Modern bilimin ulaşmakta zorlandığı bu ‘ne çok derin, ne çok sığ’ deniz tabanı, bilim insanlarının gözünden uzun süre kaçmıştı. İşte Martini ve ekibi tam da bu sınır bölgede, göz kamaştırıcı bir gizemle karşılaştılar.
Martini, deniz dibinde haritalandırma yaparken dikkat çekici bir şeye rastladı: Kusursuz şekilde yan yana dizilmiş, devasa daireler. Bu olağanüstü görüntü karşısında ekibini topladı ve çalışmaların yönünü bu gizemli oluşumlara çevirdi. Bozulmamış ve sıra dışı bir ekosistemi keşfetmenin mutluluğunu yaşayan ekip, halkaların tam olarak nasıl ve ne zaman ortaya çıktıklarını daha yakından incelemek için tüplü dalış kıyafetlerini giyerek denizin dibine indi. Gördükleri manzara karşısında da büyük bir şaşkınlık yaşadılar. Çünkü söz konusu bu halkalar 1-2 tane olmadığı gibi 100-200 tane de değildi, denizin dibinde tam tamına 1300 dev daire vardı. Hepsi de aynı boyutta yani ortalama 20 bin metreydi.
Ekip, ilk olarak anlam verilmesi güç halkaların, daha önce bilinmeyen bir şekilde büyüyen mercan yosunları olduğunu düşündü. Deniz dibinde yaklaşık olarak 30 dakika kalan araştırmacı Martini bir halkaya yaklaştığında, burada kırmızı kalkerli alglerden oluşan büyük çıkıntılara rastladı. Söz konusu çıkıntının soluk renkli, çakıl taşı benzeri döküntülerden oluşan geniş bir çorak arazi ile çevrili olduğunu gördü.
Martini ve arkadaşları, bugüne kadar bozulmamış ve sıra dışı bir ekosistemi keşfetmenin heyecanıyla araştırmalarına devam etse de onları bekleyen bir tehlike vardı: Ürkütücü derecede mükemmel olan dairelerin konumu. Söz konusu bu bölgede nakliye rotaları bulunuyordu ve demir atan ticari gemiler tüm bu düzeni her anda altüst edebilirdi. Yani ekibin denizin dibindeki gizemi çözebilmek için elini çabuk tutması gerekiyordu.
GÜNEŞİN ALTINDA, 21 BİN YAŞINDALAR
Vakit kaybetmek istemeyen ekip, hemen Akdeniz’in dibindeki dairelere 6 dalış daha gerçekleştirdi. Yapılan araştırmalar ortaya hiç kimsenin tahmin etmediği sonuçlar çıkardı. Çünkü dairelerin tepeciklerinin tam ortasındaki en eski malzemenin yaklaşık 21 bin yaşında olması büyük bir şaşkınlık yarattı. İklim tarihi uzmanlarına göre bu sonuç, söz konusu dönemin derin bir gezegensel değişim anı yaşadığını gösteriyordu. Binlerce yıl önce Akdeniz, daha soğuk ve daha sığken, halkaların bulunduğu alan bugün yüzeyden 20 metreden daha az bir yükseklikte ve güneş ışığı altında bulunuyordu.
3 BİN YIL ÖNCE ORTAYA ÇIKMIŞLAR
Bunun yanı sıra halkaların içinde yer alan çıkıntılar, kalsiyum karbonattan yapılmış fotosentetik organizmaları oluşturan tortulardı. Muhtemelen son buzul çağında bu alg kolonilerinden binlercesi, güneşli deniz tabanında kendine yer edinmişti. Sonuç olarak, yaklaşık 3 bin yıl önce bu algler ortaya çıkarak, birkaç metrelik kubbeler gibi dışarıya doğru büyüyerek bu hale gelmişlerdi. Devamında da çıkıntılardan aşağı doğru yuvarlanarak konilerin tabanına kusursuz daireler hâlinde yerleşmişlerdi. Yani kusursuz görünümdeki bu halkalar için bugüne kadar öngörülenler bunlardan ibaretti.
Yeşilçam'ın efsane isimlerinden usta oyuncu Filiz Akın 82 yaşında yaşama gözlerini yumdu