02.12.2023 - 06:48 | Son Güncellenme:
Derleyen: Gonca Kocabaş / Milliyet.com.tr - Bir ağustos sabahında Kelt Denizi kıyılarında görev yapan iki adam başlarına geleceklerden habersizdi. Her ikisinin de adı Roger'dı. Denizcilik yapan 35 yaşındaki Roger Mallinson ve 28 yaşındaki Roger Chapman hem meslektaş hem de iki yakın arkadaştı. Deniz tabanına telefon kablosu döşemek için görevlendirilen Roger'lar, vardiyalarının sonuna yaklaşırken başlarına gelen kaza yüzünden tüm ülkeyi ayağa kaldıracaktı. Yüzeyin 480 metre altındaki Kanada yapımı denizaltıda mahsur kalan ikili, yaşam mücadeleleri ile tarihe geçecek, aradan geçen tam 50 yıla rağmen hatırlanmaya devam edeceklerdi.
'ZEMİNE VURMAMIZA 30 SANİYE KALMIŞTI'
Roger Mallinson ve Roger Chapman ikilisi 29 Ağustos 1973'te İrlanda'nın Cork kıyısının yaklaşık 240 kilometre açıklarında bir transatlantik telefon kablosu döşeme görevindeydi. Çalışma sürelerinin sonuna doğru denizaltılarının yaklaşık 1.8 metre çapındaki bir bölümü su altında kalmaya başlayınca her ikisi de neye uğradıklarını şaşırdı. Hızla batmaya başladıklarını fark eden iki adam, tüm yaz boyunca üzerinde çalıştıkları ve hiçbir büyük sorun yaşamadan 220'den fazla dalış yaptıkları denizaltının içinde mahsur kalmıştı.
Mahsur kaldıklarında, Mallinson ve Chapman'ın oksijeni son derece azalmış durumdaydı. 4 gün boyunca sadece bir kutu limonata ve peynirli sandviç yemişlerdi. Mallinson, o anları şöyle anlatacaktı:
"Yeterli yiyeceğimiz ya da oksijenimiz yoktu. Birbirimize göz kulak olmamız gerekiyordu. Yaralanmamızı önlemek için minder alıp kıvrıldık. Dilimizi ısırmamaya yardımcı olması için bir bez bulduk. Zemine tam olarak vurmamıza 30 saniye kala bu önlemleri alabildik."
DÜŞERKEN DİLLERİNİ ISIRMAMAK İÇİN AĞIZLARINI BEZLERLE DOLDURDULAR
İkili, dibe çarptıklarında kabinin içinde etrafa çarpabilecek tüm gevşek nesneleri emniyete almak için adeta zamanla yarıştılar, ardından çarpma anında patlayıcı yangın riskini en aza indirmek için elektrikli ekipmanları kapattılar. Chapman, düşüşlerini yumuşatmak için koltuk minderlerini kabinin arkasına yerleştirdi. Bu esnada yoğun ses yüzünden birbirlerini duymakta güçlük çekiyorlardı.
Hızla akan su, dış motorları öyle yüksek devirlerde dönmeye zorluyordu ki, motorlar bir bombardıman uçağı gibi çığlık atıyorlardı. İkisi de çarpma anında dillerini ısırmalarını önlemek için ağızlarına bezler tıkadı. Denizaltı dibe çarpıp burnunu deniz tabanına gömdüğünde ikili önce denizaltının duvarlarına çarptı, sonra da birbirlerinin üzerine düştüler.
UYUYAKALMALARI ONLAR İÇİN ÖLÜM DEMEKTİ
Daha önceki denizaltı kurtarma operasyonlarının iki katı derinlikte sıkışıp kalmışlardı. Üstlerinde Empire State Binası'nı batırmaya yetecek kadar su vardı. Korktukları için nefes almaya bile cesaret edemeden sessizce beklediler. Hareketsiz yatarak ve mümkün olduğunca yavaş nefes alarak bu süreyi uzatabilirlerdi.
Akciğerlerinin sürekli soluduğu havadaki karbondioksiti temizleyen elektrikli bir filtre olan temizleyiciyi çalıştıramasalardı aslında yaptıkları hiçbir hayatta kalma taktiği işe yaramayacaktı. Eğer bu karbondioksit temizleyici işe yaramazsa kısa süre içinde boğulacaklardı. Temizleyiciyi etkinleştirmelerini sağlamak için her 30 dakikada bir alarmı tetikleyen plastik kadranlı bir zamanlayıcı vardı. Eğer her iki adam da uyuyakalırsa ve cihazı açmazlarsa ikisinin de bir daha uyanmama ihtimali oldukça yüksekti.
YARDIM İÇİN 30 SAAT BEKLEMELERİ GEREKİYORDU
Mallinson, denizaltının içinde mahsur kaldı anlarda önceki 24 saati düşünüyordu. Günlerdir kendini hasta hissediyordu ama buna rağmen bütün gece denizaltının robot kolundaki hasarı onarmak için çalışmıştı. Arkadaki kapak aşınma belirtileri gösteriyordu ve onarılması gerekiyordu. Mallinson, patronuna bundan bahsettiğinde kendisine sert bir şekilde sorunu görmezden gelmesi söylenmişti.
Denizaltında tuvalet yoktu ve çok az yiyecek ve suları vardı. Çevrelerindeki her şey yalnızca bir şişe kahve, küçük bir karton süt, bir kutu şeker, limonata ve bir iki küçük sandviçten ibaretti. Chapman, yaşadığı korku nedeniyle sürekli titriyordu. Sualtı telsiz telefonu ise hâlâ çalışıyordu. Onlara yüzeyden bir mesaj ulaştı ama yardım en az 30 saat uzaktaydı. O zamana kadar beklemeleri gerekecekti.
İkili, dibe vurdukları anı şöyle özetleyecekti: "Düşüşümüz 26 saniyemizi aldı ve saatte 64 km hızla dibe vurduk. Büyük bir trafik kazası gibiydi."
KURTARILDIKLARINDA 12 DAKİKALIK OKSİJENLERİ KALMIŞTI
Artık sona yaklaşmışlardı. İkilinin içinde mahsur kaldığı denizaltı birkaç saat içinde derinliklerden çıkarılmazsa, iki adamın boğulacağı neredeyse kesindi. Beklemekten ve korkularını kontrol etmeye çalışmaktan başka yapabilecekleri hiçbir şey yoktu.
Gerçekleştirilen pek çok kurtarma operasyonu başarısızlıkla sonuçlandı. Kurtarma ekipleri mahsur kalan denizaltıyı kabloyla bağladı. Kurtarma ekipleri daha sonra gemiyi su yüzeyine çıkana kadar kaldırdı. Kurtarma ekipleri içeri girmeye çalışırken ikili 30 dakikadan fazla beklemek zorunda kaldı. İkili 84 saatten fazla bir süre boyunca kapsülde mahsur kaldılar ve 1 Eylül'de kurtarıldıklarında denizaltında yaklaşık 12 dakika oksijen kalmıştı. Mallinson ve Chapman, tam 3 gün boyunca yaşadıkalrı klostrofobik bir kabustan sonunda kurtulmuştu.
ÇALDIĞI OKSİJEN TÜPÜ HAYATLARINI KURTARDI
Aslında bu 84 saat boyunca çok sayıda kurtarma girişiminde bulunulmuş ancak başarısızlıkla sonuçlanmıştı. 1 Eylül Cumartesi günü sabah saat 04.02'de, kurtarma denizaltısı konuşlandırıldı ve bir saat içinde başarıyla bir çekme halatı bağlandı. Saat 10.50'de sudan kaldırılmaya başlandı, en sonunda 13.17'de yüzeye çıktı ancak temiz havanın içeri girmesi için kapağın açılması da bir saat kadar sürdü.
Şans eseri, dalıştan bir gün önce Mallinson denizaltında onarımlar yapıyordu ve oksijen deposunu doldurmuştu. Malinson, "Bir şişe oksijen çaldım ve onu çaldığım için hâlâ buradayım. Aksi takdirde kesinlikle burada olmazdık. Dibe çarptıktan hemen sonra tükenirdik" diyecekti.
'YANIMIZA BİNLERCE YUNUS GELDİ'
Denizaltı yüzeye çıkarken her iki adam da yorgun ve sessizdi. Nemden terden sırılsıklam olmuşlardı ve açtılar. Mallinson, o anları şöyle anlatacaktı:
"Yaşadıklarımız çok stresliydi. Etraf çok soğuktu ve ısınmaya çalışmamız gerekiyordu. Fakat oksijen yakmak istemiyorduk. Kalın giyinmiştim. Büyük, yünlü bir kazağım vardı onu giydim ve ardından tulumumu üstüme giydim. Roger'ın (Chapman) ise yünlü bir kazağı yoktu, bu yüzden elimizde bir sürü bez paçavra vardı ve onu adeta mumyaladık. Kapak açılana ve bir yunus sürüsü oradan ayrılana kadar rahatlama hissetmedim. Yunuslar ortadan kaybolduğunda güvende olduğumuzu anladım. 84 saat boyunca bizimle kaldılar. Binlerce yunus bizimle ilgilenmek için geldi, bir sorun olduğunu biliyorlardı."
'HAYATTA TUTAN ŞEY UMUT DUYGUSUYDU'
Mallinson, kendisinin ve Chapman'ın yaşadığı zorlu süreç boyunca oksijen tasarrufu sağlamak için mümkün olduğunca az konuştuğunu söyledi. Çaldıkları oksijen tüpleri sayesinde hayatlarının kurtulduğunu vurgulayan Mallinson, birilerinin tıpkı kendileri gibi mahsur kalması halinde yapılması gerekenleri şöyle anlattı: "Oksijeni israf etmeyin, egzersiz yapmayın, kaslarınızı kullanmayın, çünkü bunların hepsi oksijeni yakar."
"Yüzeye çıktığımızda sadece 12 dakikalık oksijen kalmışken kapağı açtılar. Deniz dibindeki bir denizaltında mahsur kalarak 84 saat hayatta kalıp hava kaynakları tükenmeye başladığında beni yaşamda tutan şey, denizaltı arkadaşımın desteği ve umut duygusuydu. Hareket edemediğimiz için çok üşüdük. İkimiz de iyice sarıldık ve vücut ısımızı paylaşmak için kucaklaştık. Hâlâ hayatta olduğumuzu anladığımızda bir tıslama sesi duyduk ve bir sızıntı olduğunu düşündük. Bir ışık yardımıyla sesin geldiği yeri bulduk, araştırdık ve bunun dalmadan önce aldığım fazladan oksijen tüpünün valfi olduğunu gördük. O an çok sevindik." Roger Mallinson