Pazar“Yüzde 100 başarı hayal değil”

“Yüzde 100 başarı hayal değil”

11.11.2018 - 01:30 | Son Güncellenme:

LÖSEV’in 20. kuruluş yılı için Türk sinemasının en duygusal filmlerinden “Canım Kardeşim” in sonu yeniden çekildi. Filmde lösemi olduğu için hayatını kaybeden minik Kahraman, bu kez gülüyor. LÖSEV Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Üstün Ezer, yüzde yüz başarının artık hayal olmadığını söylüyor.

“Yüzde 100 başarı hayal değil”

Solgun yüzleri, dökülmüş saçları ve beyaz maskeleriyle tanıdık lösemili çocukları… Oysa onlar da arkadaşları gibi sağlıkla doğmuş, kendilerini kötü hissedene kadar koşup oynamışlardı. Çok değil bundan 20 yıl öncesinde bile “amansız” bir hastalık olarak görülen lösemi, sonu acılı biten filmlerin de ana temasıydı. Ertem Eğilmez imzalı, “Canım Kardeşim”i hatırlamayan yoktur. Yeşilçam’da mutlu sonları görmeye alıştığımız bir dönemde yüreklerimizi dağlamıştı. İşte bu filmden tam 45 yıl sonra, Dr. Üstün Ezer ve bir grup arkadaşının kurduğu LÖSEV (Lösemili Çocuklar Vakfı), Türk sinema tarihinin en hüzünlü hikayesini yeniden yazdı. Vakfın 20. yılı kapsamında ilk kez paylaşılan 5 dakikalık kısa film, artık mutlu sonların mümkün olduğunu anlatıyor.

Haberin Devamı

Başrollerini Tarık Akan ve Halit Akçatepe’nin paylaştığı filmin yeni versiyonunda Akan’ın rolünü, büyük oğlu Barış Üregül canlandırıyor. Biz de bu özel çalışma için LÖSEV’in yönetim kurulu başkanı Dr. Üstün Ezer ve Barış Üregül’le bir araya geldik. Sosyal medyada yayınlanmaya başlayan çalışmanın, önümüzdeki günlerde TV’lerde de kendine yer bulması için yetkililerden destek beklediğini söyleyen Dr. Ezer, “Biz ticari bir kuruluş değiliz, filmimiz de ticari değil. ‘Canım Kardeşim’ filminin acı sonunu bitirdik. Bu süreçte öğrendik ki, filmin yönetmeni Ertem Eğilmez de o minik Kahraman’ın televizyonu görmeden ölmesine üzülürmüş. Şimdi Kahraman’ın yüzü gülüyor” ifadesini kullanıyor.

5 kişiden 5 milyon gönüllüye

Haberin Devamı

1998 yılında Dr. Üstün Ezer ve bir grup arkadaşının öncülüğünde kurulan LÖSEV’in 32 hastası vardı. Büyük ses getiren “Bir tuğla da sen koy’’ kampanyasıyla üç yıl önce LÖSANTE Çocuk ve Yetişkin Hastanesi’ni hizmete soktu. LÖSEV’in şimdilerde 5 milyona yakın gönüllüsü var.

5 doktor ve bir avuç çocukla yola çıkan vakfın hem kurucusu hem de yönetim kurulu başkanı olan Dr. Ezer, bu süreçte yaşadıklarını şöyle anlattı: “Kurulurken, ‘Lösemi tedavi edilebilir bir hastalıktır’ dediğimizde bize ilk tepki veren meslektaşlarımızdı. O zaman duayen dediğimiz hocalar, duygu sömürüsü yapmak için böyle söylediğimizi düşünmüşlerdi. Zamanla anladılar. Yılların verdiği emekle daha güçlüyüz şu anda tabii… Ama bizi asıl güçlü kılan 5 milyona yakın gönüllümüzün olması…”

LÖSEV’in bir vakıftan ziyade aile gibi olduğunu söylüyor Ezer. İlk yıllardan itibaren tedavi ettikleri çocuklarla bağlarını koparmamışlar. Öyle ki 5 kişilik yönetim kurulunun 2 üyesi de LÖSEV’in tedavi ettiği gençlerden. “İlişkilerimiz hep devam ediyor. Bize fotoğraf yollayan, ziyarete gelen çok çocuğumuz oluyor. Yönetim kurulumuzda da iyileştirdiğimiz 2 gencimiz var. Bizlerden sonra bayrağı onlar devralacak” sözleriyle de LÖSEV’in geleceğinin yine LÖSEV’li çocukların ellerinde olduğunu belirtiyor.

“Yüzde 100 başarı hayal değil”

“Canım Kardeşim”in yeni versiyonunda filmin minik oyuncusu televizyon izliyor.

Haberin Devamı

“Bizim de morale ihtiyacımız var”

Dr. Üstün Ezer’e göre LÖSEV’in en büyük ihtiyacı, daha çok tanınmak ve desteklenmek. Ezer, “Maddi anlamdaki destek üçüncü sırada geliyor. Bizim de morale ihtiyacımız var sadece çocukların değil” sözleriyle toplumunun her biriminden destek görmek istediklerini söylüyor.

20 yılını verdiği vakıf için zaman zaman kendi ailesini, çocuklarını da ihmal etmiş Ezer. İki kızı olan doktor, “Benim aslında binlerce çocuğum var” diyor.

2015 yılında açılan hastanede kişiye özel tedavi uygulanıyor. Ancak buradaki en büyük sıkıntı, genetik uzmanı eksikliği. Sağlık bakanlığının bu alanda kadro vermediğini söyleyen Ezer, “Kanser araştırmaları için cihazlar aldık ama genetik uzmanı çalıştıramadığımız için araştırmalar yapamıyoruz. Kanser yüzünden 40-45 milyar dolar kaybediyor Türkiye. Oysa 10-20 milyon dolar ayırarak kanserde büyük yol alırız. O yüzden önce elimizden tutulmalı, önümüz açılmalı” diyerek yasal düzenlemelerde değişikliklerin olması gerektiğini vurguluyor.

Haberin Devamı

Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal Konseyi’nin lösemi konusunda tek danışman örgütü olduklarını da sözlerine ekleyen Ezer, ülkelerin kanser konusunda sağlık politikalarını değiştirmek için çözümler üretirken kendi ülkelerinde daha çok önemsenmek istediklerini vurguluyor.

“En zoru algıları yıkmaktı”

Dört yıl önce başarı oranını yüzde 92 olarak açıklamıştı LÖSEV. Ve haliyle herkesin merak ettiği “Yüzde 100 başarı mümkün mü?” sorusunu yöneltiyorum. Aldığım yanıt, oldukça mutluluk verici: “Yüzde yüz başarı hiç hayal değil. Yeter ki önümüzü açsınlar. Yola çıktığımızda Avrupa’daki başarı oranı yüzde 70’lerdeyken bizde yüzde 10 bile değildi. Maalesef, kaderine terk edilmişlik vardı. En zoru algıyı yıkmaktır ve biz onu başardık. Elimizdeki ipuçları 95’lere yaklaştığımızı gösteriyor. Tam oranı 2020’li yıllarda açıklayacağız. Ama tam başarı hem mümkün hem de olmalı. Herkes karamsarlığı bıraksın. Çoklu organ yetmezliği olmadığı sürece o çocukları yaşatabileceğimize inanıyorum. Sadece çok çalışmaya, araştırmaya ihtiyaç var.”

Haberin Devamı

“Yüzde 100 başarı hayal değil”

Barış Üregül’e babasına benzemesi için saç eklenmiş.

Barış Üregül: “Acı sonlar son olsun istedim”

“Canım Kardeşim”in yeni versiyonunda Tarık Akan’ı, büyük oğlu Barış Üregül canlandırıyor. Yapım şirketi Filmpart’tan aranıp, “Bu kez kötü son olmayacak” denilir denilmez kabul etmiş projeyi Üregil. “Canım Kardeşim”in kendisi için de özel bir yeri olduğunu söyleyen Üregil, “Filmi daha önce defalarca izlemiştim ama bu kez farklı bir açıdan baktım. Acı sonlar son olsun istedim. Benim taklit edeceğim o üç dakikalık kısmı belki 500 defa izlemişimdir. Evde denemeler yaptım. Babamın yürüyüşünü, duruşunu takip ettim. Sette de prova yaptık” dedi.

Çekimlerin ağlama sahnesinden başlaması nedeniyle tereddütler de yaşamış Üregül. “Oyuncu olmadığım için ağlayamam diye düşündüm. Ama set ortamını görünce durum değişti. Hafızama kazınan yatak, oda hepsi vardı. Filmin içine girmiş gibi hissettim” diyen Üregil, çekimlerde Cahit Oben tarafından bestelenen ve aynı yıl Altın Koza Film Festivali’nde “En İyi Müzik” ödülünü alan o efsanevi müziğin çalınmasını istemiş. Bunun da etkisiyle hiçbir destek almadan ağlamış: “Normalde ağlayan bir adam değilimdir. Müzikle beraber babamla yaşadığım güzel günler aklıma geldi ve gözyaşlarım aktı. Hatta titreye titreye ağladım diyebilirim.”