08.01.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:
myalcin@turk.net Bu sorunun cevabı hem kolay hem de zor... Kolay çünkü aralarında büyük farklar yok. Olması da pek mümkün değil, çünkü yasalar rakıyı belli kalıpların içine sokmuş. Türk rakısı deyince, en az yüzde 65'i üzüm alkolü olan içki alkolünün anason tohumlarıyla beraber damıtılmasından elde edilen bir içki söz konusu. Üzüm alkolü yerine meyveden gelen aromalar taşıyacak başka bir alkol, örneğin elma ya da armut alkolü kullanmanız mümkün değil. İçkiye anason yerine, Yunanlı uzocular gibi kişniş ya da rezeneyle çeşni vermeniz, Fransız Pastis'çileri gibi meyankökünü denemeniz imkansız. Dolayısıyla fasit bir daire içindesiniz, en fazla rakıyı "söndürmede" kullanılan suyla, dinlendirmeyle oynayabiliyorsunuz. Fark diye belirtilen unsurlar da, zaten bu çerçeveyi pek geçemiyor. En fazlası, yılın 12 ayı damıtımevlerinin çalışmasını sağlayan kuru üzümün yerine, bağbozumu aylarında yaş üzüm kullanıp bunun rakısını ayrı parti şişeleyebiliyorsunuz.Rakıda asıl ayırım, belki "Yeni Rakı stili" rakılarla, Kulüp ve Altınbaş stili rakılar arasında yapılmalı. Zira Yeni Rakı stili, rakıyı hemen hemen her akşam ve tüm bir geceye yayılarak içenlere hitap ediyor. Yeni Rakı'cılar aperitif saati rakıya başlayıp ana yemeklerini rakıyla yiyip finali de rakıyla yapıyorlar çoğu kez. Dolayısıyla rakı elmanın da, haydarinin de, bifteğin de, baklavanın da yanında yudumlanıyor, birbiriyle alâkası olmayan bunca tada hep aynı içki eşlik ediyor. Böyle bir içkinin, çok baskın lezzetlerde olmaması lâzım. Nitekim Yeni Rakı da anasonca bir Kulüp ya da Altınbaş zenginliğinde değil. Alkolden gelen tadında da üzüm çeşnisi algılanmıyor, hatta hafif bir acımtraklığı da var. İşte rakılarımızın büyük bölümü bu ekolde çünkü tüketim ağırlığı burada. Yeni Rakı, yeni çıkanlardan Efe, Çilingir, Mercan, Burgaz, İzmir, hep bu tip rakılar. İçki üretiminin özel sektöre açılmasından ve Tekel'in de özelleşmesinden bu yana, ardı ardına çıkan rakılarla bir düzineyi aşkın rakıya kavuştuk... Eskiden sadece Yeni Rakı, Altınbaş ve Kulüp varken, şimdi dört ayrı firmanın bir dolu rakısı rafları süslüyor. Daha geçtiğimiz hafta iki rakı daha piyasaya sürüldü. Peki ama bunlar arasında ne fark var? Hangisini tercih etmeli? Bir ikinci kategori daha var. Bunları daha çok ağız tadına düşkün, rakıyı az ama öz içen, yanındaki mezelerine dikkat eden kesim içiyor, genellikle de gece boyu değil, akşamüzeri aperitif olarak yudumluyor. Altınbaş, Kulüp, Tekirdağ, Efe Yaş üzüm bu tip rakılar. Bunların ortak özellikleri, anasonlarının daha yoğun olması. Dolayısıyla daha baskın bir karakterleri var, yiyeceği biraz geri plana itiyorlar ve anason kokusundan dolayı her yiyecekle uymuyorlar. Rakıyla gitmeyen köfteyle mesela bir Yeni Rakı yine de yudumlanabiliyor ama mesela bir Altınbaş'la köfteyi asla yan yana düşünemiyorum. Bunlar taze meyvelerle veya fava, midye pilâkisi, çiroz, ançuez gibi incelikli mezelerle daha iyi gidiyorlar.Bu tip rakılar tamamen ya da tamama yakın üzümden yapıldıkları için, üzüm alkolünün yumuşaklığı, hafif tatlımsılığı bunlarda hissediliyor. Yeni Rakı tipi rakıları sevenlerin bunlara yüz vermemeleri, biraz da bu farklılıktan dolayı. Her gün rakı içmeyen birine 40 yılda bir iğne oyalı kadehte bir duble içtiği Altınbaş "kaymak gibi" geliyor ama, Yeni Rakı'cı Altınbaş için "Sevmem. Bana tatlı geliyor, biraz da ağır" diyor. Ciddi bir fiyat farkı olmamasına rağmen meyhanelerde Kulüp ve Altınbaş'a hemen hiç rastlanmaması, bu yüzden. Bu rakılar daha ziyade orta yaş kuşağınca, evlerde yudumlanıyor.Her iki kategorinin rakıları da, kendi içlerinde üç aşağı-beş yukarı birbirlerine benzer lezzette. Yeni Rakı ekolünden tercihim, hafif sakızımsı bir çeşnisi de olan Efe. Efe aslında rakının iki ayrı fraksiyonu arasında bir geçiş de sağlıyor, temiz içimi ve zengin anasonuyla "gurme rakısı" dediğim rakıları da biraz andırıyor. Aperitife yakışan tür rakılardan ise favorilerim, Altınbaş ile Kulüp. Bu kategoride 2004'ün ilk parti Efe Yaş Üzüm'ü de başka bir güzellikteydi, meze bile istemeden, tıpkı bir şnaps gibi iyi soğutulmak kaydıyla sek bile içilebilecek bir rakıydı. Yeni çıkan 2005'i ne yazık ki bir gömlek geride...Bir de "sarı" rakılar var. Bu hafta piyasaya verilen Sarı Zeybek'i henüz tadamadım. Bir yıldır piyasada bulunan Tekirdağ rakısının meşe fıçıda bekletileni ise, lezzetten çok pazarlamaya dönük bir atraksiyon. Zira fıçıda uzun bekleme, aromatik bir içki için hoş kokularını kaybettirebilecek riskli bir uygulama. Tada da fazla bir katkısı olmuyor doğrusu.Yine de, rakıların bu denli çeşitlenmesi, böyle bir yazı yazılabilecek kadar nüans yaratması hoş bir gelişme. Bence şimdi sıra, rakıda sıkı bir rekabete girişen bu dört güçlü üreticinin, rekabeti biraz da rakı içim kültürüne kaydırmaları ve yerlerde sürünen meyhaneciliğimizi, tıpkı Efes'in birahanelerde yaptığı gibi, "iyileştirme"lerinde... Salaştan daha çok "pis" ya da "özensiz" kelimelerini hak eden sevimsiz mekanlarda, kireç gibi yağsız beyazpeynirler, su gibi cacıklar, kuru fasulye gibi pilâkilerle dünyanın en güzel rakılarını içsek ne kadar keyif alabiliriz ki? "Gurmelere layık"