07.09.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:
Berlinli arkadaşım on üç yıl önce İstanbul'a geldiğinde onu Büyükada'ya götürmüştüm. Eşeğe binmişti. Yıllardır unutamadı. Sık sık telefon eder ve sorar, "Adadaki eşekler duruyor mu?" diye... Ve her yıl "Adaya giderek eşeğe binme hayali" ile programlar yapar, bir türlü gelemez... Geçen hafta "şeytanın bacağını kırdı" ve İstanbul'a geldi. Tabii ilk isteği "Büyükada'ya gitmek" oldu.
Deniz otobüsü ile adaya gittik. Hemen bir faytona binerek "küçük tur"a çıktık... Faytoncumuz Sivaslı Cemal idi. Babadan faytoncu. Adada evleri vardı. Yazları turist, kışları yük taşıyor. Faytonu 6 milyara yeni yaptırmış. İki at 2 milyar lira. Plaka 2 milyar lira. Aya Yorgi gazinosunun önünde durduk. Orada yokuş tırmanacaklar için eşek kiralıyorlar. Misafirim büyük heyecanla eşeklere yöneldi. Sevimli bir eşek seçti. Boz bir eşek. Bir süre meydanda dolaştı. Yılların hayalini gerçekleştirmiş oldu. Eşek kiralayana 7 milyon 500 bin lira ödedik. Küçük turu tamamladık. Faytoncu Cemal 15 milyon lira istedi. Teşekkür ettik.
Splendid Palas
İstanbul'da yaşıyorsanız veya yolunuz İstanbul'a düşüyor ise Splendid Palas otelini mutlaka görünüz. Splendid Palas 1911 yılında Müşir Sakızlı Kazım Paşa tarafından Kaludi Laskaris kalfaya yaptırılmış, dört katlı ahşap bir saray. Yüksek tavanları, geniş salonları, kış bahçesi, yaz bahçesi, yüzme havuzu, manzaraları, 74 büyük odası ile günümüzde örneği az bulunan bir klasik otel. Yapıldığında çatalı-kaşığı Christople'dan, tabağı-bardağı Çekoslovakya'dan, mobilyası Paris'ten getirilmiş. Büyükada'da kendi elektriğini üreten ve asansörü bulunan ilk bina.
Otel Kazım Paşa'nın ölümü ile kızı Nazire Toköz'e (1940), onun da ölümü ile torunu Belma Hatice ve eşi Nihat Hamamcıoğlu'na (1977) geçmiş. Oteli 1957 yılından bu yana Hamamcıoğlu ailesi işletiyor. Müdür Ömer Hayyam, 33 yıldır bu otelde çalışıyor. Münir Hamamcıoğlu büyük harcamalarla oteli pırıl pırıl hale getirmiş.
Turing Kahve
Büyükada'nın çarşısında dolaştık... Manavlarda Yalova'dan gelen sebzelerin tazeliği insanı imrendiriyordu. Sebzecilerin arasındaki bir büfede kokoreç satılıyordu. Berlinli misafirim "tadacağım" diye tutturdu. Yol üzerindeki taburelerden birine oturarak çeyrek ekmek içi kokoreç yedik. Birer bardak da soğuk bira içtik.
Güneş batarken iskelenin üzerindeki Turing Kahve'de oturduk. Rahmetli Çelik Gülersoy, Büyükada'da iki eser bıraktı. Çankaya Caddesi'ndeki Kültür Evi ile vapur iskelesinin üzerindeki İskele Kahve... İskeledeki Turing Kahve, her şeyi ile "İstanbul." Nefis bir manzara, nefis bir servis... Mustafa Kemal Ürgüplüoğlu güneş batarken buz gibi içkilerimizi masaya dizdi. Diskten klasik Batı müziği çalıyordu... Güneşin batışı, klasik müzik ve o sırada deniz anlatılamayacak güzellikte idi. İskele Kahve'de salata, sandviç, börek 3 milyon lira; çay, kahve 2 milyon lira...
Milto Lokantası
Eskiden Büyükada'ya Besim hoca ile gider, Galip Jabban'a misafir olurduk. Besim hoca bize iskeledeki Gaziantepli Ökkeş'in dükkanında kebap ziyafeti çekerdi. Galip Jabban öldü. Ökkeş adayı terk etti. Besim Hoca bizi unuttu! Ali Gömeç'in tavsiyesi ile bu defa yol üzerindeki Milto Lokantası'na gittik.
Milto'yu 1935 yılında Vasil isimli bir İstanbul Rumu kurmuş. Yunanistan'a gidince lokantayı ortağı Emin Sadakan'a devretmiş. Emin Sadakan'dan sonra oğulları Turgut ve Tamer yönetimi devralmış. Şimdi üçüncü kuşak Serkan yetişiyor.
Şef Ali Gündoğdu ile servis sorumlusu okuyucum Baki Ovacık masamızla ilgilendi. Ayvaz Aydın masamızı donattı. Çingene palamudu yedik. Buz gibi Sarafin beyaz şarap içtik. Boğaz midyeleri kötü diyerek uzun zamandır midye yiyemiyorduk... Bu midye Büyükada midyesi, temizdir diyerek midye de yedik... Balık çorbalarını övdüler. Tatlı niyetine balık çorbası tattım. Gerçekten sıcacık ve pek güzeldi (Çingene palamudu 10 milyon, balık çorbası 6 milyon lira idi).
Sinek Kahve
Büyükadalı Nazan Ölçer, adaya gidip de Sinek Kahve'ye uğramamak olmaz diyerek bizi uyarmıştı. Sinek Kahve saat kulesinin hemen arkasındaki Düz Sokak'ın başında. İki katlı bir bina. İstanbul'da böyle tatlı, böyle özgün bir yer olduğu görmeyene anlatılamaz.
Nilay ve Ali Arman ile Nilgün ve Osman Mısırlı beş yıl önce açmışlar Sinek Kahve'yi. Gittiğimizde eski tekstilcilerden Ali Arman müzik yapıyordu. Açık mutfak tezgahının arkasında Nilgün Mısırlı ile kızı Aslı Kermen makarna pişiriyordu. Aslı Kermen, Almanya'da edebiyat okumuş. Yazları burada annesine yardım ediyor.
Sinek Kahve'de salatalar 7 milyon 500 bin lira, makarna 10 milyon lira, mantı 6 milyon lira, kahve-çay 3 milyon 500 bin lira ile 5 milyon lira... Ama bu anlattıklarım başka yerlerde olduğu gibi tabağa, bardağa doldurularak getirilmiyor. Bir farklı ikram şekilleri var ki... Pek güzel.
Üst katında kocaman bir masa ve etrafında 16 sandalye var. Dostları bu masa etrafında toplayıp bir yemek yemeyi hayal ederek Sinekli Kahve'den ayrıldık...
(Sinek Kahve sahipleri "Büyükada" başlıklı küçük bir broşür bastırmışlar. Fotoğrafları ile, içindeki yazılarla çok güzel bir broşür. Sinek Kahve'ye gittiğinizde bir tane edininiz.)