26.05.2024 - 02:01 | Son Güncellenme:
Ali Eyüboğlu - Masum olduğu halde eşini öldürmekten 20 yıl ceza alan bir kadının tahliye olunca yalanlar yüzünden yaşadıklarını dramatik ve sürükleyici bir dille ekrana taşıyacak hikâyenin senaristleri ise Cem Akyoldaş ve Murat Boyacıoğlu. Dizinin Kartal’daki setine gittim. Dört saate yakın kaldığım sette “Yalan”ın beş kadın oyuncusunun çekimleri vardı. Aslıhan Güner, Eylül Tumbar, Yeşim Ceren Bozoğlu, Özge Borak ile Serra Pirinç’e yeni dizileri “Yalan”ı, yalana karşı tavırlarını, rollerine nasıl hazırlandıklarını ve ritüellerini sordum. İkisi genç ve yeni, üçü tecrübeli beş kadın oyuncunun anlattıkları sayesinde keyifli bir söyleşi çıktı ortaya.
Aslıhan Güner: Melike rolü beni benden aldı!
“Yalan”ın nesi sizi cezbetti?
Okuduğum her senaryodaki karakterin bir yerden kalbime değmesi lazım. Ali Gündoğdu beni aradı, “Böyle bir proje var, olmanı istiyorum,” dedi. İlk okuduğumda o heyecanı hissettim ‘Melike’de. Kalbime dokundu, yaşadığı şey normal değil çünkü. Bir yalan üzerine işlemediği bir suç yüzünden 20 yıl hapse çarptırılıyor. Ne olursa olsun umudunu kaybetmiyor, kendini çıktıktan sonraki hayatına hazırlıyor ve her şeyi de evladı için yapıyor. Bu kadar karanlığın içinde her zaman aydınlık tarafta ve iyiliği seçiyor. O yüzden evet ben ‘Melike’ ile bu yolu yürümek istiyorum dedim ve rolü kabul ettim.
‘Melike Karaca’ ile benzeşen yönleriniz var mı?
Aydınlık tarafta olmak istemesi ve iyiliğe olan inancı bana benziyor. Kötülüğü, iyiliği ve karmaşayı gördüğüm yerlerde benim tercihim hep iyilikten yana olur, bardağın hep dolu yanına bakarım.
Role kendinizi nasıl hazırladınız?
Her oynadığım rolün bir öncekinden farklı olmasını istiyorum. Kendimi zorladığımda oyunculuk bana inanılmaz bir lezzet veriyor. İki gün önce bir sahne çektim, 1.5 günde toparlanamadım. Kadının yaşadığı şeyleri okuduğunda için sıkışıyor ve o zaman Aslıhan’a dönmem çok zor oluyor ama bunu seviyorum. İşimde en sevdiğim taraf rolün beni zorlaması, ruhen değiştirmesi… O yüzden Melike’yi ayrı bir seviyorum. Beni bugüne kadar en çok zorlayan karakter oldu ‘Melike’! O kadar acısı var ki! Ona rağmen aydınlık tarafı seçmesi Aslıhan olarak ruhumu duvardan duvara vuruyor. Çok güçlü ve çok güzel bir kadın karakter ‘Melike’.
Melike’nin bir yüzleşme sahnesi vardı beni darmadağın etti. Sahneden önce karavanda ağlama krizi geçirdim. Sahnenin yüklediği bir duygu boşalmasıydı. İlk kez böyle bir şey yaşadım. Çünkü duygusu inanılmaz ağır bir sahneydi. Gece birde eve gittim, beş gibi uyudum. Sabah sekizde uyandım ve hâlâ aynı duygunun içindeydim. Bir türlü Aslıhan’a dönemedim. İlk defa böyle bir şey yaşadım.
Ritüelleriniz, uğurlu geldiği için yaptığınız şeyler var mı?
Evden dışarı ilk sağ ayağımı atarım, her dizide kendime bir düzen kurarım. Senaryomu alır bir defter açarım, güzel renkli kalemlerle notlar tutarım. Her senaryonun her bölümün bir dökümünü çıkarırım. O benim zihnimi düzenleme halimdir. Sahne notlarım ve numaralarım olur o defterde. Gören herkes şaşırıyor. Tek yapan benim her halde. Bu benim yıllardır yaptığım düzen ve uğurum.
Özge Borak: Klinik Psikoloji öğrencisiyim
“Yalan” dizisi size göre ne? Neyi anlatıyor?
Hayatları belki de hiç kesişmeyecek insanların bir şekilde buluştuğu bir dizi “Yalan”.
Berrin Aksoy olmaya sizi ikna eden ne oldu?
Tek tip biri değil, o yüzden çok hoşuma gitti ve rolü kabul ettim.
Yalanı sever misin?
Sevmem.
Yalan konuşanı?
Sevmem ama yalan söylememiz gereken şeyler oluyor hayatta. Pembe ya da beyaz dediğimiz yalanlar. Yalanın da rengi mi olur? Oluyormuş! Birine doğum günü sürprizi yaparken söylenmesi gereken yalanların ötesindeki tercih ve tasvip ettiğim bir durum değil.
Yalan konuştuğunu öğrenince hayatından çıkardıklarınız oldu mu?
Oldu… Çok yakın arkadaşlarım bile oldu.
Dizide modacıyı oynayan Özge Borak dikişten anlar mı?
Valla çocukken babaannem rahmetli elimize tutuştururdu kumaşları, iplikleri, üstüne kurşun kalemle çiçekler çizerdi ben de üstünden geçer ve çiçekler yapardım. Tam kasnak diyemem ama minik minik çalışırdım.
Gömleğin düğmesi kopunca diker misiniz?
Tabii ki canım… Elektrikçi bile zor girer benim eve. Çok şükür ben her işi hallediyorum kendi kendime. Bendeki takım çantası hiçbir kadında yoktur. Gerçekten… Geçen gün babam gördü, “Ne güzel takım çantası,” dedi. “Valla öyle baba,” dedim. Dikiş de gelir elimden.
Kolunuzda bir kalp dövmesi var, kimin kalbi o?
Benim kalbim.
Eve gidince ne izlersiniz, dizi mi, film mi, belgesel mi?
10 güne yakındır TV bile açmamışım. Çünkü sadece bu setim yok, iki de tiyatro oyunum var. DasDas’da “Dünya Yerinde Oynar” var, diğeri yeni başladı. Hikâye gereği Balat’ta bir cafede “Tebdil”i oynuyoruz. Diğer taraftan öğrenciyim aynı zamanda. Kıbrıs İlim Üniversitesi’nde online olarak Klinik Psikoloji üzerine yüksek lisans yapıyorum. Bir dizi bile izleyemiyorum, fırsatım yok.
Klinik Psikilog mu olacaksınız bitirince?
Merak ettiğim bir dal olduğu için başladım. Konservatuvar mezunu olduğum için nadir üniversite alan dışı öğrenci kabul ediyor. O yüzden alan dışı öğrenciyim.
Tezli yüksek lisanstayım. Önümüzdeki sene tez senem, muvaffak olursam doktoraya da devam etmek istiyorum.
Serra Pirinç: Sete duayla başlarım
“Yalan”da oynadığınız Hazal Yıldız gibi hayata yenik başlayanlardan mısınız?
Hayır… Aile konusunda çok şanslıyım. O yüzden hayata 5-0 önde başladım.
Hazal Yıldız’la benzeşen veya çelişen yönleriniz neler?
O birazcık vicdanlı. Sevgiyle iyileşecek kadar kötülük barındırıyor içinde. Ben ondan daha vicdanlıyım. O yanlışa, çıkarı için ses çıkarmaz, benim için yanlış yanlıştır, çıkarımı düşünmem. Bu konuda ters düşüyoruz onunla.
Yalanla aranız nasıl? Birinin yalan söylediğini öğrenince tepkiniz ne olur?
Kişiye göre değişiyor.
Yalan söyler misiniz?
Hayır.
Bahçeşehir Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi mezunu olduğunuz yazıyor…
Eğitim Bilimleri Fakültesi’ndeydim, Ana Okulu Öğretmenliği okuyordum, ama devam edemedim.
Niye devam edemediniz?
Setlerden, saatlerim çakışıyordu. O zaman da çalışıyordum. Okulu dondurma hakkım da bitmişti.
Rol modeliniz var mı?
Beren Saat.
Sete başlarken uğur getirsin diye yaptığınız bir alışkanlık var mı?
Sahneye başlamadan üç kere Rabbi Yessir (Rabbim kolaylaştır) duasını okurum.
Eylül Tumbar: Her rol için şarkı listesi yapar, dinlerim
Bu üçüncü diziniz ama ‘Yıldızı parlayan oyuncu’ deniyor sizin için. Bu ne hissettiriyor?
Çok güzel hisler yaşattırıyor bana. Çünkü ilerlemek istediğim yerdeyim. Oyunculuğumu geliştirebilmişim ve bu insanlarda karşılık bulabilmiş demek ki. Hakkımda böyle dendiği ve yazıldığı için çok mutluyum.
Oyunculuk eğitiminiz nereden?
Aslında şöyle; ben üniversitede sinema ve dijital medya ile başladım, daha çok kamera arkasını öğrenme heyecanıyla. Sonrasında İstanbul’a geldim, atölyelere katıldım, öyle öyle gelişti.
Oyuncu olmanız için ilk teklif nasıl geldi?
Şu anki menajerim Fatoş Koçak, o zaman cast direktörüydü, o beni buldu. Oyunculuk için çok fazla eğitime katıldığım için arkadaşlarıma sormuş “Bu profilde tanıdığınız biri var mı?” diye. O şekilde bana ulaştı. Birkaç deneme filmi çektikten sonra 6-7 ay Erdi Işık’ta oyunculuk eğitimi aldım.
Mesleki anlamda gelişmek için kendinize yatırım yapar mısınız?
Yaparım. Mesela ilişki terapistiyim, evlilik danışmanıyım. Bunların eğitimini aldım. Şimdi nezaket eğitimi dersleri alıyorum.
İlişki terapisti olarak neler öğrendiniz?
İlişki çok mantıklı bir şey değil, onu öğrendim. Ben çok aşk insanıyımdır o yüzden bodoslama giriyorum direkt. Bu kurslardan oyuncu olarak çok şey öğreniyorum. Binicilik kursuna da gidiyorum.
Erkek arkadaşınızın yalanını yakaladığınızda bir ilişki terapisti olarak bunun sebebini mi irdelersiniz yoksa?
Direkt teşekkür ederim. Yalan bence hayatın hiçbir alanında olmamalı. İnsanlar birbirlerine karşı ne kadar dürüst olursa o kadar güçlü ilişki kurar. Güçlü iletişim olmayınca da ilişki de olmaz bence.
Sete başlarken mutlaka yaptığınız bir şey var mı?
Var… Spotify listemde oynadığım her karakterime özel bir liste yaparım. Mesela “Duru Aksoy ne dinler?” diye bir çalma listesi yaparım. Sete gelirken o şarkıları dinleyerek konsantre olurum.
Yeşim Ceren Bozoğlu: Mış gibi yapmak 1960’larda kaldı
“Yalan” nasıl bir dizi?
Hikâye bazında çok sert bir iş ama çok gerçekçi, üçüncü sayfa haberleri gibi. Gündüz kuşaklarında izlediğimiz bir dramın şahitliğini yapıyoruz. Bu coğrafyadan bir iş. Anneler, kızları, hayattaki değerler üzerine çok güzel sorular soran bir iş.
Oynadığınız Hülya Yıldız nasıl bir karakter?
Bir oyuncuya 40 yılda bir çarpacak roller vardır, bana bir iki tanesi nasip oldu çok şükür. Burada da Allah o şansı tekrar nasip etti. Kötülüğün en derininden masumiyetin en ucuna çok geniş yelpazede haller yaşayan, sürprizleri olan bir karakter. Şimdiye kadar oynadığım en zor karakterlerden biri. Kadının geçmişinde cinayet var, ihanet var, bunun yanında kendi çocukluk travmaları var. Sete gelip ‘3 2 1, kayıt’ denince oynanacak bir rol değil. Ciddi çalışma ve emek gerektiriyor.
Yıllardır oyunculuğun yanı sıra oyuncu adaylarına ders veren biri olarak aktörlükle ilgili neler söylemek istersiniz?
‘Miş gibi yapmak’ 1960’larda kaldı. Artık dünyada herkes o karaktere dönüşen aktörü tercih ediyor. Hep diyorum herkes oyunculuk yapabilir, ama herkes aktör olamaz. Komedi mi oynuyorsun, izleyen gülecek. Bu ister sette olsun, ister tiyatro. Sahne çekilirken reflektörü tutan çocuk ağlamıyorsa bil ki seyirci de ağlamayacak. Bu herkesin başarabileceği bir iş değil.
Tiyatro oyununuz var mı?
Benim yazdığım, Cenk Tunalı’nın yönettiği tek kişilik oyunum var. 24 karakterin olduğu “Bir Kurbağanın Anatomisi” adlı tek kişilik performans.